Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

5 Aralık 2012 Çarşamba

Ülke Üniversitelerinden Manzaralar


CBT Gündem, sayı 1339, 16 Kasım 2012

(Bu yazıyı yayınlamayı unutmuşum!)

Üniversitelerdeki büyük yapısal değişimlerin yönlerini görebilmek için, üniversiteyi yönetenlerden bazılarının kendilerini tutamayıp dışa vurdukları (veya kaçırdıkları ağızlarından) sözlere bakmak yeterlidir. Büyük çoğunluk çekeceği şimşekleri düşünerek henüz susuyorlar!
Geçen hafta kaçıran iki üniversite yöneticisini gördük. Bunlardan biri Prof. Dr. Nevzat Tarhan Üsküdar Üniversitesi diye bir kurumun kurucu rektörü imiş. Askeri kökenli Tarhan TV’lerde iktidar ve ortaklarının, “pisikiyatrik açıdan” her  zaman savunuculuğunu yapmakla tanınıyor. Bu “üniversite” neyin nesi kimin fesi doğrusu merak etmiyorum, ama kurucu rektörü, kimlerin kurumu olduğunu göstermekte.. Şimdi bunlara boşverelim de Tarhan ne demiş ona bakalım. Bir kaç gün önceki Cumhuriyet’ten özetliyorum.
Tarhan bu açıklamayı, Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi öğrencilerinin oluşturduğu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitim Kulübü Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin, makamlarında kendilerini ziyareti esnasında yapmış:
İnternet, kıyamet alâmetleri arasında sayılan Dabbet-ül Arz olabilir. İslam dünyası henüz bu alamet üzerinde görü birliğine varmış değil. Dabbet-ül Arz yerde debelenen bir canlıdır, internet de fiber optik altyapısı ile sinizoidal dalmga frekansı ile çalışması nedeniyle debelenen bir görünüm sergiliyor. İnternet, Dabbet-ül Arz gibi iyiye veya kötüye hizmet edebilir, iyi insan yetiştirmeyi amaçlayanların interneti bu amaçla uygulamaları dini bir vecibe- zorunluluktur...”
Gördünüz mü, bir üniversite kurucu rektörünün artık üniversitesini hangi temeller üzerinde inşa ediyor! Öğrencilerine neleri nasıl öğretecek dersiniz? İşte vakıf üniversitelerinden bir kesimin yapılanması tamamen bu temelde gelişiyor anlaşılan..
***
İkinci yönetici örneği, bir devlet üniversitesi dekanı.
Kırklareli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı ve felsefe profesörü Prof. Dr. Teoman Duralı, iktidara yakınlığıyla bilinen Haber7’ye yaptığı açıklamada üniversitelerin medrese olmasını istiyor: İmam hatiplerin müfredatı genelleştirilip tüm okullara uygulanmalı.. Neden üniversite adını veriyoruz, adını medrese koyalım, Fakültelerin isimleri de mektep olsun.. Bir tarafta üniversite diğer tarafta medrese ayrımı çok tehlikeli. Bu ülkenin bölünmüşlüğüne son vermek lazım artık...”
Bu güzide mi güzide felsefe profu bir kılıç darbesiyle bakın eğitim meselesini nasıl çözüyor:
“Şimdiye kadar bu din eğitimini yasaklamak suretiyle sağlanıyordu, şimdi de din ile dünyayı birleştirmek zorundayız. İmam hatiplerin müfredatının genelleştirilip tüm okullara uygulanması gerektiğini savunmuşumdur hep,  en başta da askeri okullara. Disiplin, hayatın her alanında gereken bir şey. Askerlik dış disiplinle veriliyor. Din iç disiplini sağlıyor. İç disiplin olmadan dış disiplin bir kabuktur. Müslümanlar da iç disiplin var ama dış disiplinden yoksun. Dış disiplin olmadığı için hercümerç haldeyiz. Müslüman olmayana kendi dininde ders verilir, Alevi vatandaşa da özel müfredat hazırlanır. Ama şart olan şey yetişenin din bilgisiyle donanmış olmasıdır. Bu sadece dindar yetiştirme babında değil, dinsiz olacaksa da niye dinsiz olduğunu bilsin.”
Hadi bakalım...
Kimbilir daha neler var neler..
***
Burada basında Melih Aşık’ın Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na Başbakan ve Cumhurbaşkanınca yapılan atamalarını gündeme taşıdı. Bu atamalar da baştan sona garip ve kurumun doğasına tamamen aykırı.
Melih Aşık’ı okuyalım:
Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı’na Profesör Derya Örs atandı
Görevi nedir bu kurumun? Anayasa’nın 134. maddesi:
“Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak...”
Başbakanlığa bağlı bu kurum; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi’nden oluşuyor... Atatürk’ün vasiyetnamesinde belirtilen kaynaklarla besleniyor.
Peki kurumun başına atanan Sayın Derya Örs’ün.. üniversitenin birinci sınıfından itibaren ilgilendiği konuları, çalışmalarını, uğraşlarını gözden geçirdik.
Atatürk, Türk tarihi, Türk dili ile en küçük ilgisini göremedik.. Ankara Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiş. Kendi özgeçmişinde araştırma ve çalışma alanları:
“Klasik ve Modern Fars Dili ve Edebiyatı; Yazma Eserler; Mevlana ve Eserleri” olarak belirtiliyor...
Üyelikleri: Türkiye Yazarlar Birliği ve Mevlana Araştırmaları Derneği..”
Melih Aşık sürdürüyor:
“Yüksek Kurum 4 birimden oluşuyor... Bunlar Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi.. Bu birimlerden Atatürk Araştırma Merkezi’nin başına da geçen ay yine Atatürk’le ilgili hiçbir çalışması bulunmayan bir isim getirildi: Mehmet Ali Beyhan...
Beyhan’ın özgeçmişi Atatürk Araştırma Merkezi’nin internet sitesinde Sayın profesörün kitapları, makaleleri, bilimsel çalışmaları sıralanmış orada...
Atatürk adına tek bir araştırması, tek bir makalesi,  tek satırlık yazısı yok.
Görev tanıtımı şöyle:
“Halen İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde profesör olarak görev yapan Beyhan, Osmanlıca, Yakınçağ Osmanlı Tarihi Metinleri ve Yakınçağ Osmanlı Tarihi Kaynakları üzerine dersler vermektedir...”

“Bu arada 2. Abdülhamit’le ilgili çalışmalar yapmış... Yüksek Kurum, adı üstünde,  Atatürk, dilimiz ve tarihimizle ilgili ciddi bilimsel araştırmalar yapmakla yükümlüdür...
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın imzalarıyla yapılan bu iki atamada ne ciddiyet, ne iyi niyet gözleniyor.
Amacın ne olduğu da açıkça seziliyor...”
***
Şimdi bu iktidarın üniversite ve yüksek kurumlara atamalarına bakınca, kültürel olarak nasıl berbat bir ortam yaratmaya çalıştıklarını net olarak görüyoruz. Yazık ki yazık.. Buradan bir şey çıkmaz..
Gelecek Cumaya kadar bakalım neler olacak!
--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder