Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

10 Aralık 2012 Pazartesi

En Büyük Cinayet Yargı’ya İşlendi


İlhan Cihaner, arkadaşımız Türey Köse’ye, Balyoz, Ergenekon, KCK davalarını “siyasi soykırım” olarak değerlendirdi! Ben ise çeşitli kez “siyasi cinayet” dedim. Cihaner’inki daha ağır bir tanımlama!
Aslında AKP iktidarı en büyük cinayeti hukuku katlederek işlemiştir. 2010 yılı anayasa referandumu, ülkenin en karanlık sayfalarının önde gelenleri arasındadır. Bu “cinayeti”, yüksek yargıyı her yönüyle ve bütünüyle, kendine bağlayarak işlemiştir.
RTE gibi otoriter, diktatörlüğe giden yolda ilerlemeyi seven bir liderin ve adamlarının eline hukuku-yargıyı, kısaca adaleti tamamen teslim edenler, işlenecek cinayetlere ortak olma sorumluluğunu da üstlenmişlerdir. Şimdi boyun kıvırıyorlar, diyorlar ki, Erdoğan değişti!
RTE ise çok sağlam bir “kişilik yapısı”na sahip! Başlangıçta neyse bugün de o! Ne eğilip büküldü, ne düşüncelerinde herhangi bir evrim yaşadı! Buna uygun bir insan değil Başbakan! Belkemiği dimdik ayakta duruyor. Bu tür insanlar, özellikle belkemiksiz mürekkep yalamışları kullanarak, sırtlarına basarak, istedikleri destekleri alarak amaçlarına ulaşırlar!
***
Ülkede adalet bugün neredeyse yerlerde sürünüyorsa, nedeni, yargının tamamen RTE’ye bağımlı hale gelmesidir.
Yargıya adalete karşı işlenen bu tarihi cinayet sayesinde, RTE ve adamları ülkeyi hukuk silahıyla tepeden tırnağa değiştiriyor ve kendi cumhuriyetlerini kuruyorlar. Bir Tayyibistan Cumhuriyeti gerçeklik kazanıyor!..
Meclis’ten her türlü yasayı, ülkenin bütün idari, hukuki, eğitim vb ile ilgili yapısım değiştirmekte olan yasaları bir gecede hemen geçiriliyor. Yargının ele geçirilmesinin nimetlerine bakar mısınız:
Bunlardan başlıcası Deniz Feneri musibetidir. Davayı soruşturan savcıları yaka paça yargının karşısına çıkardılar! Dünyanın belki de hiç bir yerinde böyle bir şey olamaz ve görülemez! Neyseki haklarında takipsizlik kararı verildi, ama bununla birlikte çok önemli bir şey daha yaptılar: Neredeyse tüm Deniz Feneri dosyasını ortadan kaldıracak süreci başlattılar. Alican Uludağ arkadaşımız, dava dosyasındaki köstebekleri deşifre eden telefon kayıtlarının, hem de yargıç kararıyla berhava edildiğini yazdı!
Gerisi gelir! Bir gece yarısı operasyonuyla, geçmişte çok sık tanık olduğumuz gibi, dosya çalınır, yakılır, imha edilir, veya içi boşaltılır! (Gazetemizin yargı, hukuk, adalet olaylarını izleyen arkadaşlarımızın hepsi birinci sınıf!) Deniz Feneri, ne yaparlarsa yapsınlar, başlarına beladır, esas, iktidardan düştükten sonra bu dava peşlerine takılacaktır..
Balyoz ve Ergenekon davaları birer siyasi cinayettir. Cinayet her zaman bıçakla, tabancayla işlenmez. İnsanları karşı-adalet yoluyla da adım adım öldürürsünüz! Özel görevli mahkemeleri de araç olarak kullanırsınız. Kaç kişi cezaevi koşullarında öldü? Kaçı öldürülmeye çalışılıyor? Hukuksuz, adaletten yoksun bütün mahkumiyetler, cinayet işlemeye eşdeğerdir..
***
Yan yana iki Cumhuriyete sahibiz şimdi..
İktidarın cumhuriyeti sakattır.. Hukuki temeli giderek yasadışılığa oturmaktadır.. Her ne kadar “yasal” gibi gözükse bile!
Bizim Cumhuriyetimiz ise güçlüdür, ayakta değil sanılıyor ama ayaktadır arkadaşlar: Halkın büyük çoğunluğu yüzde 83’ün üzerinde, Atatürkü ve devrimlerini benimsemektedir! Bunların önemli bir kısmı AKP’ye oy vermiş olsa bile!
---
Not: T24 internet sitesinde yayımlanan söyleşide, Cumhuriyet’in Mumcu cinayetinin peşini bıraktığını söyledim. Işık Kansu hakkıyla itiraz etti ve neler yapıldığını anlattı. Işık ve arkadaşımız İlhan Taşçı, sık sık konuyu gündeme getirdiler. İki arkadaşımız da Mumcu dosyasına hakimler. Özetle Cumhuriyet suikastin peşini bırakmadı. Kansu: Tetikçiler İranda eğitim aldı, Kudüs Ordusu’na üyeler, İran’da oluşturulan bu ordu, “İran devrimi”ni ihraç etmeye yönelik bir gurup.. Sadece Türkiye’de değil çeşitli Ortadoğu ükelerinde de eylemler için yetiştirildi. Bir kısmı ömür boyu hapse mahküm oldu..
Suikastin arka planında şu noktalar öne çıkıyor: 1990 başında Muammer Aksoy hocanın öldürülmesiyle başlayan eylem dizisi Türkiye’yi hedef aldı. Türkiye uluslararası istihbarat örgütlerinin eylem alanı oldu. Bu faaliyetlerden devletin haberdar olmaması mümkün değil. İstese önleyebilirdi. Devletin bazı güçlerinin rolü, suikastçilerle işbirliği yapmaktan, belki bizzat işin içine karışmaktan tutun gözyummaya kadar uzanan bir yelpazeye uzanıyor. Devlet bu olaylardan menfaat beklemiştir. Mumcu suikastçileri ülkeye pasaportlarla girip çıkıyor.. Bir süre uyuyorlar sonra cinayet işliyor. MİT ve diğerlerinin bundan haberdar olmaması mümkün değil.
--4 Aralık 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder