Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

19 Kasım 2012 Pazartesi

Türkiye Muhafazakarlaşıyor mu? - 1


Son 10 yıl içinde ülkenin giderek daha çok muhafazakarlaştığı konusunda, en azından çeşitli anketlerin sonuçları arasında, az çok bir fikir birliği var. Anketler yanılabilir, artı-eksi 1-3 puan, ama soru doğru sorulduysa eğilimin yönünü belirlemekte yanılmazlar.
Ertuğrul Özkök, bir yazısında muhafazakarlaşma işaretlerinin gerçeği ne kadar yansıttığını sorguladı. Özkök, toplumun muhafazakarlaştığına ilişkin ileri sürülenlerden pek çoğunun iddia aşamasında kaldığını, bunların bilimsel bir olguya dönüşmediğini söylemek istedi. Genel kabullerin olgu/gerçek olup olmadıklarını ancak kapsamlı bir çalışma ortaya koyabilir.
Özkök iyimser biridir, en azından yazılarına egemen olan yön budur. Ama yazısındaki iyimserlik, “ülke muhafazakarlaştı” iddialarını, “bu değil bu değil bu hiç değil” metodu ile elimine etmek biçiminde sergilendi! Ama muhafazakarlık varsa bile, bunun geleceğinin olmadığı iyimserliğiyle noktaladı. Mehmet Tezkan, nasıl muhafazakarlaştığımıza ilişkin örnekler vermekle yetindi. Tezkan’ın en önemli “sabitesi” ise şuydu: Muhafazakarlık kolay gelir, zor gider.. Diğer bir saptaması da, muhafazakarlığın kadınlar üzerinden yürüdüğünü söylemesiydi. Hani Türban özgürleştiriciydi diye de sordu.
***
Konuyu 3 noktadan katkıda bulunmayı deneyeceğim:
1) Muhafazakarlaşmanın iki yönü var, bunları birbirinden ayırmak gerekir. A) muhafazakarlığın iktidar ve tabana inen devlet ve yerel güçleri aracılığıylya uygulanan politikalar, yasalar ve kararlar aracılığyıla sürdürdülmesi.. B) bu kararların halkın yaşamında ve inancında gerçekten bir muhafazakarlığın artması..
Burada soru, iktidarın devlet aracılığıyla (iktidar ve adamları ve medyası, polis, kaymakam, vali, belediye bakanlarının kararları) geliştirdiği ve uyguladığı muhafazakarlaşma söylemi, sanıldığı tabanda ciddi bir karşılık buldu mu, bulduysa ne kadar buldu; yoksa iktidar politikaları olarak mı daha çok kaldı ve halk içinde fazla taban bulmadı mı.
İktidarın kararları ve söylemi muhafazakar, ama halk o kadar muhafazakar mı? Bunlar farklı şeyler... Ama şunu söyleyebilirim: İktidarın söylemi, henüz tabanda istediği kadar karşılık bulmamıştır. Sorayım: iktidarın söylemi 100 ise, 10 yıl içinde tabanda bulduğu karşılık yani bu söylem halk içinde karşılığı, benimsenmesi yüzde kaçtır? 10? 20? Sıfır olmasını beklemek, eşyanın doğasına aykırı olur.
***
AKP, biliyoruz ki bir karma seçmene sahip.. Erbakan’ın oyları + Süleyman Demirel partisinin oyları + Özal’ın yani Anavatan’ın oyları. Erbakan’ın çekirdek oyları, tamam muhafazakar. Demirel ve Özal’ın oyları ise merkez sağ-liberal oylardı. Şimdi bu pencereden baktığımızda, tabanda tutuculuk arttı demeknin karşılığı, DYP-ANAP da Erbakanlaştı demeğe karşılık gelebilir. Tabii, RTE yeni bir söylemle bütün bunları bir potada eritip “yeni toplum” yaratma niyetinde.. Yaratabilir mi? Bence hayır.
Şunu söyleyebilirim: İktidar ve kullandığı devlet ve yerel yönetimlerin halkı tutuculaştırma politikası, dörtte bir karşılık bulmamıştır. Özkök’ün iyimser geleceğinin bir karşılığı var: Kapitalizmin ve tüketimin gelişmesi.. Hep bu sürecin sosyolojik olarak dıya açık bir toplum yaratacağı varsayılır. Ama bunu mutlak bir değer olarak kabul etmek, tartışmalıdır.
***
Tezkan’ın tutuculaştırma anneler kadınlar üzerinden yürüyor tezi, özellikle köylerde çok geçerli: 
Üç yıl önce annemin köyüne Rize’ye gittik. Beş gün kaldık. Köylerde kadınlar üzerinden müthiş bir dinselleştirme- tutuculaştırma politikasının tam gaz uygulandığına tanık olduk.
Köye, bir cemaatin beyazlar içinde giyinmiş vaazcı kadınları geliyordu. Her hafta köyden bir kadının evine toplanılıyor ve köyün kadınlarına bir kaç saat vaaz veriliyor, çaylar içiliyor ve kuran okunuyordu..
Ev süslenip püsleniyordu, Cemaat tarafından: Toplanılan yer beyazlarla adeta yeniden döşeniyordu!
Anlıyorsunuz değil mi! Melekler, tanrının elçileri falan filan..
Köylerdeki bu dini merasimlerin kentlerde de yapıldığını varsayabiliriz.
Bir yandan sosyolojik süreç iyimserlik yönünde akacak, öte yandan kırsal ve kadınlar aracılığıyla veya onların üzerinden çocuklar ve kocalar hızaya getirilecek. Tepeden de RTE hakim olduğu bütün güçlerle bu süreci derinleştirecek ve yerleştirmeye çalışacak.
Buradan apayrı bir bölünme çıkacağı ve birbirinin dilini giderek daha az anlayan topluluklar oluştuğu kesin.. 
--19 Kasım 2012 / Bilim ve Siyaset , Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder