Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

29 Aralık 2010 Çarşamba

Kürt Konusu, Sınırlar-2

"Sınırlar Nereden Başlıyor” başlıklı geçen Perşembe tarihli yazının devamı niye gelmedi, sansür mü var, diye soruyor okurlar... Hayır, araya Davutoğlu girdi!
Şimdi gelelim “Sınırlar..”ın devamına...
Dedik ki, açıklanan bildiri, aslında, “özerklik” yaftası altında, neredeyse tam bağımsızlık ilanı önerisidir...
Ve, bu bildiri, İmralı'dan geçen yıl gönderilen kapsamlı Kürt sorununa çözüm planının daha net ve sade biçimidir.
Kürtlerin siyasi hareketi içinde farklı tutumlar var.
Gördüğüm kadarıyla, BDP içinde güçlü bir ekip, çözümle ilgili olarak, sorunu doruklara tırmandırmadan, bugün olabilecek koşullar içinde, daha çok da birlikten yana bir çözüme yakın duruyor..
Ancak, İmralı ve BDP içindeki yanlıları, mümkün olduğunca ayrılıktan yana bir çözüm yanlısı.. İmralı, ayrıca, PKK, yani silahlar üzerinde de etkisini sürdürüyor; gücü de buradan geliyor. PKK'nın genç taraftarlarını da sokağa dökebiliyor.
Peki, neden bu ayrılık?
***
İmralı açısından, birinci neden, şüphesiz ki, bu kadar silahla savaştıktan sonra, 25 yıllık süreç içinde Irak'ta Kürt bölgesindeki gelişmeler ve dış desteklerin ortaya çıkması sayesinde, “Kürdistan Perspektifi”nin “bağımsızlık” konusunda epey mesafe almış olmasıdır! Olayın bu yönü, orta-uzun vadelidir!
(Önde gelen bir Kürt yazara “Büyük Kürdistan projesi sizce ne zaman gerçekleşir?” diye sordum. Yanıtı, 20 yıl, oldu! İran'daki Kürtler de dahil mi, soruma, Hayır, dedi. Peki neden? Yanıt: Çünkü İran büyük devlet!)
Kürdistan perspektifi, eğer ileride gerçekleşme olanağı bulursa, İmralı'yı kahraman, tarihi figür yapar!
İmralı'nın tutumu açısından, güncel, kısa vadeli ve en önemli yönü ise, Abdullah Öcalan'ın artık Türkiye çapında reel politika yapmasının, seçimler vb, çok zor, neredeyse imkansız olduğuun görmesi veya hissetmesidir. Ancak, bir kürt bölgesinde kalabileceğini ve bir “Kürt devleti”nin “sınırları içinde” liderlik yapabileceğine kanaat getirmesidir.
Tabi bu nokta, bu süreç içinde Öcalan'ın, başlıca hayali olan, bir şekilde serbest kalmasını öngörür!
İmralı'nın, PKK'yı bir silahlı güç olarak tutmasının, PKK'nın silahları teslim etmesine karşı çıkmasının ana nedeni de budur. İmralı sakini, büyük bir olasılıkla, kendisinin asla serbest bırakılmayacağına inanmakta,  ama PKK'nın silahlı varlığının serbest kalmasında bir umut olduğunu varsaymaktadır...
***
Bu konuda bir noktaya daha işaret edelim: Yukarıda söz ettiğim Kürt önde geleni, yazarı neden “İran büyük ülke” dedi ve yakın zamana kadar “Büyük Kürdistan”ın bir parçası olarak gördükleri “İran'daki Kürtleri” sildi?
Yorum yapacağım: Türkiye'nin ABD ile iç içeliği, Batı ve ABD'nin PKK hareketine verdikleri büyük destek, “Kürdistan Devleti” vizyonunu geliştirerek elde tutmaları, belki de Türkiye'yi İran karşısında “küçük ülke” yapıyordur!
İran'da bir “kürt perspektifi” mi var?
Demek Kürt perspektifi ile ABD perspektifi epey el ele gidiyor!

Celal Bayar Üniversitesi

Celal Bayar Üniversitesi'ne tepeden atanan Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli, üniversitesinin öğrencileri ile konuşmasını biliyorsunuz. Üniversite'ye gelen bir bakan büyüğüne protesto yapmalarını önlemek için öğrencileri tehdit ederek “Benim üniversitem burası, burada protesto edemezsiniz... Edeni atarım üniversiteden... ” demişti: “Sizler Atatürk´ten görev alamazsınız. Cumhuriyeti savunacaksam ben savunurum. Ben burada rektörüm... Ben, size cumhuriyeti savunmak için görev vermedim. Siyasi slogan atarsanız. Kimliklerinizi toplarım. Üniversiteden atarım hepinizi. Hemen dağılıyorsunuz. Burası benim ve hepinizin üniversitesi. Burada slogan atamazsınız.”..
Rektörlerin baba çiftliği mi üniversite?  Belki de! Şimdi, Mehmet Beyin atnma sürecine ilişkin, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji'de yayımlanan bir mektuptaki sahneyi aktarmakla yetineceğim:
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Rektörü olarak size bu mesajı yazıyorum. Üniversiteleri rezil etmiş, çivisi çıkmış rektör seçilme/atanma süreçleriyle ilgili olarak yaşadıklarımı aktarmayı bir borç biliyorum. Kendi üniversitemde seçimleri kazandım… 3 Kasım günü YÖK Genel Kurulu’nda görüşmemiz vardı. Gittiğimde ilk dikkatimi çeken toplantı salonunun karşısındaki büyük salonda bir üniversitemizin rektör adayının velisinin (Ekrem Pakdemirli) oturuyor olmasıydı...” Prof. Dr. Zafer İlken 
Zafer Bey, ilk sıradan üçüncü sıraya düşürülmüş ve atanmamıştı. Tabii, Ekrem Pakdemirli'nin niçin rektör atamalarının karara bağlanacağı tarihte YÖK başkanlığında misafir edildiğinin nedeni de hemen anlaşıldı: Oğlu Mehmet Pakdemirli alt sıralardan birinci sıraya çıkartılmış ve Celal Bayar Üniversitesi'ne rektör olarak atanmıştı! Rektörlük seçimlerinde ise en yüksek oyu, Prof. Dr Semra Öncü almıştı (137 oy, Pakdemirli ise 122 oy)
28 Aralık 2010 / Bilim ve Siyaset

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder