Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

18 Ocak 2015 Pazar

Basın Hürdür, Sansür Edilebilir, Saldırılabilir

Alman editör taa oradan soruyor, eğer basın özgürlüğü yoksa, bütün bu soruların hepsine nasıl yanıt vereceksiniz, başınız derde girmeyecek mi.. Özgürlükler nasıl kısıtlanıyor Türkiye’de?
Uzaktan meseleyi anlamak zor olabilir, burada yaşamayan bir gazeteci için çok doğal bir soru... Hele baş muktedir ikide bir, Türkiye’de basın özgürlüğünün tam ve eksiksiz, hatta neredeyse Avrupa ülkelerinden bile daha iyi olduğunu söylüyor, söyleme cesaretini buluyorsa.. 
Dün Halk TV’de Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ile Ümit Aslanbay’ın her hafta yaptıkları Basın Konseyi programlarının konuğu idim. Programda Cumhuriyet’ten bir haber okudukları için, RTÜK denen, sözde düzenleyici ama iktidar destekçisi ve bence sansürcü kurulun, 300 bin TL ceza verdiğini anlatıyorlardı. Sadece Halk TV’ye değil, Fox TV, Kanal D ve daha pek çok televizyona, doğrudan iktidar yandaşı olmayan ve habercilik yapmak isteyen herkese, durmadan ceza yağdıran bir kuruluştan söz ediyoruz.
RTÜK iktidarın çok önemli bir sansür kuruluşu işlevini sürdürüyor.
Para cezasının sansür ile ne ilgisi var, demeyin. Birileri sana durmadan vay bu gazetenin haberini okudun, vay bak hoşuma gitmeyen bu görüntüyü verdin diye ikide bir milyonlarca cezayı kesip gönderiyorsa ve üstelik ekranları da karartıyorsa, habercilik yapma, habercilik yapacaksan benim istediğim gibi yap, yoksa kepengini kapa ve git demektedir.
Oysa Anayasa’da kapı gibi ‘Basın hürdür sansür edilemez” maddesi durmaktadır. Siyasi iktidarlar, yasa düzenlemeleriyle ve RTÜK gibi kuruluşlarla bu hakkın kullanılmasını resmen nenedeyse olanaksız, iğreti hale getirdiler. Ayrıca 94 gazetecinin sürekli basın kartı kullanma hakkını da “inceliyoruz” bahanesi ile yerine getirmekten kaçınıyorlar.

Sen hangi ülkede yaşıyorsun, söylemi!
Şimdi şuraya bakın: Cumhuriyet’in Charlie Hebdo seçkisi yayınlaması ve bu derginin kapağını Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan’ın da köşelerinde basması karşısında bir linç kampanyası başlıyor. Katil ruhlular, hem gazetelerinde hem sosyal medyada hedef gösteriyorlar. Paris’teki benzer bir katliam çağrısı yapıyorlar neredeyse..
Şimdi bu koşullarda ülke yöneticilerinin sakinleştirici konuşmaları gerekmez mi? Hayır gerekmez, adeta benzine ateşle yaklaşmayı tercih ediyorlar.
Cumhurbaşkanı diyor ki: Sen hangi ülkede yaşıyorsun ya. Kimsenin kutsalına bu şekilde hakaret edemezsin. Böyle yaptığın sürece tahrike davet ediyorsun..”
Tabii Başbakan da aşağı kalır mı: “basın özgürlüğüyle hakaret etme alçaklığını yan yana koymayız..”
Paris’te dünyayı ayağa kaldıran bir katliam yapılmış.. Davutoğlu gidip yürümüş.. Güya ifade özgürlüğünü böylece protesto etmiş... “Uluslararası dayanışmadaki yerimizi, öncülüğümüzü gösterdik” diyerek üstelik.. Orada bir “cici yüz” göstermiş.. Ama anlaşılan kimseyi de pek kandıramamış.. Ama Türkiye’ye gelince Paris’e neden gittiğini unutarak veya çifte standartlığın tam örneğini vererek, orada söyle(ye)mediği sözleri burada Cumhuriyet’e söylüyor.
Cumhuriyet ve yazarlarına saldırıların gündeme geldiği anda bu her iki lidein sözleri kışkırtıcılık anlamına gelir. Tamam, kimse sizden “bu yayıncılık basın özgürlüğü”dür demenizi beklemiyor. Biliyoruz ki bu ruhunuza uymaz. Ama böyle bir ortamda bulunduğunuz yer itibariyle en azından susmasını bilmelisiniz, ateşin üzerine benzinle gitmek size ne kazandıracaktır? Sonuçta  şöyle mi diyeceksiniz: “biz demiştik, bu tahriktir, ettiler ve buldular..

Senin özgürlük sınırın, benim özgürlük sınırım olamaz
Düşünce özgürlüğünün de bir sınırı vardır. Benim özgürlük alanıma geldiğinde duracaksın..” Bunu Cumhurbaşkanı söylüyor. Bu sözü kim, hangi cahil, Cumhurbaşkanının eline tutuşturdu?
Hayır öyle bir şey yok.. Sizin özgürlük anlayışınız ve sınırınız, benim özgürlük anlayışım ve özgürlük sınırımla aynı olamaz. Sizin sınırlarınızı kimse kabul etmek zorunda değildir. Herkesin özgürlük sınırını anayasa ve yasalar belirler… Hukuk diye bir şey var!
Yoksa böyle bir şeyin varlığını ben uyduruyor olabilir miyim? Evet hukuk varmış gibi yaptığımın bilincindeyim. Aslında şu soruyu yöneltmeliyim: yöneticilerin elinde yazılı olmayan sözel ve geleneksel bir orman yasası mı var, şu veya bu şekilde yürürlüğe koydukları?
Herkes, kafasındaki özgürlük anlayışı sınırları ilan ederse, bu ülkede herkes birbirini kesmeye başlar. Sen hangi ülkede yaşıyorsun sorusunu yönelten bir lidere verilecek temel yanıt “biz bir hukuk ve yasa ülkesinde yaşadığımızı sanıyorduk.. yoksa yanlış yerde miyiz” olabilir..
***
Bu ülkede örneğin Cumhuriyeti ve yazarlarını açıkça hedef gösterenler hakkında soruşturma açacak bir Cumhuriyet savcısı var mıdır?
Tıpkı Balıkesir’den AKP milletvekili seçilen Tülay Babuşcu adındaki kişinin, Cumhurbaşkanına, yeniden seçilmesini garantilemek için yağ çekerken, Cumhuriyeti “90 yıllık reklam arası” diye nitelemesi karşısında, unvanlarında üstelik “Cumhuriyet” yazan hiç bir savcının varolmaması gibi...
***
Başlığı toparlayalım: Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Türkiye’de basın özgürlüğü özsel bir durum olmaktan çıktı, demiş. Günaydın! Basın özgürlüğü “özel bir takım olaylara özgü” değil, genel bir basın özgürsüzlüğü söz konusudur bu ülkede..
Bir politikacının ağzıyla yanıtlayayım: “Ne özeli, genel genel..”


--18 Ocak 2015 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder