Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

18 Mart 2012 Pazar

“Çanakkale’de Ölüm”. Nasıl Bir Hayat İstersiniz?


(Çanakkale'deki büyük savaşın ve zaferin anısına, yıldönümü nedeniyle, çok sevdiğim özel bir yazımı paylaşıyorum. Yazı "Bilim, Toplum ve insana Bakış” kitabında de yer almıştı..)
--

Gelibolu yarımadasındaki savaş alanları ve mezarlıklar, ölüm, hayat ve savaş üzerine insanı yeniden düşündürüyor. 
Bütün savaşlar, insanların ve toplumların hayatlarında yolaçtıkları derin yaralar göz önüne alındığında, şüphesiz istenir bir şey değil.
Savaş, buna karşılık, tarafsız bir olay da değil. “Bütün savaşlara karşıyım” düşüncesi şimdilik sığ bir anlama gönderme yapıyor. Yurduna saldırıldığında “ben savaşlara karşıyım” demek bireyciliğini, saldırı bizzat “sana” gelip dayandığında da göstermek tutarlığını sürdürmek kolay mı?
Çanakkale, saldırganlar ile yurdunu savunanların mezarlıklarıyla dolu. Hepsi yan yana yatıyor.
Bütün ölenlerin bir adı var!
Saldırganın adı, ülkesince, “yurdunun çıkarları” uğruna kutsanıyor.
Bu kutsanmayla, “emperyalist” ve “saldırgan” ülkenin politikacıları da “perdelenmekte”.
Bu açıdan Gelibolu, siyahlar ve beyazlar ülkesi.
Ortalık durulduktan sonra, ama artık “siyah ve beyaz” sona eriyor.
Ortak mezarlıklardır, geride kalan.
Bu gerçeği Mustafa Kemal, “düşman”ın analarına ünlü seslenmesiyle dile getirmişti.
***
Gelibolu Türk mezarlıklarında bütün şehitlerin adı var.
Her askerin, her subayın, her görevlinin.. Tabii kaydı tutulabilenlerin..
Şehit Yahya Çavuş.
Ve arkadaşları... İznikli Mehmet, Yozgatlı Ahmet, İstanbullu Ali, Çanakkaleli Osman..
İngiliz kumandan Ian Hamilton, anılarında, “Türk askeri toprağa yapıştı mı, onu söküp atamazsınız. Ayağa kalkar ateş eder, durduramazsınız” tarifini, onlar ve daha binlercesi için yapmış. Londra’nın pisliklerle, cinayetlerle, saldırganlıklarla dolu karanlık hükümet dehlizlerinde çiziktirilen, kağıt üzerindeki yalap şap bütün uyduruk savaş taslakları, Yahya Çavuşları hesap etmedikleri için, çöktü..
Yahya Çavuş ve diğer binlercesi yaşamıyor.
Yoksa yaşıyorlar mı?
Orada, aslında hepsinin yaşadığını görüyor insan.
Ziyaretçiler tek tek isimlerini okuyor, memleketlisini arıyor.
Hepsi orada, yaşıyorlar..
Ölüm ile yaşamın birbirine karıştığı bir yer Gelibolu mezarlıkları.
Ölümle yaşam anlam ve yer değiştirmiş.
Ölümün yaşama dönüştüğünü duyumsuyorsunuz.
Yaşamak, sadece bir duygu olup çıkıyor.
Yaşamak, her zaman elimizde değil.
Yaşamanın hiç bir zaman elimizde olmayacağını biliyorsunuz.
O “bizim dışımızda” bir şey, bir yerlerde!
Bizimle olan ise, yanımızda sürekli taşıdığımız, ölüm gerçeği..
***
Hayat, bir kalitenin adıdır, bu bakımdan.
Peki, Yahya Çavuş, arkadaşları ve subaylar ve diğer binlercesi?
Hepsi orada ve yaşıyorlar!
Dünya sadece hayatın değil, ölümün de kutsandığı inanılmaz bir arena..
Ama hangi ölüm?
İyi ve kaliteli yaşamak nedir?
Zamana, koşula ve insana göre içeriği değişiyor bu kavramın..
Çanakkale’de Ölüm”ün, iyi yaşam olmadığını kim iddia edebilir?
İnsanlık hala arkasından ağıt yakıyorsa, yakarışı dünyanın dört bir yanında yankılanıyorsa? Hem de kuşaklar boyu?
“Çanakkale’de Ölüm”, yaşatıyor!
İnsanları, kuşakları, toplumları, ülkeleri...
Çanakkale’de Ölüm, yaşama taze kan sürüyor..
Sıradan ölümlerin yankısı, bir anlık kıvılcımsa eğer...
... arkasından unutulan, ve insanların işlerine güçlerine, yiyeceklerine, mallarına, mülklerine, sevişmelerine koştuğu..
Yaşayan milyarca insanın adının bile olmadığı bir dünyada..
...“Çanakkale’de Ölüm”, kucaktan kucağa geleceğe taşınan hayatın adıdır..
Onların hepsinin tek tek adı var ve yaşıyorlar!
Yaşamak ne kadar “maddi” ise, ölüm de o kadar “maddi” bir şey..
Yoksa maddi olan, “ölüm”, “yokoluş” mudur?
Yaşam ve Ölüm: Ortak bir duygunun adı mıdır yoksa sadece?
Sanırım evet!
----
28 Nisan 2005 / Cumhuriyet, Orhan Bursalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder