Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

4 Mart 2012 Pazar

Yüzkızartıcı Durum:Silivre'den İki Sahne


Bursa’da Gazeteciler Cemiyeti ve Uludağ Üniversitesi’nde iki panele katıldık.. Ortadoğu ve Suriye.. Silivri’de duruşma izledik.. Masaları devirdik Mustafa’yı öpeceğiz diye!.. İstiklal Caddesinde yürüdük, ayrım yapmadık, arkadaşlarımız özgür olsun...
Nedim Şener diyor ki, “Ergenekon suçlamasından soruşturmamı yapanlarla, Dink cinayetine karıştıklarını yazdığım, aynı polislerdi.” Nedim’e yöneltilen “gazetecilik” suçlamasıdır! Ahmet’e yöneltilen “İmamın Ordusu” kitabını yazma suçlamasıdır! Mustafa’ya yöneltilen, polislerin bilgisayarından derledikleri 10 yıllık notlarından oluşturulan “günce”sidir! Ki içlerinde atomik mikroskopla arasanız suç bulamazsınız.
Tuncay Özkan parti başkanıdır, dört yılını Cezaevinde dolduran Doğu Perinçek parti başkanıdır ve her ikisi de iktidarın şiddetli muhalifleridir! İşte suç, budur!
Ergenekon davası, artık yüzkızartıcı bir kulvarda ilerlemektedir! Türkiye’de yerle göğün yıkılarak, aylarla/yıllarca kıyamet kopartılarak toplumun kılcal damarlarına şırınga edilen dava, lime lime dökülüyor!
***
Perşembe günü öğleden sonra 2.Ergenekon davasını izledim. İki savunma dinledim. Sabah savunmasını kaçırdığım Erol Manisalı ne ile suçlanmakta? Kalemiyle, konuşmalarıyla TBMM’sini devirecekti ki, tam zamanında engellendi!
Yargıçların soruları, somut bir delil olmadığı için, “onunla konuştun mu, bunu tanıyormusun”la sınırlı! İnsanoğlu bir ilişkiler ağı içinde yaşar! Birbiriyle olan doğal alışverişlerini sürdüren insanlar arasından, bir “tanışıklılık terör örgütü” çıkarma çabasına dönüşmüştür dava!
Hukuk, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’da yaşadığımız en faşist ve zalim dönemlerde bile, bu derekeye düşmemişti!
Ergenekon üzerine, balyoz üzerine yazıp çizen, “yüzde yüz inanıyorum” diyerek televizyonlarda ve yazılarında durmadan iman tazeleyenler, hukuku inanç meselesine dönüştürenler.. 
Neredesiniz! İnançlarınız tel tel çözülüyor, dava bitmeden gidin ve savunmaları dinleyin, sanıklara yöneltilen suçlamalara bakın; vicdanlarınızı tam yıkama zamanıdır! Yoksa ona bile vakit bulamayacaksınız!
 Suçlamaları gazetelerine, ekranlarına, köşelerine döşeyenler, savunmalarla zerre kadar ilgilenmiyorlarsa, sahiplendikleri iddiaların serencamını merak etmiyorlarsa.. insanlık ve vicdan adına...
Artık ne desem.. kalemlerini kırma zamanı.. ağızlarına bir utanç bandı çekme zamanıdır..
Yandaş ekranlarda ve köşelerde, Ergenekon ve Balyoz korkutuculuğu yaparak bol para kazanma zamanlarının sonu gözüktü.. Bunu hala, tombul yanaklılar ile, masum görünümlü ekran yüzleri bol para karşılığında bu amaç için kullanılan kızıl saçlılar ve ağızlarından köpükler saçan uzun saçlı ve sakallılar, heyulayı ayakta tutmaya çalışıyorlar!
***
Öğleden sonra izlediğim iki savunma, bu nasıl bir dava.. insanlar nasıl olur da doğal durumları ve ilişkileri, görüşleri nedeniyle aylarca-yıllarca hapiste yatırılır dedirtecek cinstendi..
Ünal İnanç, 70 bin kitabının bulunduğu ve araştırma merkezine dönüştürdüğü evinde, yıllar öncesine ait, sahaftan aldığını söylediği, ve üzerinden gizliliğin de kalktığı “orduya ait gizli belge” ile ve Hurşit Tolon gibi bazı komutanları tanımakla suçlanıyor! Belge üstelik daha sonra savcılıkça suç iddiası olmaktan çıkartılmış!
Binbaşı Mustafa Koç, yüz üzerinden yüz parlak bir kurmay subayken, 14 ay tutukluluktan sonra savunmasını yaptı. Şube müdürü olduğu birimin başkanı olan subay “darbe” suçlamasıyla tutuklanınca, alt birim şube müdürü olduğu için, o da tutuklandı! Hiyerarşik ilişkiler içinde bulunmak, bütün birim yöneticilerinin içeri alınması için yeterli bir “kanıt”.
Binbaşı, “lanet olsun, keşke o göreve atanmasaydım, şimdi generalliğe terfi sıram gelmişti” diyor ve ekrandaki yansıda, içinde bulunduğu hiyerarşik ilişkinin şemasını gösteriyordu! Yaşadığı çevreden, köyden, kasabadan, okuyarak sivrilebilen bir Anadolu çocuğu! Anlamı olmayan suç atımı ile, hayatını kararttılar!
Hayatları alt üst edilmiş insanlara, ailelerine ve çevrelerine yaşattırılanları, çektirilen eziyetlerin karşılığını kimse onlara geri veremez! Ne serbest bırakılmaları ne de masumiyetlerinin teslim edilmesi!
Sonuçta kim kalır, üç beş- beş on kişiye göstermelik ceza verirler mi, bilmiyorum. Ama dava şimdiden bitmiştir.. 
Heyetin yapacağı tek şey, dava sonunda değil, bir ilke imza atarak, ara kararlarla beraatleri açıklamaktır! İnsanların bu yükünü kaldırmak çok zordur!
Yarın, Balyoz’dan bir çığlığa yer vereceğim..
--4 Mart 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder