Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

25 Kasım 2011 Cuma

Devlet Tıp Fakültelerine Gerek Var mı?


(Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, sayı 1288, 25 Kasım 2011)

Bu soruya, Sağlık Bakanlığı pratikte hayır diyor. 8 yıldır adım adım uygulanan Sağlıkta Dönüşüm, bugün tıp fakültelerini bitirme noktasına getirdi.
* Üniversitelere gelen hastalara, sırtından para kazanacağın bir müşteri gibi bak, diyor bakanlık: Özel hastahaneler gibi davran, mümkün olduğunca daha fazla hasta bak, ne kadar çok hasta bakar ve üzerinde işlem yaparsan, hem döner sermaye gelirlerini arttırırsın hem de sen maaşının miktarını yükseltir, para kazanırsın.
* Bakanlık bunu yaparken, üniversite ve devlet hastahanelerinde, doktorları ve hocaları, maaşını arttırmak için gereksiz binlerce işlem yapmaya, sağlık bütçesini şişirmeye teşvik ediyor. Hasta (müşteri) ve tıbbi işlem sayısının artması ile nitelik azalması atbaşı gidiyor. “Müşteri muayenesi”na ayrılan süreler, hem “müşteri” yığılmasının getirdiği zorunluluktan hem de hızlı muayene=fazla maaş denkleminin yürürlüğe girmesinden ötürü, kısaldı.
* “Müşteri”nin çeşitli işlemler için ödediği katkı paylarının sayısı da durmadan arttırılıyor!
* Tıp fakültesi hocaları, bu arada Prof. Dr. Raşit Tükel,  diyor ki: Devlet , yani Sağlık Bakanlığı giderek “Sağlık Piyasasını Düzenleyici” bir role/kuruma doğru koşuyor. Bütün sağlık hizmet birimlerinin iplerini tek elde toparlayarak, devleti “hizmet sunucu” rolünden uzaklaştırıyor ve sağlık işlerini özel sektöre ve sözleşmeli hekimlere gördürme sürecine sokuyor.
* “Kamu Hastahaneleri Birliği”, tıp fakültelerini de, Sağlık Bakanlığı’na bağlamayı öngörüyor. Bu amaçla, tıp fakültelerinin ellerini kollarını bağladı, teknik altyapısını yenilemesini engelledi, tıp fakültelerinin borçlanmasını sağladı, şimdi hepsini Sağlık Bakanlığı yönetimine geçirmeye çalışıyorlar. Böylece devlet hastahaneleri ile devlet üniversiteleri tıp fakültelerini aynı süreçlerde değerlendiriyor.
* Oysa tıp fakülteleri öncelikle eğitim, bilim ve araştırıcı yönleri öne çıkan, problem çözücü yerlerdir. Tıp fakülteleri ne kadar uzmanlaşırsa, bilimsel nitelikleri yüksek mükemmeliyet yerleri haline gelirse, ülkenin sağlık / hastalık sorunlarına çözüm üretme ve nitelikli doktor yetiştirme yetenekleri de o derece artar ve evrensel merkezlere dönüşür.
* Oysa Sağlık Bakanlığı, tıp fakültelerini dağıtıcı ve parçalayıcı, nitelikli hocaları küstürücü ve uzaklaştırıcı, uzmanlık yerleri olmaktan çıkartıcı politikalar uyguluyor.
* Tıp fakülteleri bitirilmiş durumda neredeyse. Prof. Dr. Huri Özdoğan’ın açıkladığı bilgilere göre, Cerrahpşa Tıp’ta dahili bilimlerde akademisyen sayısında %65 fire verildi (228 kişiden 79 kişi kaldı). Cerrahi bilimlerde verilen fire oranı %50 (195 çalışandan 97’si kaldı.) Özetle 422 akademisyenden 176 kişi orada kalmış durumda. Çapa’da (İstanbul Tıp’ta) ise dahili bilimlerde fire oranı %64; cerrahi bilimlerde ise %46.
Cerrahpaşa göz hastalıklarında, aktif çalışan sayısı 21’den 7’ye düştü. Ortalama oprasyon sayısı günde 24’ten 4’e. Ürolojide aktif çalışan 11’den 3’e düştü. Ortopedi ve travmatolojide aktif çalışan 11’den 2’ye.. Benzer şekilde diğer ana bilim dallarında da büyük düşüşler görülüyor.
***
Huri Özdoğan diyor ki:
*Tıp fakültelerinde ekoller yıkılıyor. Karaciğer ameliyatları yapılamıyor. Ama hayatlarını tıbba, öğrenime adayan ve henüz üniversitede kalan hocalar, bakanlığın bütün karşı kararlarına rağmen, reçete yazmasa da hasta bakıyor! İki yıllık izne ayrılanlardan büyük bir kısmı, rektörlüğün isteği üzerine, derslerine girme sözü veriyor. Vizitelerine giriyor.
*Ama, hekim yetiştirilmesinde birinci derecede önemli olan hasta üzerinde uygulamalı eğitim, araştırma projeleri, hasta izleme ve reçete yazımı gibi temel faaliyetleri yapamıyor. Böyle olunca, araştırma ve eğitimin bütünselliği kopmuş.; zor ve karmaşık hastaların problemleri üzerinde kafa yorma bitmiş durumda.
*Ayrıca, “performans” göre alınan paralar emekliliğe yansımadığı gibi, yıllık izinlerde de ödenmiyor. Performans, gereksiz işlem sayısını artırıyor, çalışanlar arasında barışı bozuyor; çalışanlar ayda tam ne alacaklarını bilemedikleri için yaşamlarını da planlayamıyorlar.
* Uzman hekim olarak göreve başlamanın ücreti 1500 maaş + 1000 performans geliri= 2500 TL! Oysa bu uzman hekim, 6 yıllık eğitimle 24 yaşında tıp fakültesini bitiriyor; 2 yıl mecburi hizmet yaparak diplomasını alabiliyor; uzmanlık sınavına hazırlanarak 4 yıl eğitim daha alıyor ve iki yıl daha mecburi hizmet yaharak 32 yaşına varıyor ve hayatını kazanmaya başlayabiliyor.
Eğer yan uzmanlık dalı yapmak isterse, 4 yıl ve + 2 yıl mecburi hizmetle 38 yaşına ulaşıyor!
Böyle bir hekim eğitimde 20 yıl geçirmiş oluyor. Bakanlığın, 2500 lira maaşı ile köleliğe zorlanıyor!
Hekimler direnmesin de kim dirensin!
İstanbul Üniversitesi’nin açılışına başbakan davet edildi. Törende başarılı hocalara ödülleri de verildi. Ne rektör ne de hocalardan hiç biri, törende, tıp fakültelerinin karşı karşıya kaldığı sorunlar üzerine tek söz etmediler!
Başbakanın otoritesi korkutucu! Ama tıp fakülteleri de bu otoriteye kurban ediliyor..
Rektör Yunus Söylet’in vicdanı rahat mı?
-- 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder