Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

29 Ocak 2011 Cumartesi

Balyoz Davası ile Tübitak’ın İlişkisi Ne? TÜBİTAK Başkanına İki Mektup


TÜBİTAK bir uzman kurum! Dolayısıyla uzmanlığından yararlanmak Türkiye’nin ve bu arada mahkemelerin de hakkı. Nitekim “Balyoz” davası savcısı Bilal Bayraktar da öyle yapıyor. Dava ile ilgili CD’lerin gerçekliğinin araştırılması için TÜBİTAK’a başvuruyor.. Ama TÜBİTAK’ta bu CD’leri kimlerin incelenmesini istediğine ilişkin isim de vererek: “Bunları Hayrettin Bahşi incelesin!”. O da yanına Erdem Alparslan ve Tahsin Türköz’ü alıyor ve savcıya raporu gönderiyorlar.. Bu rapor kamuya açıklanmıyor, ama çoğu iktidar medyası “TÜBİTAK, CD’lerin gerçek olduğunu açıkladı” manşetlerini çekiyor ve ardından büyük tutuklama dalgası başlıyor! Uluslararası saygın bilim insanı Dani Rodrik ile eşi Pınar Doğan’ın (Harvard Üni.), TÜBİTAK başkanı Nüket Yetiş’e yazdıkları ve bir kopyasını da eşi Önder Yetiş’e (MAM Başkanı) gönderdikleri mektup aynen şöyle:
***
Bu mektubu size iki bilim insanı sıfatıyla yazıyoruz. Başkanı olduğunuz kuruma bağlı Ulusal Elektronik ve Kriptoloji  Araştırma Enstitüsü’nün üç teknik bilişkişi tarafından 19 Şubat 2010 tarihinde “Balyoz” CD’leri hakkında hazırlanmış olan bilişkişi raporunu, üzerinde bulunan erişim kısıtının kalkmasıyla birlikte okuma, daha da önemlisi, hakkında, bilgisayar adli tıp tetkikleri yürüten uzman kişilerden görüş alma fırsatını bulduk.
Kurumunuz bünyesinde hazırlanan raporun bilimsel bir tarafsızlıkla hazırlanmadığını büyük bir kaygıyla görüyoruz. ABD’de bilgisayar suçları soruşturmaları ve bilgisayar dili tıp tetkikleri alanında başvurduğumuz iki farklı uzman kuruluş (Cyber Diligence, Inc. ve Computer Investigative Associates), CD’lere kayıtlı kimi dökümanlar üzerinde yapılan herhangi bir araştırmanın, dökümanların yazıldığı bilgisayar sistemleri üzerinde bir adli tıp incelemesi yapılmaksızın, dökümanların hangi tarihlerde ve hangi kullanıcılar tarafından oluşturulduğu ve hangi tarihlerde CD’lere kaydedildiklerine dair kesinlik içeren bir hükme bilimsel olarak varılamayacağını bildiren görüş raporlarını sundular.
Bu uzmanlardan kurumunuzun hazırladığı bilişkişi raporunu ekleriyle birlikte inceleyen sayın Yalkın Demirkaya’nın (Cyber Diligence) Sonuç bölümünde, TÜBİTAK raporu hakkında yaptığı değerlendirmeyi içeren metni aynen aktarıyoruz. (Altını çizdiğimiz kısımlara ayrıca dikkatinizi çekmek istiyoruz.)
“2. Erdem Alpaslan, Tahsin Türköz ve Dr. Hayrettin Bahşi tarafından hazırlanmış bir raporda ise kanımca hatalı bir yaklaşım izlendi. Söz konusu rapor kişilerin hürriyetleriyle itibarlarının mevzubahis olduğu bu denli bir dava için sorumsuz eksiklikler sergilemektedir.
2a. Bu raporda, Sayın Fildiş’in (Y.N.: Askeri bilirkişi raporunu hazırlayan uzman) bilirkişi raporunda da dikkati çektiği ve belgelerde sahteciliğe işaret eden bulgular tamamen gözardı edilmiştir.
2b. Kaldı ki, söz konusu CD’lerde sahteciliğe işaret eden bu bulgular yer olmasaydı dahi, sadece METADATA üzerinden yapılan bir inceleme ile bu CD’lerdeki belgelerin gerçek olduğu sonucuna varmak mümkün olmazdı.
3. Eldeki delillerin kaynağı ve teknik yöntem, soruşturma ve usul açısından- tüm çarpıklıklar gözönünde bulundurulduğunda, bu belgelerin sahte olması muhtemeldir ve herhangi bir yargı sürecinde kullanılmaları son derece sakıncalıdır.”
Böyle olduğu halde kurumunuza bağlı ilgili Enstitüsünde sadece CD’ler üzerinde yapılan bir inceleme ile “dosyaların 2003 yılı ve öncesinde oluşturulduğu ve kaydedildiği tespit edilmiş” gibi bir sonuca bilimsel olarak varılmayacağını (elbette) bilen teknik uzmanlarınız, raporda bu ifadeyi kullanmamış olmakla birlikte, buna benzeyen ve okuyanda, yapılan incelemenin bu konuda kesin sonuca vardığı izlenimini yaratan bir ifade kullanmışlardır. Sözkonusu raporun sonuç bölümünde ilk madde olarak beliren “dosyaların oluşturma ve son kaydolma tarihlerinin 2003 yılına ait olduğu tespit edilmiştir” ifadesi, özenle seçilmiş ve yanıltıcı bir ifadedir. Bu da hem soruşturmayı yürüten savcılarda hem de kamuoyunda “Tübitak, belgelerin orijinal olduğunu saptadı” şeklinde yorumlandı.
Ayrıca raporu hazırlayan uzmanlar sadece METADATA üzerinden yaptıkları inceleme ile, belgelerin gerçek yazılış ve kaydeliş tarihlerini tespit edemeyecekleri gerçeğini belirtmeyerek, eksik ve aynıltıcı bir rapor sunmuşlardır. Daha da vahimi, belgelerde sahteciliğe işaret eden konuları tamamen gözardı ederek, raporlarına hiç konu etmemişlerdir.
Özet olarak, kurumunuzun çatısında hazırlanan bu rapor, herhangi bir “tarafsız bilim kuruluşunun” bünyesinde hazırlanmış olduğu kabul edilemeyecek bir vasıftadır. Sebebiyet verdiği ağır sonuçlar da gözönüne alındığında mazur görünmesi düşünülemez. Bir kurumun yönetiminden sorumlu bir bilim insanı olarak, bu durumu en azından kaygı ile karşılıyor olduğunuzu düşünmek isteriz.
Hayatını bilime vakfetmiş insanların görevi, bilim etiği ve prensiplerini, başka tür bir değerin önünde tutmak, meslek ahlakının hiç bir şartta çiğnenmesine izin vermemektir. Ülkemizin saygın bir kurumunun saygınlığını muhafaza etmeniz için gerekli çabayı göstermeniz umuduyla..”
(Kaynak: Balyoz- Bir Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekler, kitabı)
***
Evet mektup bu kadar! Şimdi bizim Sayın Nüket Yetiş ve Önder Yetiş’e sorularımız geliyor:
1)        TÜBİTAK’ta bu yanıltıcı ilk raporu vererek, kitlesel tutuklama dalgası yaratan ve insanları özgürlüklerinden eden, söz konusu uzmanlar hakkında bir soruşturma açtınız mı, açma gereğini duydunuz mu,  onlar hâlâ kurumunuzda çalışıyor mu?
2)        Bu ilk raporun, TÜBİTAK’ın bilimselliğine, tarafsızlığına, güvenirliğine, bilimsellik ahlakına gölge düşürdüğünü düşünüyor musunuz?
3)        Böyle bir raporunuza dayanılarak insanların özgürlüklerinden olması, sizlerde ayrıca derin bir vicdan azabı yaratmış mıdır?
4)        Bu kişilerin Kurumunuzu kendi ideolojik amaçlarına ve sahip oldukları siyasi bağlantılara alet ve kurban ettiğini düşünüyor musunuz?
5)        Savcılıkça bir ismin bizzat telaffuz edilmesi, kurumunuz için doğal mıdır; bu kişi vey kişilerin “Balyoz Darbe Planı”nda giderek ortaya çıkan sahtekarlığın sürdürülmesine ve Ordu’nun töhmet altında bırakılmasına  ve bir ve bir kaç kuşak subayın subaylık kariyerlerinin bitirilmesine yönelik komplolara hizmet ettiklerini düşünüyor musunuz?
Yanıtlamanız dileğiyle..
-----
CBT Sayı 1245, 28 Ocak 2011, Gündem, Orhan Bursalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder