Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

11 Ağustos 2023 Cuma

Milli güvenlik, yoksulluk ve göçmenlik tehlikesi

 obursali@cumhuriyet.com.tr

18 Temmuz 2023 Salı

Milli Güvenlik Kurulu son toplantısını 8 Haziran’da yapmış. Merak ettim acaba ülkenin ekonomik durumu, büyük enflasyon, büyük yoksullaşma herhangi bir şekilde “milli güvenlik sorunu” olarak gündeme girebilmiş mi...

Tabii ki hayır. Sudan’daki ve Kosova’daki çatışma, Karadeniz buğday sevkıyatından tutun her şey var. Tamam dış güvenlik şüphesiz ki önemlidir. Terör örgütleri açısından iç güvenlik de... Ana temalar olarak hep gündemde olacaktır.

Peki... Ulusun durumu?

Sınırlar varsa bu sınırlar içinde yaşayan millet/ulus olduğu için var.

Ulusun durumu, refahı, mutluluğu birinci derecede önemlidir.

Ulus, iki yönlü tehdit altında:

Toplum yapısı değişiyor

İlki 10 milyon kadar olduğu ileri sürülen kayıtlı kayıtsız göçmenler. İktidar tarafından kesin kalıcılığa dönüştürülmekte olan bir göç ülkesi niteliği ülkenin alnına yapışmıştır. En son İngiltere’nin bile para karşılığı göçmenlerini ülkemizde tutmak için girişimlerde bulunduğu haberlerini okuyoruz.

Türkiye’nin toplumsal bileşimi, kimyası, biyolojisi, kültürel yapısı, ortalama eğitimi durumu, eğitim bileşenleri, nüfus özellikleri, milleti millet yapan ve bir arada tutan ortak tarih varlığı ve dili... Topu birden derin değişim sürecine sokulmuştur. Türkiye, en azından toplumsal yapısı itibarıyla Türkiye olmaktan hızla çıkmaktadır.

Bu durum milli güvenlik sorunu oluşturmuyor mu?

Derin yoksulluk

İkincisi, ulusun derin yoksulluğa yuvarlanmasıdır.

İktidarın ekonomi politikaları millet üzerinde adeta bir zulüm makinesine dönüştü. Yoksulluk, milletin her türlü varoluşunu derinden etkiler.

Yoksulluk eşitsizlik demektir aynı zamanda. Eşitsizlik en büyük tehlikelerden biridir. Sağlıktan eğitime, yetersiz beslenmeden derin mutsuzluğa kadar her şey ulusu çeşitli açılardan parçalamakta, tasada ve sevinçte bir olmayı imkânsızlaştırmaktadır.

Çok sıradan bir örnek:

Suyun çok dikkatli kullanılması gerektiği konusunda yaptığım bir sosyal paylaşıma gelen yanıtlardan büyük bir bölümü, “Zenginler istedikleri gibi bol kullanacaklar, havuzlarını doldurup boşaltacaklar, arabalarını yıkayacaklar ve biz ise tasarruf edeceğiz öyle mi” benzer reddiyelerle doluydu. Öyle ki pek çok kimse suyu zenginlere karşı bir intikam aracı olarak bile kullanma arzusunu görüyordunuz.

Evet, zengin ve yoksulun kullandığı su miktarının kıyaslanamayacak ölçüde farklı olduğu kesindir. Zengin neden mesela 5-10 katı daha çok para ödemiyor, sorusu da gündemdedir.

Bu basit örnek bile, sınıfsal ayrımcılığın keskinliğini göstermesi bakımından ilginçtir. Fakat bir ciddi sendikalaşma olmadığı ve milleti bu ekonomik zulüm karşısında savunacak ciddi bir muhalefet görünmediği için, sadece içten içe ve bireysel tepkiler ile yetiniliyor. Böyle durumlarda yasal önderlikleri beklemekle zaman geçiyor.

Yoksulluk ve eşitsizliğin yol açtığı en önemli bir başka tehlike de ülkenin en önemli eğitimli sınıfından dışarıya verdiği sürekli göçtür.

Ne tartışılıyor orada?

Milli Güvenlik Kurulu’nda bir de adalet bakanı var. Ülkedeki adaletsizlik ve yargının siyasal bağımlılığı, orada hazır bulunanların hiçbirini rahatsız etmiyor mu?

Kurul üyelerinin 6’sı hükümetten, 4’ü komutanlardan oluşuyor.

Merak ettiğim bir konu var: Tamam hükümet kanadındaki siyasiler, bizzat bu politikaların sahipleri oldukları için, ne göçmenliği ne yoksulluğu ne eşitsizliği ne adaletsizliği ve kaliteli insan göçünü ulusun güvenlik meselesi olarak gündeme getirirler. Bizzat bu politikaların uygulayıcıları oldukları için.

Peki askerler? Hiçbiri bugüne kadar ulusun bu temel sorunlarını gündeme taşıma cesaretini göstermişler midir? En azından kayda geçmesi açısından?

Yoksa tek adam rejiminin hiddeti peşinen kabul edilmiş bir durum mu söz konusudur?

Biliyoruz ama yine de burada kayda geçirelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder