Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

24 Şubat 2021 Çarşamba

Yakın geçmişin bugüne ışık tutması dileğiyle, 2001 krizi

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 21 Şubat Pazar, 2021


 

Politika, alınan kararların yol açabileceği sonuçları görebilme sanatıdır diye başlayayım...

19 Şubat 2001’de Türkiye büyük bir siyasi ve ekonomik kriz yaşadı. Sedat Ergin, dünkü yazısında bu krizi anımsatan iyi bir yazı kaleme aldı. Yakın tarihte çok önemli sonuçları olan bu tür tarihi dönüm noktalarını yeniden irdelemenin sonsuz yararı var. Bu yazıda Sedat’ın açtığı kulvarda bir değerlendirme yapacağım.

2001 önemli, çünkü AKP’ye iktidar yolunu açtı.

Biliyorsunuz, kriz Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yolsuzlukları gündeme getirmesi ve tartışmada anayasa kitapçığını Ecevit’i doğru fırlatması, Ecevit’in salonu terk etmesi ve MGK’nın yapılamaması ve sonuçta Ecevit’in bu bir devlet krizidir açıklamasıyla parladı.

Kriz sonuçta Sezer’in üzerinde kaldı. Evet, krizi tetikleyen şüphesiz ki bu olay oldu.

Ama Türkiye, bankalarıyla zaten batmış durumdaydı. Bankalar mesela dolara %20 üzerinde faiz veriyordu! Bankaların büyük kısmının içi boşaltılıyor, krediler peşkeş çekiliyor, Türkiye yağmalanıyordu. Sezer, ayyuka çıkan yolsuzlukları soruşturmak için de Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirmişti. Ülke, dibe gömüleceği bir kıvılcım bekliyordu. Anayasa kitapçığı bunu sağladı.

 

2001 krizine nasıl bakmalı?

 

1990’lar bütünüyle kriz yıllarıydı. 1994 krizi, siyasi cinayetler, ANAP ve Doğruyol gibi merkez sağ partilerin ülkenin sorunlarını çözmek bir yana ülkeyi yiyip bitiren bir anonim şirket ortaklığına dönüşmesi, ekonomide eksi büyümeler, kurulamayan hükümetler... Ve üstüne üstlük 1999 depremi!

2001’e giderken siyasi olarak merkez sağ zaten dağılıyor ve tükeniyordu. Seçmen 2000’den önceki seçimlerde merkez sağdan kaçmaya başlamış ve ortalıktaki partilere yönelmeye başlamıştı.

1995 sonuçlarına bakın: Refah yüzde 21; Anap 19, DYP 19, DSP 14, CHP 10, MHP 8... 1997 post modern darbe sonucu Erbakan Başbakanlığı bırakmak zorunda zorunda kalacaktı.

1999 seçimleri, 1997 post modern darbesi etkisiyle Fazilet yüzde 14’e düşecek, PKK liderinin teslim edilmesiyle Ecevit yüzde 22’yi bulacak, MHP 18 alacak, ama ANAP 15, DYP 12’de kalacaktı..

 

Krize hazır siyasal yapı

 

Merkez sağ partiler ülkeyi çökertirken, kendileri de çöküyordu. Reform yapma yeteneği, cesareti ve ülkeye güven ve umut verecek hiç bir şey yapamayan çaresiz bir DP-MHP-ANAP hükümeti kurulmuştu.

Krizden çıkış için bile dışarıdan bir ithal adam, Kemal Derviş.

Para geldi, reformlarla biraz ayağa kalkmanın ilk işaretleri görüldü ki, Ecevit’in hastalığı ağırlaştı, Derviş seçim kaçınılmaz dedi, ANAP lideri Başbakanlık arayışlarına girişti, Devlet Bahçeli de hükümeti dağıttı.

İlk seçimlerde, zaten yükselişte olan Erbakancılık, bu kez RTE, Gül ve arkadaşlarıyla yenilenmiş olarak, en yüksek oyu aldı ve iktidar oldu.

Bu arada 2001’de Fazilet Partisi de kapatılacak ve AKP’nin kuruluşu ile Erbakan siyasetten adeta tasfiye edilecekti (Saadet Partisi yüzde 2 oy alacaktı)

 

Kriz önlenenilir miydi?

 

Şimdi soralım: Cumhurbaşkanı Sezer, kitapçıkla MGK’da kriz bahanesi yaratmasaydı, Ecevit hükümeti, zaten patlayacak olan krizi daha kontrollü yönetebilir miydi?

Sezer, başlattığı denetleme ve sonrasında Anayasa kitapçığı olayının sonuçlarını tartışabileceği ve öngörüde bulunacağı bir ekibe sahip miydi? Sonuçlar tahmin etse, başka yol dener miydi?

Koalisyonu dağıtan partiler, yapılacak ilk seçimlerde, bir daha iktidara gelebilecek oy oranlarına asla ulaşamayacaklarını hesap etmekten bu kadar aciz miydiler?

Anap ve DYP’nin çöktüğü, seçmenin 1990’lardan itibaren adım adım kendilerinden uzaklaştığı, seçmen akışının Erbakan ve arkadaşlarına yöneldiği, ilk seçimlerde (2002 Kasım) AKP’nin tek başına iktidara gelebileceği görülemiyor muydu?

 

Yüzde 10 barajı ve askerler

 

Yüzde 10 barajının olağanüstü bir sonuç vereceğini, sadece iki partinin Meclis’e girebileceğini (bağımsızlar dışında) ve AKP’nin tek başınra hükümeti kurabileceğini hiç hesap eden çıkmadı mı?

Yoksa artık AKP’nin iktidarı kaçınılmaz mıydı (içeriden ve dışarıdan büyük destek vardı).

Siyaset, tam yön değiştirmişti.

Tabii bu sonuçta, 1980’de yüzde 10 seçim barajını koyan askeri diktacıların da katkısını görelim. Zaten askerlerin siyasete her müdahalesi sonuçta ülkenin zararına sonuçlar üretti.

Biz siyasetçiere “aldığınız karar, attığınız adımların sonuçlarını hiç mi düşünmediniz” derken, üstelik “kurmay eğitimli” koca generallerin müdahalelerinin sonuçlarını görebildiklerini mi söyleyeceğiz?

Yakın geçmişin bugüne ışık tutması dileğiyle: Alınan her kararın muhtemel sonuçlarını hesap etmek önemli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder