Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

2 Mayıs 2014 Cuma

Taksim Travması

Yaşasın 1 Mayıs diyerek başlayalım, her nerede olursa olsun, evde, işyerinde, sokakta, hapishanede, denizde.. ister polisin gaz, jop ve toması karşısında.. Emeğin bayramı kutlu olsun.
Taksim, yasak.. Kimin nerede kutlayacağı, nerelerin serbest olduğu, umurumda değil. Beni yasaklar, yasak yerler ilgilendiriyor. Gelecek yıl da Kadıköy yasak.. CHP de yapamayacak orada miting.. Bu gidişle muhalefet gösterilerini dağların eteklerinde, kuş uçmaz kervan geçmez deniz kenarlarında yapar. TV’lere de birer emir... Kimsenin de haberi olmaz.. Neee, İstanbul’da miting mi vardı dün? Nasıl olsa, iktidar cart etse, nerede olursa olsun kameralar koştura koştura yanına gideceği için, duyurulmama gibi bir sorunu yok..
İşte, neden Muktedir’in, başından beri medyayı tam bir abluka altına almayı bir numaralı işi yaptığını.. çeşitli gazetelerde ve televizyonlarda kendine yakın bir dizi alo bilmem kimleri devreye soktuğunu... onlar görevlerini yapmazsa, dünyanın taaa dibinde olsa telefonla, uyduyla bile arayıp hey ne yapıyorsun sen, o görüntüler nedir, çıkar o altyazıyı oradan diyecek kadar makamını küçülttüğünü.. anlayın ve anlatın artık.
Millet duymasın, konuşmasın; iktidarının protesto edildiğini, sokaklara döküldüğünü görmesin..
Muktedir ve adamları dünyanın her yanında “ileri demokrasi” cambazlığı yaparken, iletişim özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, yayın özgürlüğünü, haber alma özgürlüğünü neden küçültüp küçültüp kıç ceplere girecek kadar yok etmeye çalıştığını.. anlayın artık..
Muktedir geçen gün kendini yineliyordu: Bakın hakkımda neler diyorlar, diktatör olsam bunları diyebilirler mi?

TEK ÖLÇÜ VAR, BASIN İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ
Türkiye gibi, dünyanın merkezlerinden birinde olan ülkede, diktatörlüğün uygulama koşulları da ona göredir.. Muhalefet diktatör der ama hiç umursamazsın, çünkü bu sesin yayıldığı alanı zaten her gücün ay sınırlaya szınırlaa küçültmüşsün.. Diktatör sesi, yolsuzluklar, rüşvetler, rezillikler, doğayı katletmen, kentleri yaşanmaz hale getirmen... yüksek perdeden çıkmadığı için ülke çapında yankılanmaz; yankı halkaları her geçen zaman içe doğru küçülür küçülür küçülür..
Diktatörün diktatörlüğünü anlatacak en iyi şey günümüzde, medya ile ilişkisidir.. Bu ilişkiye bak, kimin dünyada diktatör olduğunu anla.. Twitter’a koyduğu yasaktır, bütün medyayı, iletişimi kontrol isteğidir.. Ülkesinin iletişim, medya, haberleşme özgürlüğünde dünyadaki yeridir.. Nasıl en altlara doğru gittiğidir..
Diktatörü anlamak için, yargı ve hukuk üzerindeki kontrolüne bakmak yeter..
Diktatörü ülkede tek denetleyecek ve dengeleyecek güç yargıdır.. Özel olarak da tek güç Anayasa Mahkemesi’dir.. Diktatör bu nedenle yargıyı kontrole,  medyanın yanısıra en büyük önemlerden birini verir. Anayasa Mahkemesi’ni sanki memuruymuş gibi zılgıt çeker, saldırır..

ÜÇ YIL, MUTLULUĞU ÇOK GÖRDÜ
RTE, kentin en önemli alanlarında kendisine ve iktidarına karşı protesto seslerinin yükselmesine tahammül edemiyor. Olay bu kadar basit..
2008-2009 yılları (ve daha önceleri de) emek yanlıları Taksim yasağını kaldırmak için AKP iktidarına karşı kanlarını terlerini döktüler.. 2010’da baktık ki iktidar 1 Mayısı bayram ilan etmiş ve 32 yıl sonra Taksim’i açmış, üstelik Taksim’e pankartlar asmıştı, yasağı kaldırdık, bayramınız kutlu olsun diye.. Tek allahın kulunun burnu kanamadığı gibi, büyük bir bayram ve şenlik havasında mutlulukla rüzgarları esti.. 2011’de de büyük bir çoşku ile yüzbinler Taksim’e aktı.. Büyük bir barış seli halinde! 2013’e gelince.. yayalaşma falan ayaklarıyla Taksim’i kapattılar, yine meydan savaşı verdiler, ulaşımı kestiler, uçaklarla diğer kentlerden polis gücü getirdiler, biber gaz derken onlarca yaralı..
Mayıs’ın sonunda da, Taksim’i Gezi Parkı’nı yoketme planlarına karşı büyük direniş patladı.. Ülke çapında nefret rüzgarları biçti iktidar, eyvah yıkılıyorum diye tir tir titredi..
Peki 2010’de ne oldu da Taksim’e izin vermişti? Çünkü 12 Eylül’de Anayasa Referandum’u vardı ve yetmez ama evetçilere bak yasağı kaldırdı lafı gerekti..

NASIL YAPAMAM, TRAVMASI
Taksim, özel olarak AKP iktidarının ve liderinin Taksim’i istediği gibi satıp savma projelerinin karaya vurması karşısında, “Ben ki büyük muktedir, herşeyi yaptım ve yaparım, ama nasıl olur da Taksim’de planlarımı gerçekleştiremem” travmasıdır..
Bu kadar basit ve sıradandır olay..
Bir intikamdır Taksim’in yasaklanması.. Hem de, bundan sonra yükselecek protesto seslerinin, ükenin merkezinden halka halka yayılmasının önünü kesmek.
Padişahın içki yasağını koyup kaldırması gibi.. Muktedir, gönlü isteyince yasağı kaldırdım diyor, istemeyince koydum.
Anayasal hakkın gaspıdır Taksim yasağı..
Bugün... Bugün olmazsa yarın.. Olmazsa öbür gün..
Ama mutlaka emek ve dayanışma bayrakları Taksim’i durmadan sarıp sarmalayacaktır..
Kazasız belasız, kimsenin burnu bile kanamadan, son anda iktidara akıl egemen olur umuduyla..
Emekçinin dayanışması kutlu olsun!

---1 Mayıs 2014, Perşembe / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder