Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Bir Önemli Araştırma ve Düşündürdükleri: Toplumların Esas Karakteri Tutuculuk mu?

23 Mayıs 2014, CBT Gündem sayı 1418


Bu hafta bilim dünyasında her zaman kıyısından köşesinden tartışılan ve araştırılan bir konu üzerine bir makale sunuyoruz: Doğu ile Batı kıyaslaması, Doğulu düşünce ile Batılı düşüncenin aralarındaki farklar, yaşam ve davranışları biçimleri ve nedenleri; Doğu ile batı arasındaki ekonomik farklılıkların nedenleri... Sanayi devriminin neden Kuzey Avrupa’da ortaya çıktığı.. Bu konularda genel olarak bilinenler var.
Fakat Science dergisinde yayımlanan bu makalenin çok temel bir özelliği, Çin’de Yangtze Nehri’nin ayırdığı kuzey ile güney bölgelerinden birinde pirinç ve diğerinde buğday ekimi yapılmasının, halkın düşünüş biçimi ve davranışları üzerindeki birbirine zıt etkilerini açıklıyor olması.. Adeta iki farklı düşünce ve hayata bakışa sahip iki insan tipi yarattığını gözler önüne sermesi.
Ethem Alpaydın, bu makalenin ana hatlarıyla birlikte, Türkiye’nin Doğu’ya mı yoksa Batı’ya mı ait olduğu konusunda da saptamalarda, yorumlarda bulunuyor:
***
Batı ile Doğu arasındaki fark ve bunun nedenleri sanırım son birkaç yüzyılın en çok tartışılan konularındandır, özellikle ülkemizde ve ülkemiz gibi ikisinin arasında kalan yerlerde. Bu fark için birkaç boyut sayılır: Batıda yönetimler katılımcı, doğuda merkezcidir. Batılı toplumlar yeniliğe açıktır, doğu ise olanı korumaya isteklidir. Batı bilimi sever, Doğu inancı. Bütün bu ve başka nedenlerden dolayı Batı daha zengindir, Doğu daha fakir...
*Olayları parçalara ayırıp bunlar için neden-sonuç kuralları belirlemeye çalışan çözümleyici bir zihin yapımız yok.
*Başımıza gelenler üstünde bireyler olarak bir etkimiz olamadığı için kaderciyiz, ve gücü kendi dışımızda "alın yazısına", ya da ilahi bir kaynağa kolayca atfedebiliyoruz.
*Trafik kazalarının, tren kazalarının, ya da maden kazalarının önüne geçilebilmesi için bunların birilerinin ihmali, bilgisizliği, ya da beceriksizliği yüzünden olduğunun herkes tarafından kabul edilmesi gerekir, "Hayır da şer de Allah'tandır," diye inanılan yerlerde bu kazaların sorumluluğu için birilerinin aranması ya da cezalandırılması anlamsızdır...”

ARAŞTIRMADAN ÖNEMLİ ÇIKARSAMALAR
Bu araştırma ve sonuçları bana heyecan veriyor ve pek çok meseleyi de aydınlatıyor veya açıklıyor. Uzun zamandı üzerinde çalıştığım ve düşündüğüm konu olduğu için bazı çıkarsamalarım var: 

İlki, insan düşüncesi ve davranışının, dolayısıyla kurulan toplumsal düzenin, bu kadar çok üretim biçimine ve ilişkilerine bağlı olması; üretim biçiminin insan düşüncesini çok temelden etkiliyor ve biçimliyor olması. Bu Marksizmin “maddi koşulların insan bilincini belirlediği” şeklinde özetleyebileceğim temel felsefi ve toplumsal tezlerden birisidir. Bu bir kek daha doğrulanıyor.
İkincisi, üretim koşulları değişse bile, daha sonraki nesiller ne buğday ne de pirinç üretiminde çalışıyor olmasalar ve o koşullardan kopsalar bile, atalarının düşünce ve davranışlarını taşıyor olmaları! “Pirinç insanı” ile “buğday insanı” veya toplumları, varlıklarını sürdürüyorlar!
Üçüncüsü, buna bağlı olarak, geçmişin düşünce, davranış ve alışkanlıkları, gelenek diyebileceğimiz maddi/düşünsel davranış biçimi olarak, durmadan, belki de yüzyıllar boyunca nesilden nesile günümüze aktarılıyor ve yaşamlarını sürdürüyorlar.
Dördüncüsü, toplumları esas olarak, bu geleneklerin, tarihsel geçmiş ve oradan edinilen alışkanlıkların ve düşüncelerin bugünü de hala yönlendiriyor olması..
Beşincisi:  Bu tarihsel toplumsal yaşayan mirasın, toplumlardaki ana davranış biçimi olan muhafazakarlığın kaynağı olduğu. Toplumun ana gövdesi, yeniliğe değil tutuculuğa açık. Bu da tutucu partilerin dayandıkları temeli göstermesi bakımından, araştırmaya dayalı somut bir bilginin elimizde olmasını sağlıyor.
Altıncısı, tutucu partilerin ve siyasetin, geçmişin mirasını çok sık kullanıyor olması ve bunun toplumda ciddi bir karşılığının olması..

ÇİN VE MADEN ÖRNEĞİ, 
DEĞİŞİMİN MÜMKÜN OLDUĞUNU GÖSTERİYOR

Şimdi, bu araştırma ve sonuçlarından çok daha farklı başka sonuçlar da çıkarabiliriz, ki bunun çok temel bir örneğini yine iç sayfalarımızda bulacaksınız: Çin’in kömür madenlerinde ölüm oranını nasıl büyük bir hızla azalttığı araştırması konuya bir başka bakış açısı kazandırıyor: Ülke yönetimi, ülke çapında bilimsel düşünceye öncelik vermesi, bilimsel yöntemleri ciddi bir şekilde uygulaması durumunda, toplumsal bir davranış biçimini değiştirebiliyor.
Madencilerin eğitimi ile birlikte kesin önlemler ve üst düzey standartlar, ülkede geleneksel tarihsel ve belki de kaderci diyebileceğimiz bir durumun kökünü kazıyabiliyor ve yeni bir toplum ve insan davranışının temellerini atıyor.
Çin bilim ve teknoloji üretimine büyük önem veriyor, bunu biliyoruz.. Bilime, bilimsel düşünceyi benimsemeye yönelik bir ülke yönetimi ve halk eğitimi, geleneksel davranış biçimlerini de kökten değiştirebilecek ve daha mutlu ve refah toplumu yaratabilecek bir potansiyele sahip..
***
Ne diyelim, darısı başımıza, ama Türkiye’nin durumu, bu kadar tutucu bir iktidar altında, zor mu zor...
Gelecek Cuma yeniden görüşmek dileğiyle..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder