Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

9 Ekim 2011 Pazar

O Fotoğraf! En Alt Erkeğin Şiddeti!


Habertürk gazetesinin, sırtına yediği “koca bıçağı” ile öldürülen kadının fotoğrafını sansürsüz yayınlaması tartışılıyor. Eleştiri konusu, bu fotoğrafla kadınlara karşı şiddete çağrı yapıldığı ve kadının özel hayatına saldırıldığı yolunda.. Öyle ki bizim Gazeteciler Cemiyeti bile “işlem başlatmış”..
Siz ne düşünürsünüz bilemem; ben, konunun o kadar sıradan ve basit olmadığı kanısındayım. Nedenine gelince..
Gazete “çarpıcı bir gazetecilik” yapmak ve dikkatleri üzerine çekmek istemiş olabilir. Veya kadınların uğradığı şiddeti bugüne kadar görülmemiş bir fotoğrafla sergilemek ve dikkati konuya çekmek istemiş de. Yayıncıların niyetini bir kenara bırakalım. Duruma bakalım:
Kadınlara karşı erkek şiddeti olağanüstü derecede tırmanıyor. Özellikle bu iktidar altında, kadınların çok daha sahipsiz kaldığı; toplumsal ve ekonomk hayatın dışına itildikçe üzerlerindeki şiddetin arttığı görülüyor.
Kadın, yaşaması için her bakımdan “erkeğe” muhtaç kılındığı sürece, çoğunlukla ve genellikle erkeğin en alt sınıfının (belki de erkeğin değişik bir çeşidinin) şiddeti artarak devam edecektir.
***
Alt sınıf diyorum, bu alt sınıfın, 5 milyon yıllık insan olma sürecinde, hangi ilkel dönemin yaratıklarının genlerini taşıdıklarını ve buna uygun davranışları dışa vurduklarını bilemem.
Ama biliyorum ki, en mükemmel ülkede en mükemmel bir sosyal entegrasyon (bütünleşme), yani erkek vahşetinin en baskılanmış ortamında bile, bu gen sahipleri, azalmış sayıda da olsa, insan ve toplum üzerinde terör estireceklerdir.
Tamam, hormonları erkekleri saldırgan kılıyor, bunun biyolojik hayatta kalma ilkel güdüleriyle de ilişkisi var; ama kendisinden her bakımdan fiziksel ve güç olarak katbekat zayıf kadınlara uygulanan şiddetin, erkeklerin hayatta kalma içgüdüleriyle ne ilişkisi olduğunu da birileri izah etmeli.. Bu şiddetin, eğitimsizlikle, yoksullukla- çaresizlikle, erkek cinselliğiyle ve toplumsal ortamla ilişkili olduğu, bir gerçek olsa bile...
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü Müdürü Prof. Sabahat Tezcan, Ahmet Şefik’in haberine göre, “kadınların yüzde 92’si, uğradığı şiddeti sineye çekiyor”, diyor. 15-59 yaş evli kadınların yüzde 39’u, eşleri veya birlikte oldukları erkekler tarafından, hayatlarının çeşitli dönemlerinde fiziksel, yüzde 15’inin de cinsel şiddete uğruyor. Yılda 4 bin kadar kadın cinayete kurban gidiyor.
Kadınlar üzerinde yükselen bir alçak düzen ki sormayın!
***
Bu koşullarda, tartışılan fotoğrafın, sadece olumlu katkısı olabilir:
Toplumu dehşetle irkiltmek ve kitlesel bir toplumsal tepki yaratarak kadınların durumunu iyileştirmeye yönelik çok şiddetli bir istek yaratmak.
Bazılarımızın vicdanı, o fotoğrafla sarsılmış!
Ne kadar iyi!
Halının altına süpürülmüş bir sorun, masa üzerine konulunca, neden korkuyorsunuz?
O fotoğraf, çıplak gerçeğin ta kendisi!
Kadını koruyamayan bir toplum, onun alçakça uğradığı cinayet karşısında, başını kuma gömmek istiyor!
O fotoğrafı, öldürülmüş olsa bile kadın çıplaklığı olarak görüyor!
Vahşeti değil, öncelikle çıplak bedeni görüyor!
Bu bile, sapıklığın, farkında olmadan içimize işlemiş olduğunun kanıtıdır!
Kadın, o fotoğrafında, hemcinslerinin durumu üzerine vahşi bir çığlık atıyor!
“Çocuklarımıza bunu nasıl anlatırız”ı düşünenlere gelince: bu da sizin sorununuz!
***
Çin’de, Panda vurmanın bedeli idamdır. Sayıları 1000’in altına düştü; Panda sadece Çin’de yaşıyor ve Çin’in milli gururu, ayrıca insanlığın bir emanetidir onlara.
Bir kalabalık arkadaş gurubuna sordum, ne düşünüyorsunuz bu idam konusunda, diye.. Hiç biri karşı çıkmadı, insan öldürmek uygarca değildir vb. demedi, idam kararını destekledi!
Şüphesiz burada idamı bir metafor olarak kullanıyorum. Panda cinayeti muamelesi çekilse, erkeklerin en az yüzde 10’u gider bu ülkeden!
Ama, aramızdaki canileri, bir daha asla toplum içine karıştırmayacak bir yasal düzenlemeden yanayım. Neredeyse bütünü erkeklerden oluşan adalet sistemimizin ve siyasal yapının, buna da, yine aynı sözcükle, asla izin vermeyeceğini de biliyoruz.
Ankara Barosu Başkanı Prof. Feyzioğlu diyor ki:
12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan sonra, yüksek yargıdaki kadın oranı yüzde 45’ten yüzde 3’e geriledi”!
Anlıyorsunuz, değil mi!
***
Fotoğraf konusunda sabit kalalım:
Nobel ödüllü ünlü davranış bilimci Konrad Lorenz, dünyayı bekleyen çevre ve iklim felaketine en az 20 yıl önce dikkat çekmişti. Ancak, dünyayı yönetenlerin de bu felakete doğru gidişi durduracak hiç bir radikal önlem almayacağını da biliyordu.
Bu nedenle şu görüşü dile getirdi:
Çevre konusunda büyük bir bilinç sıçraması yaratılabilmesi için, örneğin San Fransisko’nun, bir çevre felaketiyle yokolması gerekir...
***
Yaşadığımız kadınlara yönelik vahşet de, bir dünya çevre felaketi değerinde, dahası ondan misliyle fazladır!
O müthiş fotoğraf, büyük bir “çevre felaketi”ni anlatmaktadır!
Ve bu amaçla onu kullanabilirse, medya, siyasi partiler ve liderler, ilgili ve ilgisiz sivil toplum örgütleri, özetle toplum, uzun soluklu mücadele programıyla, kadınlara yönelik şiddette öncelikle bir azalma sağlayabilir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, basına yasakla bu işin üzerinde gelemeyeceğinin farkında olmalı. İşin içine hükümeti de bütünüyle katmayı düşünmeli.
Hükümetin kadınlara yönelik “zaten doğuştan eşit değiller” anlayışını değiştiremezse, bir adım bile ileriye atamaz!
Kadınları evlere kapatan, çocuk doğurma ve büyütme ile görevli sanan ve çalışma hayatından dışlayan (kadın çalışan oranı en düşük ülkeler arasındayız) politikaların, kadını daha çok şiddete maruz bıraktığının farkında mıyız?
--9 Ekim 2011  /  Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder