Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

8 Nisan 2011 Cuma

ŞİFRE, ÖSYM Üzerine Tartışma'ya Katkılar


Yazılara gelen değerli katkıları, yorumları, notları, gazetedeki köşemde değerlendirme olanağı bulamıyorum; onlardan bir demetini sizlerle paylaşıyorum..


GÜVENİLİR EKİPLER GEREKİR
Herkes bir şey söylüyor, ortalık toz duman, fakat kimsenin aklına tüm kitapları güvenilir ekipler vasıtaıyla tek tek elden geçirerek kontrol edilmesini önermek gelmiyor gibi geldi bana, yanılıyor da olabilirim. Ben indiremedim ancak internete konulan ve yalnız öğrencilerin indirebildiği kitaplar, sınavlarda dağıtılan kitapçıkların üzerinde karalamalar/çözüm denemeleri yapılmış orijinali değil, birer suretleri sanıyorum. Bu durumda aklıma takılan şu: Bildiğim kadarıyla üniversite giriş sınavlarında öğrencilere özellikle sayısal soruların çözümünde kullanmaları için ayrı bir çalışma kağıdı verilmemekte, çözüm için gerekli işlemleri soru kağıdının boş yerlerinde yapmaları istenmektedir.
Bu duruma göre eğer iddia edildiği gibi bir şifreleme ve bu şifrelemeye ait anahtar(lar)ın bazı öğrencilere verilmesi söz konusu ise, bu öğrencilerden bir çoğu ya da en azından bazıları, örneğin matematik testinde çakışan seçeneği bulmak için, "yanıtları küçükten büyüğe doğru sıralamak" şeklinde verilen bir şifre anahtarını o sorunun kitapçıkta basılı olan şıklarının altına yazarak tespit olmaları gerekir. Öğrenciler yazarak/işaretleyerek yaptıkları bu tespiti sonradan silseler bile bu kolayca farkedilebilir.
Bu durumda iddaların doğruluğu, kitapçıklardaki matematik sorularının bulunduğu sayfaların tarafsız bir kurul tarafından göz ile kontrolu yapılarak ortaya çıkarılamazmı?
Üzerinde durulmaya değer mi?
Prof. Dr. Kayhan Kantarlı, kayhankantarli@gmail.com>
***

GÖZDEN KAÇAN NOKTA
Sayın Bursalı, YGS ile ilgili olarak çeşitli şaibelerin dolaştığı günümüzde önemli bir husus ne yazık ki gözden kaçmakta. İlke olarak çoktan seçmeli sorularda cevap anahtarındaki doğru yanıtların tamamen rastlantısal olarak yerleştirilmesi gereği, sınavın tek cevap anahtarı olduğu varsayımına dayanır. Sınav güvenilirliği açısından bir algoritmaya dayanılarak soruların yerlerinin değişik biçimde sunulması veya seçeneklerinin bir harmanlamaya tabi tutulması sınavın her adaya eşit biçimde verildiğini göstermez.
Normalde motive edici ilk soruların herhangi bir versiyonda değişik bir konumda verilmesi, sınava güçlük derecesi daha ağır soruları çözmekle başlayan bir adayla söz konusu kolay soruları bir başka versiyonda sınava başlarken güçlük çekmeden çözen ve güdülenen adayın sınava eşit koşullarda girmediğini gösterir. Benzetmek gerekirse birinci aday sınava engelli koşuyla diğeri ise düz koşuyla başlamaktadır.
Daha da önemlisi harmanlanan soru seçeneklerinin, özellikle sınav tekniği gereği küçükten büyüğe ya da büyükten küçüğe giden rakamları, tarihleri, günleri, kronolojik olayları, vb. içeren seçeneklerin karmaşıklaştırılması, adayın çalışır belleğine gereksiz bilişsel yük yükler ve sınav güvenilirliğini zedeler. Olayı basitleştirirsek soru sabit kalmak kaydıyla yanıt seçeneklerinin, örneğin bir tarih sorusunda, a) 1923 b) 1938 c) 1950 d) 1960 e) 1981 olarak verilmesi ile bunların a) 1950 b) 1981 c) 1923 d) 1938 e) 1960 olarak sunulması arasında adaya empoze edilen bilişsel yük açısından önemli bir fark vardır.
Adaya özgü soru kitapçıklarının hazırlandığı anlaşılan YGS'de dile getirilen soru konumlarındaki değişiklikler ve ÖSYM'ce algoritmik biçimde harmanlandığı savlanan soru seçenekleri, sınava giren adayların bilişsel açıdan farklı muameleye tabi olduklarını göstermektedir. Bu durum eşitlik ilkesine aykırı olduğundan kimi adayın başına talih kuşunu kondurmuş, kimi adaya da yıldırım gibi çarpmış olsa gerekir. Şaibeler bir yana, bu olumsuzluklar dahi YGS sonuçlarının kuşkuyla karşılanması gereğini ortaya koymaktadır. 
Prof. Dr. Cem Alptekin, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi
***

SINAVIN PEDAGOJİK YÖNÜ
Şifre, algoritma vs. ancak bunlar planlı olarak baştan saptanmış ve kimi adaylara bildirilerek ilgili kitapların gene onlara yönlendirilmesi durumunda önemli olur. Bu en kötü durum, pek olası görmüyorum. ANCAK, aday sayısı kadar farklı kitap hazırlanması soruların ve de yanıt şıklarının dizilişinde PEDAGOJİK olarak ve özellikle zaman kullanımında ciddi haksızlık doğuran bir durum yaratmıştır. Eğitimcilerin en çok üzerinde durduğu sorun bu.
Prof. Dr. Ömür Akyüz, Yeditepe Üniv. Eğitim Fak. Eski DekanI
***

BEN KEFİLİM, TARZI
Sayın Bursalı, "Hırsızlar, Aptal Dürüstler 2" yazınızın sonunda yer alan sorunuza hemen ve duraksamadan yanıt vereyim."Bir gerçek sonuç beklemeyin", çünkü gelmeyecektir. Nedeni ise,savcıları ve yargıçları tarafından yaratılan her hukuksuzluğa,insan haklarına ve onuruna aykırılığa ve yazılmamış kitaba bile el koymalara "yargıyı bekleyelim" fetvasını verenlerin kanıtları ile sergilenen sınav sahteciliği savına, savcılık el koymuşken, "ben kefilim" tarzı yaklaşım, bana Kayseri Belediye Başkanına da kefaleti anımsattı. Bu seferki kefalet ise, soruşturma başlatan Savcıya "temize çıkartıcı bir sonuç çıkart" çağrısıdır. Bozacının şahidi şıracıyı çağrıştırıyor. Kefil olanlar, bu güvensizliği yaratanlar olunca, her türden sahteciliğin üstünü kapatmak da görevleri arasına girmektedir. Size bir anımı aktarmak isterim. Ne zamankı yükseköğretim kurumlarında bir yolsuzluk, usulsüzlük ve yasadışılığı kamuoyuna mal ettiğimizde, yapılan, bu işleri yapanların bir üst göreve atanmaları olmuştu ve olmaktadır. Demir'i yakında YÖK Başkanı olarak görürsek şaşırmayalım.
Prof.Dr. Mustafa Altıntaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder