Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

17 Nisan 2011 Pazar

Celal Bayar ve Hürrem Sultan: 52 Yıl Önce ve Bugün

1959 Martında Ankara’da Büyük Tiyatro’da ‘Hürrem Sultan’ adlı bir oyun sahneye kondu. Orhan Asena tarafından kaleme alınan bu oyun, o günlerde büyük ilgi uyandırmış, Millet Meclisi koridorlarında çeşitli yorumlara konu olmuştu. Bu yorumlar üzerine, bir akşam ben de tiyatroya gitmiş, önden ikinci sırada bir yer bularak oturmuştum.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar geliyor,” dediler, herkes ayağa kalktı. Bayar, tam benim önüme gelip oturdu. Kendisine başyaveri Refik Tulga eşlik ediyordu. Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcıyla, Bayındırlık Bakanı Tevfik İleri de oradaydılar...
Hürrem Sultan, kendi öz çocuğunu padişah yapmak için Rüstem Paşa’yla bir düzen girişiminde bulunur, kendisinden olmayan Şehzade Mustafa’yı Padişah Kanuni’ye karşıymış gibi göstererek, Padişah’ın buyruğuyla öldürtür. Bu eylem, halk arasında büyük üzüntü ve huzursuzluk yaratır. Sarayın çevresi, günlerce bu olayı protesto eden kalabalık halk yığınlarıyla dolup taşar.. sarayda da huzur kalmaz. Padişah, Rüstem Paşa’ya buyruk vererek, kalabalığın başında olanlardan birisiyle konuşmak istediğini bildirir.
“Bunların başında devrin büyük ozanlarından Şair Yahya vardır. Padişah, perde arkasından Rüstem Paşa’yla Şair Yahya arasındaki konuşmayı dinlemektedir. Şimdi bu konuşmanın bu bölümünü vermeye çalışalım:
Rüstem: “İyi bir şair olduğunuzu söylerler.”
Yahya: “Ben bundan böyle hakkımda ne diyecekler onu düşünürüm. Şimdiye kadar ne dediklerini değil!”
R.“Şehzade Mustafa’ya pek bağlı görünürsünüz.”
Y.: “Onu görüp de sevmemek, onu tanıyıp ta ona bağlanmamak mümkün mü?
Rüstem Paşa, Şair Yahya’nın Şehzade Mustafa hakkında yazdığı bir şiiri okumaya başlar. Yahya, Rüstem Paşa’nın belli bir amaçla okuduğu bu şiirin son bölümünü onun ağzından alır ve:‘Hatası gayri muayyen, günahı nâmalûm / Zehi şehidü saidü, zehi şehi mazlum’ der.
R.: “Bu mersiyeyi tanıdınız demek?”
Y “Elbette… Kendi sözlerimizi kendimiz reddetmek adetimiz değildir.”
R.: (Birden parlayarak), “Peki, bu sözlerle demek istediğiniz nedir? Kimi kastedersiniz? Kime karşı gelirsiniz? Düşündünüz mü hiç?”
Y.: (Hor gören bir bakışla onu süzer), “Düşündük devletlû, düşündük. Ancak, Padişahımız, efendimiz çok büyük bir günah işlediler. Çok büyük bir vebale girdiler. Tahtından da, tacından da, devletinden de kıymetli bir evladına kıydılar. Tanrının en güzel eserini mahvettiler demeye dilimiz varmadığı için, fesatçılar fesat etti demeyi uygun bulduk.”
R.: (Tekrar parlayarak), “Bre, nabekâr, ne haddine senin? Padişahımız efendimiz için böyle fitne, fesat edersin?”
Y.: (Ona ağlayanlar ile ağlarız.. Bu bir suçsa, katlimizi gerektiriyorsa; tez buyurun, tez buyurun da acımız biraz dinsin.”
R.: (Kılıcını çeker), “Senin gibi köpeklerin katli şer’an caizdir.”
O anda Kanuni girer, arkasında Hürrem vardır). “Dur Rüstem, anlaşmamızda bu yoktu, bu kadarı yoktu.”
R.: “Efendimiz, pek büyük saygısızlık eder, pek büyük küfürde bulunur.”
Kanuni: (Acı bir sesle) “Öyledir, şair taifesi hep öyledir. Küçük kelimelerden hoşlanmazlar. (Batıcı bir eğlenişle) Tahtımın etrafında senin gibi uyanık, senin gibi müdebbir vezirler ne kadar lazımsa, uyanık kafalı insanlara da ihtiyacım vardır. Bırakalım bu adamlar yazsınlar… Bırakalım, yaptıklarımız dışarıdan iyi mi görünür kötü mü?.. Serbest bırakın onu! (Yahya’yı serbest bırakırlar, Kanuni, Rüstem’e döner) Onlar bize ayna tutarlar, Rüstem. Yüzün temizse bak, değilse kaçın. (Çok üzgün) Ben o aynayı birkaç kere kendime tuttum Rüstem. Ne söyler bilirim…
Perde iner, salonu bir alkış tufanı alır. Seyirciler, Bayar’ın kulak zarını patlatırcasına bir kıyamettir koparırlar... Bayar, yerinden kalktı, başyaveriyle salondan ağır ağır çıkar...
“Ertesi gün, Kanuni’nin “fikir özgürlüğü” hakkındaki sözlerinin yapıttan çıkarıldığını öğrendik! Adamlar, yüzlerce yıl önce özgürlük açısından söylenen sözlere bile dayanamıyorlardı…”
***
Yukarıdaki olayı Emin Karakuş, “Kırk yıllık bir gazeteci gözü ile İŞTE ANKARA” adlı kitabında anlatır.. (Hürriyet Yayınları, İstanbul, Ekim 1977) 14 ay sonra  27 Mayıs darbesi/devrimi yaşanacaktır...
Öyküyü ise Ümit Sarıaslan gönderdi.. “Tarihin karalama defteri” olan gazetelerin bazen “tarihin tutanak defteri” niteliğine dönüştüğünü anımsatarak..
Bu yaşanmış öykü, hem şu Ankara’nın muktedir takımının ülkemizde yemekte olduğu haltlara ilişkin ve en güncel olarak Devlet Tiyatrolarında yaşanan Sümeyye olayına geçmişten bir anımsatma oldu..
..Hem de Muhteşem Yüzyıl dizisine, yeni Ankara’nın ve tarihin kör muktedirlerinin gösterdikleri tepkilere de gönderme yapılmış oldu...
İyi Pazarlar.. / 17 Nisan 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder