Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

2 Mart 2014 Pazar

Sıfır İnsanlar Topluluğu

Bilgi–eğitim düzeyi yüksek, demokratik standartları yükselmiş, siyasi kültürü gelişmiş ve oturmuş ülkelerde, böyle bir şey olabilir mi? Hele hele bir başbakanın ve bakanlar kurulunda bakanların çok ciddi, hatta neredeyse yüzde 100 kesin gibi görünen rüşvet ve yolsuzluk olaylarının taaa içinde ve adeta yönetimde olabilmesi, işte yazıyorum, söz konusu bile olamaz.
Aralarında bir kişi çıktı mı, öyle millet hesabını sandıkta sorar, gibi diktatörlerin demagoglarına ve soytarılarına özgü laflar hiç ortalıkta gözükmez; siyaset kurumu, siyasi kültür hemen mekanizmalarını işletir, adam istifa eder, hakkında başsavcılıklar hemen soruşturma açan, soluğu mahkemenin önünde alır..
Alman Cumhurbaşkanı, bir dostu aracılığıyla düşük faizli kredi aldığı için koltuğundan oldu.. Bild gazetesi yayın yönetmenine “savaşmak mı istiyorsun” gibi tehdit edici mesajlar bıraktığı için öncelikle devrilip gitti.. Sonrası şu: Yargılandı, “banka yolsuzluğundan” suçsuz bulundu.. Ama adam bitti gitti.. Siyaset kurumu onu istifa ettirdi, yargı da hesap sordu..
İşte siyasi kültür ve üst düzey siyaset tam da budur: Pislikleri, pis kokuları derhal kendi içinde halletmek... İsterse kendi partisinin başbakanı, bakanı, cumhurbaşkanı olsun! Milletvekillerinin çoğunluğu, örneğin sözkonusu Bayan Merkel bile olsa, buna göz yummaz, yumamaz. Parti liderliğinden atar, başbakanlıktan düşürür ve yargının önüne gönderir.. Batı ülkeleri böyle bizim için çoook sıradan, lafı bile edilmeyecek olaylar nedeniyle ipi çekilen siyasetçi mezarlığı ile doludur!
Bu örneği, ülkemizdeki siyasal-sosyal ve yargı düzeni ve kültürü ile kıyaslamanız için veriyorum, bu nedenle de Hey Türkiye Nasılsın kitabımda demokrasi bölümüne ağırlıklı yer verdim...
***
Bu örneği, ülkemizdeki siyasal-sosyal ve yargı düzeni ile kıyaslamanız için sundum size. Adamların ses kayıtlarında, rüşvet ve yolsuzluk karargahları kuruluyor.. Milyarlar ortalıkta uçuşuyor... 4 Bakan uçuyor, oğulları içeri atılıyor.. Başbakana ait (olduğu söylenen!!!!) konuşmalardan, Türkiye’nin nasıl bir bataklık içinde yüzdüğünü görüyorsunuz!
Sesler onlara ait.. Reddetmiyorlar.. Diyebildikleri tek şey, montaj!..
Montaj, yani şu: 
Başbakanın ve çoook sevgili oğlunun bugüne kadar yaptıkları konuşmaları toplamışlar.. Bu konuşmalardan tek tek sözcükleri seçerek bir araya getirmişler.. Bu sözcüklerden öyle bir dizge ve cümleler oluşturmuşlar ki, karşılıklı konuşuyor gibi yapmışlar ve ortaya böyle bir “telefon konuşması” çıkmış. Aslında böyle bir telefon konuşması olmamışmış!
Şimdi düşünün: Bilal Erdoğan’ın ve babasının söylediği sözcükler, binlerce konuşmaları içinden aynı ses tonunda, aynı dalgada, ses renginde olan sözcükler seçilecek. Sonra bu sözcükler, yapılan karşılıklı konuşmaya uygun olacak.. Mesela RTE’nin de telefondaki kısık ve korku dolu konumasındaki sözcükler, yine binlerce kısık sesli korku dolu konuşmalarından seçilip alınacak ve ardarda dizilecek..
Bi şi diycem: Başbakanın böyle kısık sesli konuşmasının başka bir örneği var mı!? Bulunabilir mi, olabilir mi..  Ki oradan sözcükler seçilip, sanki rüşvet konuşması yapıyormuş gibi ard arda dizilsin!
Başbakan, böyle bir konuşmayı ilk ve tek kez ve bir düzenlilik içinde yapıyor! Montaj falan olması olasılığı, bilime göre yüzde 0,00001 olabilir, yani imkansız ölçüde, bana göre koskoca bir sıfırdır..
Böyle bir iddia, baştan aşağı anlamsız tutarsız ve sadece aptalları, çıkarcıları öyle olmasını isteyenleri inandırmaya kandırmaya yöneliktir. Mesela yargı önünde zerre kadar bir anlamı yoktur, çünkü uzman raporları konuşmayı doğrular nitelikte olabilir ancak..
***
Başbakanın partisinde, bakanları arasında ve çevresinde, gerçekten bu konuşmaların doğru olmadığına inanan insan var mıdır? Söyleyeyim, şüphesiz bazı saflar vardır, Başbakanlarının böyle bir şeyler yapabileceğine akılları, vicdanları, inançları almaz, sığmaz.. Ama büyük çoğunluğu bunun doğruluğuna inanıyordur.
İşte temel bir siyasi sorun burada ortaya çıkıyor. Herhangi bir demokratik ülkede olmayacak bir “siyasi tap(ın)ma” olayı ile karşı karşıyayız.. Bu açıkça bir lider diktatörlüğüdür. Adamlar kendilerini tamamen teslim etmişler, zaten böylelerinden seçilmişler!
Lidere tapınma, hiç bir gerçeği söyleyememe, onun “ne dersem doğrudur” talimatına uygun davranma, ülkenin siyasi kültürünün demokratik içerik açısından koskoca bir sıfır olduğunu gösterdiği gibi... ülkenin bütün kurum ve kuruluşlarını yerle bir eden.. diktayı inşa eder..
Hitler ve bütün diktatörler tapınılan insanlardı ve kimse kendisine karşı gelemezdi ve koyamazdı.
AKP parti ve milletvekilleri, kendilerini tamamen yokedecekler mi, yoksa kendilerini siyasi olarak varedecekler mi..
Ülkeye karşı sorumluluk duyan, sıfır insanlar topluluğu mu yoksa tüm kendileri?
-----
OKUR NOTU: 
Esat Yavuztürk: Hatayı biz yapmadık. Hatayı, bize düzenin çobanları yaptırıyor. Bizi yetkisiz "noter" olarak kullanıyorlar. Sonra da: "Bizi siz seçtiniz," diye de suçu bize yüklüyorlar. Kanımca tek çare; öncelikle bu hükumetin değişip, suyun kanalını temizlemekle olur. Bu nasıl olacak? Çıkarcı çobanların uyuttuğu halkı uyarıp da topal eşeğe binenleri ata bindirmekle olur. Bu görev de cesur aydınlarımıza düşüyor. Yazarak, gezerek, anlatarak halkın "inanç" şartlanmasını kırıp, bu dünyalı olduklarına inanarak, kendi perişanlığını sorgulamaya başladığı zaman durgun akan su coşacaktır.

---2 Mart Pazar 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder