Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

21 Şubat 2014 Cuma

Gül- RTE: Durum Ne?

Cumhurbaşkanı Gül, İnternet yasasını onaylayarak, büyük tepki çekti... Gül’ün pozisyonunu görelim: Şüphesiz ki AKP’lidir, tartışmasız. 7 yıl boyunca RTE’ye özde hiç bir zorluk çıkarmamıştır.. Tıkır tıkır işlemiştir sistem.
Gül ile RTE arasındaki politik kişilik olarak ana farklardan biri, bence, Gül’ün kamuoyunca etkilenmeye açık olması, RTE’nin ise bildiğini okumasıdır.
Gül’ün siyaseti daha çok kurallarına göre oynama eğiliminde olduğu, siyaset olarak, “Batılı güçlerin etkilerine” daha çok kulak verdiğini söyleyebiliriz.
Gül, RTE’ye kıyasla, büyük iddialar taşıyan bir politik kimlik taşımıyor. Burada, RTE’nin tek başına herşeyi sürükleyici belirleyici kimliğine karşılık, Gül belki daha çok ekip yönetimine duyarlıdır.
Gül’ün mesela RTE gibi, içeriden veya dışarıdan doğrudan medyayı yönetme ve denetleme eğilimine gireceğini düşünmüyorum.. Tabii, bunun doğrulanması ancak o koltuğa oturmasıyla mümkün olabilir..
Gül, hem de iktidarın tam göbeğinde ortaya serilen rüşvet ve yolsuzluk rezaletlerine, o koltukta otursaydı, bugünkü RTE rolünü oynar mıydı?
Dış politikaya yönelik de benzer sorular üretilebilir.. Genel kanaat, Gül’ün Batı politikalarıyla daha çok iç içe olduğu biçimindedir. Bu olumlu mu olumsuz mu? Sorunun yanıtı, somut durumlara göre farklılık gösterebilir.
***
Peki İnternet yasasını onaylaması ve arkasından gelecek HSYK yasasını da onaylama eğilimi, hem Batı hem ülke kamuoyunun büyük tepkisine duyarsızlığını göstermez mi?
Burası konunun bam teli..
Şüphesiz ki, duyarlı kalmak istiyor ama tam da başaramıyor. İktidarın bu yasalarından tam memnun değil, küçük müdahalelerle “Gül farkı” yaratmaya çalışıyor, ama işin özü olan özgürlüklerin geliştirilmesi, yargının tarafsızlaştırılması ve bağımsızlaştırılmasında bir değişikik olmuyor.
Peki Gül ile RTE aynı mı?
Nasıl bir zamanlar F. Gülen ile RTE’nin birbirlerinin ayaklarına asla basmayacaklarına ilişkin kanaaat yaygındıysa, aynı düşünce Gül ile RTE için de yaygın.
Ben öyle hiç öyle düşünmedim. 2011 sonu ve 2012 başında yaptığım analizler hala geçerlidir. Kendisini “lider gören” ve ülke yönetiminde hakkettikleri “koltuğu”, “pozisyonu” alması gerektiğini düşünen iki politikacı var karşımızda.
Gül’ün en büyük rahatsızlığı, geçen iki yıl boyunca RTE’nin Başkanlık Sistemini dayatması, Hükümet- Devlet-Parti üçlü yönetimine tek başına sahip olma ve Gül’ü tasfiye etme girişimiydi. Gül, bu durumda, kesin tavrını belli etmişti..
***
Peki şimdi durum ne? Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde “makam pozisyonları” kesinleşmiş değildir. Ama şu kesinleşmiş gibidir: RTE’nin Devlet-Hükülmet-Parti yönetiminde hakim olma isteğinin gerçekleşmesi, adeta sıfıra yakındır. Gül’e yakın bir etkili gazeteci, RTE-Gül arasında bir anlaşmanın olup olmadığı soruma, “bildiğim hayır” dedi. Yani sen şuraya ben buraya bölüşümü olayların gelişimine bırakılmış durumda.
Ama, RTE’nin Üçlü Yönetim rüyasının çoook uzaklaşması, Gül’ü rahatlatmış görünüyor.
Tartışılan bu yasaları onaylamasının arkasında da, zaten parçası olduğu AKP ve RTE’den kopmama isteği yatıyor. Cemaat-RTE çatışmasının, en azından şimdilik, AKP’nin içinde büyük kopmalara yol açmaması, RTE’nin duruma egemenliği, AKP içinden bir ikinci parti çıkma olasılığını şimdilik çok çok aza indirdi. Tabii, yerel seçimlerin sonucu, siyasette yeniliklere açıktır.
Özetle Gül, RTE ve AKP’ye muhtaçtır.. Siyasi geleceği açısından, arayı iyi tutması gerektiği zamanlardayız.
Seçim sonuçlarından sonra durumu yeniden yorumlayacağız.
***
OKURDAN NOTLAR
HALUK UTKU: 6 Şubat tarihli “İktidarın Büyük Taaruzu” başlıklı yazınızda iş adamları ile hükümet arasındaki ilişkiyi “besleyelim-besle” ile tanımlamışsınız. Amerikalılar bu tür ilişkiler için üretilmiş projelere “Domuz Fıçısı Projeleri” adını verir. Cumhuriyet portalda 14 Temmuz 2011 tarihli bir yazının başında bu tabiri çılgın projeler için kullanmıştım. ABD olsun Türkiye olsun benzer davranış kalıpları, Kapitalizm diyalektiği gibi bir şey. İlk Balyoz Davası kararı ertesi infilak eden bir duygu ile kaleme aldığınız düşüncesinde olduğum yazınızı da hala unutmuyorum.
ŞAKİR KATMAN: Bu kadar yolsuzluk, arsızlık ortaya çıkmışken hala AKP’nin oyları niye düşmüyor acaba diye herkes birbirine soruyor. Klasik sebeplerin dışında (yiyor ama iş yapıyor vs ), bence en büyük etken “kadınlar “. Pozitif destek açısından: Erdoğan veya Gül, nereye gitseler eşleri yanlarında. Biz, Kemal Bey’in eşini henüz tanımış değiliz, Baykal’ınkini de tanımazdık.
Ecevit’in eşi ona çok destek verirdi halbuki ve başarılı olurlardı.

Negatif etki açısından: Özal’ın en büyük handikapı Semra Hanım ve Papatyaları idi ve bu ona çok oy kaybettirdi. AKP’li yöneticilerin eş ve kızlarının ne kadar şatafatlı bir hayat yaşadıkları halka tanıtılsa çok etkili olabilir. AKP’ye oy veren düşük gelirli kadın ve kızlar (cinsiyetlerinin özelliği olan kıskançlık duyguları ile) kopuş yaşıyabilirler..
--20 Şubat Perşembe, 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder