Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

22 Ocak 2014 Çarşamba

MİT’in TIR Filosu

Önceki gün Adana Gaziantep Hatay hattında, Suriye’ye sefer halinde MİT tırları olayı yaşandı. Kimisi arandı, silah ve mühimmat çıktı, kimisi aranamadı, MİT “bu tırlar bizim” dedi: “Devlet sırrı, arama yapamazsınız”.. Bilinen o ki, RTE iktidarı MİT’i kullanarak Suriye’ye durmadan, TIR konvoyları halinde silah sevkiyatı yapıyor. RTE’nin sesi Yeni Şafak, “Suriyeli muhaliflere yardım götüren MİT TIR’larını deşifre etti” diyerek Cemaate yüklendi ve ekledi: “Bunun adı vatanda ihanet..”
Yoo hayır İktidar-Cemaat kapışmasına girmeyeceğim. Derdim başka: İktidar, fiili olarak Suriye savaşının içinde. Bu silahları kimlere sevkettiği konusunda bir bilgi yok. El Nusracılara mı? Özgür Suruye Ordusu’na mı? Orada yüzlerce gurup var.. Ama bunun adı, Suriye iç savaşına fiili müdahaledir. İlan edilmemiş bir gizli müdahale.. Bu suçtur.. Savaş ilan etsen, neyse.. 
Propaganda şefi H. Çelik “TIR’larda ne olduğu kimseyi ilgilendirmez” bile dedi.. Ama, bilah ihbarı varsa, yasaları savcıları ilgilendirir..
Türkiye yasasız masasız bir ülke oduğu için Çelik haklıdır! Bugüne kadar Türkiye tarihinde görülmemi olaylar gerçekleşiyor; savcı emrini, polis, “kanıt göster” diye yerine getirmiyor! Anayasanın askıya alındığı ülkede, tabii ki TIR’larda ne olduğu “kimseyi ilgilendirmez”..
***
Ama, bu konu uluslararası camiayı, uluslararası hukuku ilgilendirir, farkında değil mi?
Suriye ve Irak’da İslami kılıklı köktendinci cinayet şebekeleri güçlenir ve ülkeleri parçalayıp küçük devletler kurmaya yeltenirken, Dünya Suriye’de  barış” arıyor, Cenevre konferansı düzenliyor, Esad’ı “ehveni şer” kabul ediyor.. Ankara ise hala savaş kışkırtıcılığı yapıyor. TIR’lar bunun delili..
***
Bu arada da “kimyasal silah”la Suriye’de yapılan katliam çözümlemesi de adım adım gelişiyor..
Arşive indim küçük bir tarama yaptım, Eylül başlarına kadar.. 21 Ağustos 2013’te Şam yakınlarında kimyasal silah saldırısı yapıldı.. 1500 civarında sessiz sedasız ölüm.
Ankara hemen ve derhal zil çalıp oynamaya başladı: Davutoğlu, Obama’nın ilan ettiği kimyasaml silah kullanma sınırı için, “kırmızı çizgiler aşıldı, uluslararası toplum en kısa zamanda harekete geçmeli, yoksa daha büyük insanlık suçu işler Suriye’deki rejim” dedi..
Ankara’nın o ana kadarki politikası zaten hemen müdahaleyi öngörüyordu ve ABD’yi savaşa kıştkırtıyordu. RTE+Davutoğlu ikilisinin kafasındaki en büyük takıntı, Esad’ın mutlaka gitmesiydi. RTE, “Kurban Bayramı namazını Şam'da Emevi camiinde kılacağız" demişti. O zamandan bu yana bayramlar geçidi yaşadık. Biz unuturuz ama Başbakan hiç unutmaz..
Rusya başından beri kimyasal sadırıyı Şam’ın yapmadığına emindi. Çok güçlü bir gerekçe de, tam o sırada Birleşmiş Milletler’den bir heyetin Şam’da bulunmasıydı. Esad zaten savaşta üstünlük sağlamıştı, kimyasal silah ancak yenilmekte olan güçlerin elinde son kullanılacak silah olabilirdi ancak.. Şam’ın böyle bir silaha başvurması akıl alacak iş değildi.
***
ABD önce “Şam’a sınırlı bir müdahale”yi gündeme getirdi. Havadan bombardıman. Türkiye’deki üslerini de bombardıman için kullanacaktı.
RTE, Davutoğlu “sınırlı savaş olmaz” diyecekti: “Sınırlı falan olmaz. Tek seçenek silahlı müdahaledir”..Yani vurdun mu yıkacaksın, darmadağın edeceksin ülkeyi, 100 bin Suriyeli yeetmez, bir 100 bin daha öldüreceksin!...
RTE’nin “öyle vur-çık bizi tatmin etmez” lafı ünlüdür.
Ankara derhal, ABD, Fransa, İngiltere ile birlikte ‘savaş gönüllüleri’ ittifakına katıldı ve savaş hazırlıklarına girişti, öyle ki milletin 4x4’lerine bile el konacaktı!
Putin, “ABD ve başka ülkeleri Suriye’yedeki iç savaşa çekmek için, bölgedeki bazı ülkelerin provokasyonu” olarak nitelendirecekti kimyasal silah kullanımını..
Adres: Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye idi..
Fakat İngiltere parlamentosu savaş hayır deyince ittifak çöktü. Fransa’da onu izledi. ABD de vazgeçti.. ABD zaten sınırlı müdahale bile istemiyordu..
Düşünüyorum da, ABD’nın sınırlı müdahale için ilk başlarda “elimizde kanıtlar var” dedikleri, Ankara’nın ona gönderdiği ‘kanıtlar’ olmasın?
Davutoğlu diyordu ki: “Bizim açımızdan –ki bu tamamen milli istihbarat bilgilerimiz ve milli uzmanlarımızın değerlendirmeleridir- kimyasal silah atım açıları, izleri açısından bakıldığında, sorumlunun Şam rejimi olduğundan şüphesiz yok” diyecekti..
Hatta bu “kanıt dosyası”nı Başbakan ikna için gittiği Rusya’da Putin’in önüne de koyacaktı.
Anlaşılan MİT’e, “kimyasal saldırıyı Esad’ın düzenlediğine dair bir kanıt dosyası oluştur” denmişti.. Dünya lideri RTE, Rusya’dan önce ABD’ya de bu “uyduruk dosyayı” vermiş olabilir.
***
Ankara’nın Obama’ya demediğini bırakmadığını tahmin edersiniz! Obama’nın da bütün bunları bildiğini öğrendiğini… Ankara’nın o sırada en fazla ihtiyaç duyduğu, eli kanlı katliamcı bir Bush idi. Oğul-baba farketmez..
Sonrası kısa kısa: Esad kimyasal silahlarının tüm kontrolünü BM’ye bırakacak ve Ankara’nın Suriye’da savaşa girme ulutları tümüyle yokolacaktı. Arınç’ın ve hükümetin üzüntüden nasıl kahrolduğunu, şu sözlerinden anlayacaktık: “Maalesef müdahale imkanı ortadan kalktı.”
Dünyü yazımda da belirttiğim kim ABD’nin ünlü üniversitesi MIT, dosya üzerine nok noktayı koyacaktı: Esad kullanmadı!
***
Peki, kimyasal silahları kim verdi, köktendincilerin eline? O zamanlar yayılan haberlerde “Suudiler verdi” deniyordu. Bilmiyoruz. ABD’nin fiilen müdahalesi için çırpınan üç ülke vardı: Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye..
Kimin bu katliamda parmağı var, açıklanması gerekir..
Ankara kime neden TIR’larla Suriye’ye hala saldırıyor açıklanması gerekir..
Ankara yıkılacak ve Esad orada kalacak korkusu mu?

--20 Ocak 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder