Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

20 Temmuz 2012 Cuma

“İlim”in “Bilim’e ettiğine bakın, İki Skandal!


20 Temmuz  2012, CBT Gündem, Sayı 1322

Adı “Polis Akademisi” olan bir kurumun başına atanan Remzi Fındıklı’nın yazdığı bir kitapta, neresinden tutsan elinde kalacağı kanaatler, görüşler, yorumlar dile getirdiği ortaya çıkıyor.. Neler mi? Şüphesiz okumuşsunuzdur gazetelerde, ama incilerden bir demeti de “bilim tarihine” kayıt düşmesi açısından yineleyelim:
Laiklik din dışı bir hayat şeklidir”, “Batı terbiye edilmemiş attır”, “Fakirin aklı olsa, fakir olmazdı”, “Demokrasi vasat insanlar yönetimidir”, “Dinsiz insan dengesiz insandır”, “Erkeğin göbeklisi kadının da bebeklisi makbuldür”..
Çeşitli konular altında yazdıkları ayıklamakla bitmez:
Kadın: Bal arıdan, kavga karıdan olur. Kadının cihadı, eşiyle güzel geçinmesidir. 15’inde kız ya erde, ya yerde olmalıdır. Tarlayı taşlı yerden kızı gardaşlı yerden al. Fakirlik fikirsizliktir, fakirin aklı olsa fakir olmazdı. Karısını aldatan adam herkesi aldatır. Malı ile cömertlik edenler şerefli, bedeni ile cömertlik edenler şerefsizdir. İşin eve, avradın ere, paranın da ele yakını makbuldür.
Laiklik ve din: Dinine sahip ol ki hangi milletten olduğun belli olsun. Dinsiz insan, dengesiz ve densiz insandır. Türk inkılabı kitapsız (dinsiz), aydınları da Allahsızdır (Peyami Safa). Entelektüel, Türk toplumunda itirazın adıdır. Laiklik, imanın yerine aklı egemen kılmaktır. Laiklik din ile devletin değil devlet ile kilisenin ayrılmasıdır. Müslümanın kocası koç, Müslüman olmayanın kocası hiç olur. Savaşta ölmek kişiyi şehit yapmaz, şehidi şehit yapan inancı ve ölüş sebebidir. Türk olmak kader, Müslüman olmak ise bir takdirdir.
Kitabının adı Hasılı Kelam, Sözün Özü..

Diyebilirsiniz ki: Yahu gençliğinde yazmıştır bu zırvalıkları, akademik kariyer yapınca, eskiden yazdıklarını basın ortaya çıkartıyor, kendisi bile şu yazdıklarını bugün benimsemez..
Hiç öyle değil, kitabın basım tarihi 2011! Geçen 26 Haziranda Gül tarafından atandı bu göreve! Gazeteci Tolga Şardan da kitabını bulup haberleştirdi ve millet öğrendi durumu!
Şüphesiz kuruluşun adı “akademi”, Fındıklı’nın unvanı “prof.dr” olmasaydı, bu konu bu sayfalara girmezdi.. AKP iktidarı sürecinde yaşadığımız binlerce benzeri olaydan biri olarak kalırdı..
Neyi görüyoruz bu örnekte? Akademik unvanların nasıl ve kimlere dağıtıldığını. Bir ulufe gibi. Üniversitelerin tamamen AKP denetimine girmesiyle, akademik yükseltmelerde normların pratikte yıkılmasıyla, iktidar kendi adamlarına unvanlar dağıtarak topluma kendi “uzmanlarını” yetiştirmiş oluyor!
Bir de tabii Polis Akademisi meselesi var. Bu “akademi” kendi yükseltmelerini kendi yapar oldu. Öğrencilerin geçer not alamayınca okulu basıp notlarını düzelttiği bir yer.. Polis okulları, tamamen Cemaat ve AKP erbabının at koşturduğu alanlara dönüştü
OLAY İKİ: KÖŞK’TEN BİLİM SKANDALI DAHA
Şimdi, Fındıklı, iyi bir üniversitenin başına rektör olarak atanabilir miydi? Atanamazdı diyeceksiniz, ben de öyle düşünmek istiyorum. Ama Türkiye, yok artık... dedirten olayların ülkesi.. Her an ve her zaman!
Örneğin, Cumhurbaşkanı Gül, yine skandal sayılabilecek bir atama gerçekleştirdi bir üniversitenin başına!
Gazi Üniversitesi’nde üniversite elemanları oy kullandı.. Süleyman Büyükberber,  188 oy alarak sıralamada beşinci oldu. Birinci sırada sosyal demokrat eğilimli Ayşe Durmuş en yüksek oyu almış, 511. İkinci sınradaki, MHP eğilimli olduğu ileri sürülen Derviş Yılmaz 495 oy almış..  Daha üçüncü sıradaki, dördüncü sıradaki var.. Ama sen YÖK, kalk, beşinci sıradaki Büyükberber’i üçüncü sıraya çek! Sen Köşk, kalk, birinci sırayı es geç... üçüncü sıradaki Büyükberber’i rektör olarak ata!
Büyükberber’in, Gül gibi, Kayserili olduğunu öğreniyoruz... Ayşe Dursun’u değil de Büyükberber’i atadı, ne olmuş yani, demezsiniz şüphesiz ki..
Birincisi, Köşk, bir kadın akademisyenin yükselişinin önünü kesiyor.. bunun vebali büyük!
İkincisi, Köşk (YÖK’ü boşverin!), Gazi üniversitelilerin kendi seçtikleri üstelik kadın akademisyen tarafından yönetilme iradesini çiğniyor!
Üçüncüsüne geliyoruz ki bu çok çok önemli ve Polis Akademisi Başkanı’nı andırıyor biraz da:
Büyükberber, bir akademisyenin sadece kendi uzmanlık alanıyla ilgili görüş açıklayabileceğini, diğer konularda görüş beyan edemeyeceğini söylüyor!
***
Ahmet İnsel, adayların web sitelerini inceleyerek bu konuyu ilk yazdı.  Ondan alıntılıyorum Büyükberber’in görüşlerini:

“Rektör milli değerlere saygı duymalı ve kendi kurumunda da saygı duyulmasını mutlaka sağlamalıdır. Bilim insanı ‘bilimin dini milliyeti olmaz’ söylemleriyle içinde bulunduğu devletin ve milletin ekmeğini yerken ona sövemez, bilim adına bile olsa onu incitemez. Akademik ahlak uzmanlık alanında görüş açıklamaya izin verirken uzmanlığın bulunmadığı disiplinlerde görüş beyan etmeyi sınırlandırır. Tıp profesörünün siyasal bilimlerin kapsamına giren konuda görüş serdetmesi, ekonomistin tarih konusunda ahkamda bulunması gibi, pozitif hiçbir değeri olmayan dolaylı yada doğrudan milli değerlere saldırılara izin verilmemelidir. Devlet üniversitesi universal kurallar kadar devletin kurallarıyla da bağlıdır. Hümanizma adına bölücülüğe asla prim verilemez. Bilimin kuralları bellidir. Kanıta dayalı olmayan veya bilimin kanıt saymadığı belgelere, zayıf kanıtlara dayanan hiçbir bilgi, o konunun uzmanı olmayan fakat Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi sıfatı taşıyan kişilerce uluorta serdedilemez.”

Birinci gelen aday Ayşe Dursun ise tam tersine şöyle diyor:
“Susturan değil konuşturan bir üniversite için; Gazi Üniversitesi, elde ettiği kazanımları geliştirerek koruyan, eksikliklerini belirleyeceği makul süreçler ile hızla tamamlamaya gayret eden, niteliği daha fazla önemseyen ve akademik özgürlüğü her şeyin üzerinde tutan bir üniversite olacaktır. Bu bağlamda, öğretim elemanlarının herhangi bir tehdit algılaması olmaksızın akademik görüşlerini dile getirme serbestliği şeklinde tanımladığımız “Akademik Özgürlük”, gelecek dönemin en gözde kavramı olacaktır”.

Gazililer her ikisini de dinliyor ve Ayşe Dursun’u başlarında rektör olarak seçiyor.
Ama Köşk (YÖK), bilim insanlarını sınırlayanı, bunu vaadedeni, rektör olarak atıyor!
Anlıyorsunuz değil mi durumu! TÜBİTAK yurtdışı bilim insanlarını gelin işbirliği yapalım diye çağırıyor.. Bakan, Türkiye’ye beyin göçünden bahsediyor. İstanbul’daki toplantıda bilim insanları, önce özgürlük kardeşim diyor..
Bilime, bilimin ruhuna ters bir yönetim, bilimi geliştirmek istiyor.. Gel de gülme! Herşey önceki yazımızda olduğu gibi!!!
Ne diyelim! Haftaya buradayız, bakalım neler olacak..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder