Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Aralık 2020 Çarşamba

AİHM kararına uymak Anayasa emridir

Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 28 Aralık Pazartesi, 2020     AİHM kararına uymak Anayasa emridir Evet, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Selahattin Demirtaş hemen serbest bırakılmalı kararı bizi bağlamaz” lafları boştur. Kim söylerse söylesin boş laftır. Yani Anayasamızda yazılı 90.maddede AİHM kararlarının (Milletlerarası Anlaşmaların) kanun hükmünde olduğu belirtiliyor ve üstelik bu anlaşmaların Anayasa’ya aykırılığı için Anayasa Mahkemesi’ne bile başvurulamaz deniyor. Eğer açık bir aykırılı varsa, AİHM kararları geçerlidir, yapılacak şey, Anayasa’nın ve yasaların buna göre yeniden düzenlenmesidir. Nitekim Türkiye çeşitli dönemlerde bu uyumu sağlamıştır, Anayasa ve yasa maddelerini değiştirmiştir. Uymuyoruz, bizi bağlamaz sözleri, Anayasa’yı çiğnemektir. Biliyoruz ki bu iktidar çeşitli dönemlerde Anayasa’nın amir hükümlerine uymamakta direnmiştir. İktidara bağlı alt mahkemeler bile bizim Anayasa kararlarını bile tanımazken, iktidarın AİHM kararlarına “hadi oradan..” tepkisi de normaldir. Doğrusu tersi olsaydı, şaşırır, sevinir ve “hey ne oluyor?” diye sorardım! Hukuki olmayan siyasi söylem “Demirtaş teröristtir, şu kadar kişinin katilidir..” sözleri hukuki değil siyasidir; Demirtaş ve HDP’yi, bir zamanlar dost ve müttefik olarak kabul eden, dahası onların oyuyla Başkan seçilmeyi planlayan iktidar ve yandaşlarının, şimdi siyaset değişince kin ve nefretlerinin ana öznesi yapmasından kaynaklanıyor. “Teröristtir”, hukuki ve kesin bir mahkeme ve yargılama sonucu bir karar olabilir. Siyasilerin peşinen “terörist ve katil” damgası vurması, mahkemelere de verilen bir talimattır, demokratik hukuk devletinde bu işler tamamen adil bir yargılamalara ve özgürce karar verecek mahkemelere bırakılır. Ama Türkiye’de bu iki durum da yoktur. Özellikle siyasetin ateşli konuları, yarar- zarar kazanç hesapları göz önüne alındığında ve söz konusu olduğunda, bahis konusu bile edilemez. İşinize nasıl gelirse öyle HDP kapatılmalı diye bastıranlar, bu konuda Yargıtay’a bile başvurmuyor, süreci çalıştırmıyor, ama hukuki olmayan ortamda bol bol ticaretini propagandasını yapıyorlar. AKP sözcüleri “parti kapatmalar geçti..” diyor. Küçük ortağının isteğine karşı çıkıyor. Ama HDP ve liderini şeytanlaştırıyor. Evet, HDP’nin politikalarıyla derin fikir ayrılıklarınız olabilir. Türkiye’nin çok çektiği terörü lanetleme konusunda henüz umut verici davranmadığını saptayabilirsiniz, ama Türkiye’nin bir Anayasal- hukuk devleti olma özelliklerine şiddetle uymak zorundasınız. İşinize geldiği zaman terör örgütünün kardeşini TV’ye çıkartıp belediye seçimlerinde oy dileyeceksiniz, işinize gelmediği zaman da hayatı haksız hukuksuz dar edeceksiniz. 50 yıldır yerinde sayan ülke Aslında bugünkü yazımda vurgulamak istediğim ana nokta, Türkiye’nin ta 1949’da Avrupa Konseyine, belirli evrensel idealler uğruna kurucu üye olarak katılmasına, 1950’de Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine imza koymasına ve daha sonra Avrupa insan Hakları Mahkemesi’ne taraf olmasına rağmen, yarım asırdır, hala 1949 öncesinde bocalamaktadır. Türkiye’yi 50’den beri yöneten yüzde 90’dan fazla sağ iktidarlar süreciyle geldiğimiz nokta, hak ve özgürlükler, adil yargılama, hukukun üstünlüğü, yargının tarafsız ve bağımsızlığı konusunda yerinde saymaktadır. İktidarın elinden gelse, Avrupa Konseyi’ne üye olmanın tüm yükümlülüklerinden bir an önce kurtulacak, hukuk da anayasa da benim, ne istersem odur özgürlüğüne kavuşacaktır. Evrensel temel hakları, Anayasa’yı adeta ayaklarına vurulmuş bir zincir olarak görüyorlar. Ama bunu yapmaları adeta imkansıza yakındır. Tüm yasaları, Anayasa’yı değiştirmeleri gerekir yeniden. Hangi güçle? Ayak diretenler iktidarı Her bakımdan Avrupa’ya dünyaya muhtaç bir iktidar.. Tek yaptığı, ülkeyi ekonomik krizin dibine sürükleyince, Avrupa Birliği’nin bir parçasıyız, reformları yapacağız, demek oluyor. Demokrasi ve hukuk reformlarını yapmak zorundalar demiştim yakın zamanda. Ama ayak diretiyorlar. Bütçe’den sonra Meclis’e gelecek demişlerdi, şimdi ise “bu yıl reform yılı olacak” diyorlar. Acaba nasıl olur da bu baskı rejimiyle ekonomiyi ayağa kaldırırız gibi, olmayacak bir beklenti içindeler. Otoriterin aklında fikrinde hep bu vardır. Kaldıramazsınız, üstelik yüksek faizlerle alacağınız borçlarla ülkeyi daha bataklığın dibine sürüklersiniz, ödenemez borçlar batağı. Her anınız, ülkeye yüksek fatura olarak geri dönüyor. AKP’nin tek adamlık sistemi, ülkeye gelmiş en kötü sistemdir. Siyasi, ekonomik ve toplumsal hayata büyük kötülük olarak varlığını sürdürüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder