Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

29 Ocak 2020 Çarşamba

Yeni bir kutuplaşma büyüyor: Fakir - Zengin


23 Ocak 2020 Perşembe / Bilim ve Siyaset -  Orhan Bursalı
Ve 13 dönümlük Kanal arsasının değeri

Çok fazla önemsemezdi halkımızın bütünü, yoksul- zengin ayrımının ülke için ne kadar önemli olduğunu. Yazılıp çizilirdi bu olgu, ama hep köşe yazılarının, araştırma raporlarının, ekonomist uyarılarının bir köşesinde saklı kalır, fazla gün ışığına, sahnelere çıkartılması sevilmezdi..
Fakat Kadir Has Üniversitesi’nde Prof. Mustafa Aydın liderliğinde her yıl yapılan Türkiye Eğilimleri araştırmasında bir soruya verilen yanıt, yeni bir toplumsal kırılmanın üç yıldır tırmandığı ve artık farkındalık açısından yeni bir düzeye çıktığı net olarak ortaya çıktı.
Halk artık yeni bir kutuplaşmayı yıldan yıl hızla görüyor: Zengin- Fakir.
2017’de yüzde 9,5... 2018’de 13,7 ve 2019’de 20,5

Krizin ağırlığı
Bu aslında yeni bir durum değil. Yıllardır var olan, azalmayan, giderek büyüyen bir kutuplaşma.
Sormamız gereken, neden son üç yıl içinde katlanarak halkın gündemine geldiği.
Nedeni açık aslında, ekonomik krizin giderek ağırlaşması.
DİSK araştırması, Türkiye’de 16 milyon kişinin yoksul ve 18 milyon kişinin de yoksulluk riski ile karşı karşıya olduğunu duyuruyordu (2019). Gelir eşitsizliği 8,7 katı buldu.
TÜİK ise yoksul sayısını 11 milyon olarak açıklıyor!  diyor ki, en yüksek gelir grubu toplam gelirin yüzde 47.6’sını, en düşük gelir grubu ise 6,1’ini alıyor. 2017- 1018 arası 1 milyon 24 bin kişi yoksulluk sınırı altında yaşamaya geçti (16 milyon 888 bin). Ayrıntıları var, millet neleri karşılayamıyor vb...
33 OECD ülkesi arasında gelir dağılımı eşitsizliğinde 32.ülkeyiz. 2018’de içinde zengini daha zengin yoksulu daha yoksul oldu. Tabii bu süreç 2019’da da sürüp gidiyor. Daha daha daha...

Cicim zamanları bitince
Peki farkındalık son üç yılda neden katlanarak arttı?
Bir sürü neden sayabiliriz, ama esas şunu belirtelim: 3 yıl önceye kadar insanlar bankalardan bol bol borçlanabiliyorlardı. Bankalar peşlerinde koşuyordu. Tüketici kredileri, ceplerdeki 3-5 kredi kartı ile döndürülüyordu, borç içinde yaşam tatlıydı ve insanlar borcu çevirebildikleri ölçüde kendilerini zengin hissediyorlardı. Sonra evler çöktü, yani binlerce ev bankalara geri verildi veya ödenemedi, bankalar araba zengini oldu. AVM’ler vitrin seyretme alanlarına dönüştü orta altı gelirliler için.
Üstüne bir de düşük zam oranları geldi, veya sürekli zamsız maaşlara talim başladı. Maaş artışı, neredeyse asgari ücret artışına bağlandı.
Ama bir kısım harcamalarını kısmadan sürdürüyordu, ki piyasayı canlı tutan bu kesim oldu.  2018 – 2019 arasında ekonomik olarak daha kötü durumdayım diyenleri oranı yüzde 11’e yaklaştı (Türkiye eğilimleri araştırması). Ekonomik krizden hiç etkilenmedim diyenlere bakıyoruz, 2017 – 2019 arası: yüzde 25,6;  21,9 ve geçen yıl yüzde 19,4..  Düşüş sürüyor.
Fakat etkilenmeyenlere ilave edilecekler arsında tabii başta ülkeyi yöneten sistem var. Cumhurbaşkanı hükümet sistemi.. Uçaklar, arabalar.. Meclis maaşları gırla..
Bütçe ellerinde istedikleri gibi paylaşıp bölüşüyorlar.

Çalışanlar asla affedilmez

Yazıyı bitirirken gözümün önünden akan habere bakıyorum: Vergi gelirlerinin yüzde 80’ini çalışanlar sağlıyor.
Kapitalistlerin, sistemin iktidarı ise 2002’den beri şirketlere 8 kez vergi affı çıkarmış.
Bir vergi affı da bize çıkarsa demeyin.
Sistem çalışanları asla affetmeme üzerine kurulu..
Onlar asla Kanal etrafında, Trakya’da arsa alamazlar.
Bu arada, Trakya’da emlakçılık yapan anlatıyor DW’ye: 5 yıl önce metrekaresi 80 TL olan arsa bugün 800- 1000 TL’ye el değiştiriyor. Yakında 600 dolara varır...
Varın siz, dün değeri kaça çıkmıştır diye sorduğum 13 dönüm arsanın yarattığı büyük kazancı hesap edin..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder