Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

4 Kasım 2010 Perşembe

Yargı ve Siyaset


İstanbul'da “Uluslararası Yüksek Mahkemeler Zirvesi” yapıldı! Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ile UNDP'nin Türkiye Temsilcisi Shahid Najam'ın bir kaç “köşe yazarı” ile yaptıkları bilgilendirme toplantısında haberdar oldum! 19 ülkenin yüksek mahkeme başkanları, BM ve uluslararası yargı kurumlarının temsilcileri katılmış.
Herkes kendi hukuk sistemini, deneyimini anlatmış. İyi uygulamalar tartışılmış.. Aralarında bir bilgi ağı oluşturulmuş. Birliğin güçlendirilmesi ve toplantıların düzenli yapılması kararlaştırılmış.. Gerçeker, pek çok ülkede örneğin Anayasa Mahkemesi başkanının doğrudan Cumhurbaşkanı veya Başbakan tarafından atandığını ancak hiç bir sorun çıkmadığını belirtti! 
Şüphesiz, gelişmiş hiç bir ülkede, siyasetin yargıyı bizdeki gibi avuçlarının içine alma çabası, niyeti olmadığı için, parlamentolar yüksek yargıçları seçerken, herşey normal seyrediyor, yargının gösterdiği adaylar arasında seçimlerini yapıyor!
En çok titizlenen konu yargı bağımsızlığı! Hukukun üstünlüğü!
Bunlar, demokratik bir ülkenin varlığı veya yokluğunun ölçüleri!
Yoksa, “seçilmişlerin” hukuk ve yargı üzerinde üstünlükleri değil!
***
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yasası ile ilgili, Yargıtay'ın endişeleri biliniyor; Gerçeker, artık ileriye bakmalıyız, dedi. Tutukluluk sürelerinin uzunluğu, yargıçların subjektif kararlarının doğurduğu sıkıntılar... benzeri konularda Gerçeker'e sorular yöneltildi...
Burada, çok önemli gördüğüm bir iki noktayı açmak istiyorum.
Ülkemizde 12 bin kadar yargı mensubu varmış.. 4 bin kadar açık kadroyu da Adalet Bakanlığı atamalarla kapamaya çalışıyor. Gelişmiş ülke standartlarına göre, ülkemizde hakim-savcıların sayısı 30 bin olmalıymış..
İlginç bir nokta: dava dosyalarının yarısı geri dönüyormuş.
Şüphesiz, yargı ve kararlarında subjektiflik normaldir, yani matematik kesinlik yoktur, mahkemelerin kararları birbiriyle tam örtüşmez, farklı değerlendirmeler olur; ancak bu kararlar arasında uçurum farkları oluşuyorsa, biri ak diğeri kara ise ve bunların sayısı da önemli bir toplam tutuyorsa, o yargıda / adalet sisteminde derin sorunlar var demektir.
Yargıçlar, mahkemeler arasında birbirine yaklaşık ortak bir yargıç vicdanı, ortak bir hukuk ve adalet dili ve bilgisi yoksa; toplumsal olaylara ve değerlere birbirine yakın bakış oluşamamış demektir!
Peki ortak bir adalet ve yargı vicdanı eksikliğinde, yargı, hafif deyimiyle siyasi etkilere, ağır deyimiyle siyasi güdülemelere açık olmaz mı? Bugünki iktidarın üstelik güçlü bir “yandaş yargı” oluşturma (başarılı!) çabasında, yargının içindeki bu birbirinden oldukça ayrık bakış açıları etkili olmuyor mu?
***
Bu nokta hukuk eğitimi devreye giriyor.
Hukukçular, ve bu arada Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergimizde yazan Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu, sık sık hukuk eğitiminin yetersizliğini gündeme getirir.
Hukuk eğitiminin üstünlüğü ve kalitesi, iyi bir yargı ve adalet sisteminin oluşması için en önemli alt yapı gereğidir.
Yargıç ve savcıların sürekli meslek için eğitimi, hayat boyu mesleki eğitimi /öğrenimi de, yine iyi bir adalet sistemi için, yargının siyasi ve toplumsal güdülemelere karşı çok daha az duyarlı olması için, diğer alt yapı zorunluluğudur!
Adalet Akademisi, örneğin, tamamen özerk olmak zorundadır!
Adalet dünyasında, hukukun üstünlüğü, yasaları değerlendirmede yaklaşık bir vicdani kanaat, toplumsal sorunlar / duyarlıklar ile yasalar arasında yaklaşık bir dil birliği geliştirilmemişse... Hukuk vicdanı, hukuk etiği...
Adalet dünyamız bütün bunları içselleştirmemişse büyük ölçüde..
O zaman siyaset, yargıyı ikiye-üçe bölür. Bir kısmını yedeğine alır..
Diğer bir tehlike de, henüz hukukun üstünlüğünü özümseyememiş, iyi bir eğitim alamadan adalet dağıtmaya başlayacak yargı mensuplarının, hızlı atamalardır.. (bir gecede birlerce kişinin profesörlüğe atanması gibi).
Bu durumda da yargıda hızla siyasallaşmadan bahsedebiliriz...
Adalet dünyamızın işi çok zor..
--
4 Kasım 2010 /Bilim ve Siyaset-  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder