Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

5 Ekim 2017 Perşembe

Artık FETÖ’yü iç siyasette kimse kullanabilir mi?


Hayır. O nedenle kimse birbirinin üzerinden “FETÖCÜLÜK” siyaseti yapmasın. Ne AKP iktidarı ne AKP içindeki-yanındaki muhalifler ne de AKP dışındaki muhalefet FETÖ’yü siyasi mücadelede bir araç, bir güç, bir sopa, bir oy deposu, bir medya gücü vb olarak kullanabilir. Bu iş bitmiştir.
ABD ve AB’ye bile, bu gücü Türkiye’ye karşı kullanacak ciddi bir tarafı kalmamıştır.
40-50 yıllık, uzun yıllar boyu gerçekten çok başarılı ve dünyada ender görülen bir dip çalışma ile Türkiye’nin her yönünü, siyaset, ekonomi, kültür, eğitim... örümceğin ağları gibi saran bir siyasi – dinsel hareket, bu ülkeye verdiği büyük zararlardan sonra tükenmiştir.
Bu konuya niye girdim, anlatayım.

AKP’ye muhalefetin dayanağı

Şöyle bir retorik siyasette dolaştırılıyor: Cumhurbaşkanı şimdi çekilse, ülkenin başında olmasa, FETÖ ile mücadele tatil edilir ve FETÖ yeniden güçlenir.
 Böyle bir şey yok. RTE şüphesiz ki belli bir süreden sonra, özellikle 7 Şubat 2012 tarihinde Cemaatin MİT ve üzerinden Erdoğan’a yönelttiği darbe girişiminden sonra Gülen’e karşı bir duyarlık ve mesafe geliştirdiği söylenebilir. Bu mesafe, neyle karşılaşacağını bilmediği bir heyula karşısında önceleri ılımlı olmuş, ancak, 17 – 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonlarından sonra tam iki düşmanın cephe savaşına dönüşmüştü. Askeri darbe girişimi ise, iki eski ortak arasında kellelerin kesilmesini gündeme getiren en büyük cephe savaşıydı ve FETÖ kellesini yitirdi. Bu ‘başarısızlık”, şüphesiz ki Türkiye’nin de kazanımı oldu. Mahkemede hesap veriyorlar.

Yine konuya giremedim!

Amacım, AKP içinde RTE’ye karşı güç mücadelesine girişenlerin de, cicim aylarındaki ittifak zamanlarındaki gibi artık Fethullah Gülen ile bir omuzdaşlığının olamayacağını, bunun da sona erdiğini yazmaktır. Bu yazımın ana fikri bu.
Gül’ler, Arınçlar, Çelikler, dahası, (iddia olarak belki de Davutoğulları bile), hemen hepsinin RTE’ye karşı varoluş mücadelesinde Gülenciler bir ittifak unsuruydu, veya Gülencilerden bir araç olarak yararlanması söz konusuydu.
En büyük ittifak 2011 yılındaki ünlü Şike yasasında kuruldu. Gül, ilk kez bir yasayı tümüyle Meclis’e iade etti. Arınç falan, tamam artık, bu yumuşatılmış Şike yasası bir daha Meclis’in gündemine gelmez, bu iş bitti, demişti.
RTE’nin, ikinci Şike yasası hiç değiştirilmeden olduğu gibi Gül’e geri gönderilsin, deyince, Arınçlar (“siyasi hayatımın en büyük yanlışını yaptım”), Hayati Yazıcılar toparlanmış, FETÖ ile ittifak çökmüştü.
Mesela önceki Cumhurbaşkanı Gül’ün üniversitelere atadığı rektörlerin meşrebini şöyle bir sayıp döksek, ortalık kırılır.

Gül, Arınç dahil!

Fakat tüm bu atamaların meşru bir zemini vardı ve hepsi, şimdiki Cumhurbaşkanı dahil, bu atamalarda epey ortak karar organı olarak vardılar. Şüphesiz, hepsinin kendi için bir egemenlik – oyun alanına sahip olduğunu da bu arada belirtelim.
Bugün mesela Gül veya Arınç, veya diğerleri iktidara gelseler, hiç biri FETÖ’yu olumlayamaz, ondan yararlanmaz, mahkemeleri etkileyemez, FETÖ artıklarıyla bir ittifakı söz konusu olamaz.
Bu şüphesiz ki, FETÖ konusunda en masum olan CHP için de haydi haydi geçerlidir.

Kirli silah meşru değil

Kirli bir silah, bir mücadele aracı olamaz. FETÖ silahı uzun zamandır, askeri darbe girişiminden önce de çakaralmaza dönüşmüştü. Bunu anlayamayan gazeteciler de vardı.
Şüphesiz, FETÖ ile ittifakta en çok AKP iktidarının sorgulanacağı açık ve seçiktir.
Fakat bugünkü koşullarda, siyaset kulvarında, dünkü gibi bir araç olarak kullanılabilecek FETÖ yoktur. Bu nedenle kimse bu retoriği kullanmasın.
Şimdi FETÖ’cülükle suçlanan masumları ayıklamak ve bir zamanlar pasif gönül vermişleri, masumca etkilenmişleri topluma kazandırmak gibi bir politika vardır.

2 Ekim 2017 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder