Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

8 Nisan 2017 Cumartesi

Gazetecilikten suç çıkarmaya yönelik başarısız deneme..


Cumhuriyet’in yazar ve yöneticilerine yönelik suçlamaları az çok biliyorduk, ama şimdi iddianamenin açıklanmasıyla nihayet yargılama aşamasına geçiliyor. 
Normal hukuk koşullarında bir mahkemenin bu iddianameyi kabul etmemesi ve savcılara iade etmesi gerekir.. kardeşim şöyle adam gibi (yasalara uygun) bir suç iddiası ile gelin, yoksa iddianame yazmayın, biz şimdi suç olmayan iddiaları yargılama konusu nasıl yapalım... diyerek.
Bunu bugünkü koşullarda kimse diyemez. Yarınki koşullarda hiç diyebilirler mi doğrusu bilmiyorum. Çünkü yargı iktidarın kontrolünde.. HSYK bu yapının denetçisi olduğunu, içlerinde Gülen Cemaatinin “operasyonel gazetecileri”nin de içlerinde bulunduğu 21 “basın mensubu”nu tahliye eden bir mahkemenin başına gelenler net olarak gösterdi.   
Boşuna yazıp durmuyoruz, yargı asla siyasetin vesayeti altına giremez, girmemeli, yoksa ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değil, yargının yönetimce kumanda edilmesi sadece diktatörlüğe götürür.

Suçu yok, ama suç şüphelisini aradı

Cumhuriyet yazar, çizer ve yöneticilerine yapılan tek suçlama var: “Silahlı terör örgütü üyesi olmamakla birlikte, örgüte yardım etme..” 7,5 yıldan başlıyor!
Peki suçlamalar ne? “Hiç birinde Bylock yok, ama Bylock programını kullanan Cemaatçi kişilerle, şirketlerle telefon görüşmeleri var.”   
a) Gazetecinin ajandasında her meşrepten adam bulunur; bu hayatın olağan akışına terstir beylik lafı ile sözde özel irtibat suçlaması yapıyor, tam tersine gazetecinin olağan akışına uygundur.. telefonla hangi örgütsel işleri görüşmüşler, neyi kotarmışlar, hangi suçu birlikte işlemişler, bir şey yok! b) şimdi FETÖ’den yargılanmakta olanların telefonlarına sahip olmak ve hatta telefon konuşması yapmış olmak, yasanın neresinde suç olarak gösterilebiliyor? c) iktidarın büyük çoğunluğunun yakasına da bu iddia ile yapışabilirsiniz.. 

Cumhuriyet çizgisinde değişiklikten savcılara ne?

İddianamede uzun uzun Cumhuriyetin Kuruluş tarihi ve yönetimdeki değişiklik anlatılıyor. Şimdiki Vakıf yöneticilerinin Cumhuriyet’in siyasi çizgisinde değişiklik yaptıkları, Dündar’ın genel yayın yönetmenliğine getirilmesiyle de Atatürkçü çizgiden uzaklaştıkları anlatılıyor. Peki bu konunun “suç örgütü” olmakla ne ilgisi var? Bu çizgi değişikliği, tamamen gazete ile okur arasında bir “ilişki” olması gerekirken... Bu konu, çeşitli medya organlarında da bol bol rastlanan bir olay iken...
Bu yönetim değişikliği sırasında yasal usulsüzlükler olduğu iddiası bile iddianamede var. Bu zaten bir dava konusu. Vakıf Yönetiminin kötü ve usulsüzlüklerle dolu bir bir mali yönetim sergilediği, Vakıf kaynaklarını elde çıkardığı ve borçlandırdığı de uzun uzun anlatılıyor... Peki, Vakıflar İdaresi’ni ilgilendiren bu konunun iddianamedeki terör örgütleriyle ilişki suçlamasıyla ne işi var?
Buradan yola çıkarak “bakın bunları yapanlar dolayısıyla kötü insanlardır ve terr örgütüne de yardım etmişlerdir” algısını yaratmak olduğu gözüküyor. Bunun yasalarda ne gibi bir yeri olabilir?

Bu sadece bir görüştür

Suçlanan yazar ve yöneticilerden bazılarının, Gülen örgütüne ait yayın organlarına yapılan baskınları “gazeteciliği sindirme” olarak görerek kınamasına ilişkin sosyal medya paylaşımları, suç unsuru olarak gösterilmiş. Bu bir düşünce açıklama, kişisel kanaat bildirme özgürlüğüdür. Çok sayıda başka medya ve siyaset mensubu da buna karşı çıkmıştır. Böyle bir suç, hangi yasa maddesinde var? Bazıları bu medyayı operasyonel kabul eder destek vermez, bazıları basın özgürlüğü kapsamında görür karşı çıkar.
Aynı durum, yasal mevzuat çerçevesinde sadece gazetecilik faaliyeti olarak değerlendirilebilecek olan haberler için de söz konusudur. Bir gazete bazı haberlere ağırlık verebilir. Yasalar çerçevesinde değerlendirilir. Yazarların düşüncelerini dile getirdikleri köşe yazılarının suç delili olarak dosyaya konması da gazetecilik ve düşünce açıklama özgürlüğünü hiçe saymaktır. Kaldı ki ne haber ne de köşe yazıları hakkında, zamanında genellikle bir soruşturma açılmadığı da görülmektedir.
Burada, söz konusu dönemde gazete yönetiminin icraatlarını eleştirdiği bilinen bir yazar olarak, iddianamenin tamamen gazetecilik faaliyetinden bir suç çıkarma çabası içinde olduğunu açık seçik görüyorum.
Cumhuriyet çalışanlarının hepsinin serbest bırakılması ve bu ayıbın ortadan kaldırılması gerekli.

İddianamenin tam metni için bakınız: http://t24.com.tr/haber/iste-156-gun-sonra-gelen-cumhuriyet-iddianamesinin-tam-metni,397368
6 Nisan 2017 Perşembe  / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

1 yorum:

  1. nolcak bu ülkenin hali..yazık gerçekten..ergenekon ve balyoz gibi komplo davalarından vardığımız sonuç şu; bu memlekette devlet gücünü kullanarak insanlara iftira atmak,olmadık suçlamalar yapmak,sahte deliller üretmek,suç olmayacak şeyleri sanki suçmuş gibi göstermek,insanları bu yönlerde suçlamak,gözaltına almak ve hatta hapislere atıp süründürmek maalesef artık çok sıradan hale gelmiş durumda..normal sıradan vatandaşların bile artık güvenliği kalmamış durumda ..bu durumu ne referandumlar ne de seçimler kuratarabilir..yani yargı bağımsız olmadığı sürece refden evet / hayır çıksada hiç birşey değişmeyecek korkarım ki..önemli olan tam bağımsız bir yargı anlayışının sağlanabilmesidir..bunun için de yeni anayasayı meclisin değil,halkın yapması daha doğru olacaktır..bu nedenle tümden halkın birleşimine ihtiyaç vardır..şimdiki meclis maalesef meşrutiyetini yitirmiş bir meclisdir..meşru olmayan bir meclisten, meşru bir anayasanın çıkması olanaksızdır..

    YanıtlaSil