Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

31 Mart 2015 Salı

"Tek Gerçek, Her Zaman Haklı Olduğumdur"


Laikliğin ne zaman yokedilmesi, batırılması, mezara gömülmesi gerektiğine de.. ne zaman, “yangında ilk kurtarılacak mal” ve “savunulacak dönem” olduğuna da karar verdim...
Oral Çalışlar gibilerin “Laikçiler” biçimindeki “aşağılayıcı kavram” ile, laikliği savunanlara saldırdım mı anımsamıyorum. Ama laikliği, “ceberrut laiklik anlayışı” olarak niteledim ve “başörtüsü” takabilme özgürlüğü derekesine indirgedim.
“Başörtüsü” gibi masum bir isim kullanarak aslında önemli bir olayı kamufle ettim. Kadınların kızların erkeklerce gerektiğinde tokat-sopa ile türbanlanması önemli değildi. Başlarını baskıyla mı, şiddetle mi, aile ve çevresinin zorunluluğuyla mı, erkek egemen dini toplumun geleneksel dayatmasıyla mı bağladığıyla hiç ilgilenmedim. Siyasal islamın, hele tüm İslam ülkelerinde, erkek iktidar aracı- kadınlar üzerinde tahakküm zinciri olduğu üzerinde durmadım.

Ceberrut Laikçiler ve İslamcı Demokratlar
Bu durumu “kadim İslami toplumsal gelenek” diye kabul ettim. Kadınların türbanlanmasına karşı çıkanlar “laikçi, ceberrut laiklik” yanlıları idi.. Savunanlar ise “demokrat”. Türban ve İslam konularına daha derinden bakmak isteyenleri, muhafazakar siyasi İslami çevrelerin dayatmalarının aşılması için mücadele edenleri umursamadım; onlar “düzenin sürmesini isteyen”, dünün laikçi gericileri idi.
Türbanlamanın, kadınların özgürce farklı düşünceler savunmasını engelleyebileceğine, onları siyasi İslamcılığı savunma zorunda bırakabileceğine önem vermedim. Türbanın, İslami toplumlarda kadim kadın-erkek ayrımcılığının ve kadın dışlayıcılığının ana simgesi olduğunu gözardı ettim.
Benim için hep şu önemli oldu: Her nedense türban takan kadınların toplumsal ve siyasal isteklerinin gerçekleşmesi. Sorunların kökenleri önemli değildi. Bu ülkenin normalleşmesinin yolunun laiklik adına her türlü dayatmaya son verilmesinden geçtiğini” söyledim.
İktidarın “siyasal İslamcı” karakteri, türban meselesini son 30-40 yıl içinde İslamcı erkek parti ve ulemanın yaratması önemli değildi. İslamcı iktidarın “üniversitelerde türban özgürlüğü” meselesini, tüm kadınları kızları çocuklara varıncaya kadar türbanlamanın politik aracı olduğunu görmedim. Eğitimde dincileşmenin, zorunlu din eğitimi dayatılmasının, ana okullarındaki bebekleri bile türbanlamaya varan bir yolu açması da...

Laiklik ve özgürlük
Şunu bile yapmadım: üniversiteli türban taksın tamam, ama sınır burada kesin durmalı! Devlette inananlar Cuma namazına gitsin vb, ama laiklik devlette kesinlikle korunsun, siyasetin aracı kesinlikle olmasın.. Aslında ben siyasal İslamcı iktidarın, toplumu dincileştirmesinin bir aleti oldum...
Türbanı, laiklik reddi üzerinden tanımlayarak, aslında laikliğin adım adım mezara gömülmesine yardımcı oluyordum. Örneğin türban güncel, aşılabilecek bir mesele, ama laiklik ise bir ülke halkının birarada yaşamasının en temel ilkesi olduğu gerçeğini takmadım. Ancak laikliği dışlayarak türbana özgürlük sağlanarak demokratik toplum olacağımızı sandım.
Bir de baktım ki, aaa iktidar aslında dayatmacı mı dayatmacı, tam bir toplum mühendisi...
Bunca okumuşluğuma akademisyenliğime rağmen, siyasal İslamcıların muhalefetteyken özgürlük savunucusu ve demokrat kılıklı görünüşlerinin aslında aldatıcı olduğunu, her zaman, “bana en geniş özgürlük, ama sana ise en büyük kısıtlama ve dayatma” şiarını benimsediklerini anlamadım. Gözümle görmüyordum.
Ama artık diyorum ki “şimdi laikliği savunma zamanı.”

Ama Ben hep haklıyım
Tabii bütün bunların ötesinde ben hep kimlikleri, etnisitelere özgürlüğü savundum. Kimlikleri milletin üzerinde çıkartan politikaların ulusu parçalayıcı niteliğini, kimlikleri mezhepleri etnik yapıları birbirine düşüreceğini, Türkiye ve bölge üzerinde egemenliğini sürdürmek isteyen emperyalistlerin de buradan girerek, ulusu parçalayıcı daha büyük politikalar geliştirdiği ve ülkeleri yerle bir ettiği tarihsel gerçeğini bir türlü kavramadım. Ulus ve ulus devlet umurumda olmadı.
***
Yukarıdakileri ben mi yazdım, başkası mı bilemiyorum. Öylesine dilimden döküldü..
Bütün bunlara rağmen, diyorum ve biliyorum ki aslında hep haklıyım. Bunu asla inkar etmem. Dünün laikleri ne kadar kötüysü, bugünün iktidarı da onlar kadar kötü.. Dünde dün önemliydi; bugünde ise bugün.
Hiç yanılmam.. Tek en iyi bildiğim, her zaman haklı olduğum gerçeğidir.
Tıpkı, “şimdi laikliği savunma zamanı” demem gibi. Dün asla önemli değildi.

Yetmez ama merhaba herkese!
-30 Mart 2014 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder