Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

25 Şubat 2015 Çarşamba

S Şah: Operasyonun Karanlık Yönleri

Kimi “Operasyonun Başkumutanı RTE, kimi de hayır, “tarihimize şanlı bir sayfa daha ekledik” sözleriyle tarihe geçen laflar eden Davutoğlu desin. Paylaşılmayan bu “zafer”in şimdi büyük bir filmini de çekerler... Şarkılarını da söylerler..
TSK kendisine verilen görevi yerine getirdi.. silahlı çatışmaya gitmedi, bir mezarlığı taşımaya-yıkmaya ve geri dönmeye gitti. TSK’ya saldırı olasılıkları, PYD ve IŞİD ile yapılan temaslarda zaten sıfırlanmıştı. Çevrede bu güce saldıracak bir askeri güç zaten yoktu.
Diyorum ki, iktidar Meclis’teki muhalefet partilerini bilgilendirseydi, IŞİD’in oyununu boşa çıkartırız, bu milli konuda desteğinizi istiyoruz, ortak operasyon olsun deseydi... Tartışma olabilirdi ama sanırım eveti alırdı. Adamlar paylaşımın ve ortaklaşmanın p ve o’sundan bihaber oldukları için, operasyondan tarihi zafer çıkartmaya kalkışınca da, olay doğal siyasi kapışma zeminine oturdu.
Kimse muhalefeti, ecdat toprağı polemiği yapmakla suçlamasın. Birisi tarihe şanlı sayfa ekledik aburcuburluğu gösterirse, herkes de, ne o, şanlı ve güçlü ordunla, IŞİD’e karşı bir türbeyi, 10 dönümlük vatan toprağını korumaktan mı korktun der.
Ve akıllara, İngiltere’nin binlerce km uzaklıktaki Falkland adalarını korumak için savaş gemilerini göndermesi gelir... Şüphesiz, orada olmamızın nedeni, “türbe”dir. Dersiniz ki, ha orada olmuş ha sınıra 200 metre mesafede. Baktığınızda “no problem” gibi. Ama meselenin öbür yüzünde, 10 dönümü “bulunduğu yerde” koruyamama endişesinin dışa vurması var.
Operasyon kararı,
a) anlaşmalarla tamamen senin olan toprağını IŞİD’a karşı koruyamama endişesi, b) IŞİD’ın muhtemel tehdit ve şantajını kabul etme, c) IŞİD’le asla karşı karşıya gelmeme politikasının sonucu, d) IŞİD ile belki de bilmediğimiz bir anlaşma gereği, e) iktidarın Rojava Kürt bölgesinde bulunmayı gelecek için daha “stratejik” görmesi gibi gizli nedenlere bağlanabilir.
Türkiye IŞİD’in çiftliği gibi
Bunlara şu da eklenebilir:
IŞİD Türkiye’yi, çok geniş bir cephe gerisi lojistik yer, savaşçı sığınağı ve örgütlenme aracı olarak kullanıyor. Burada varlar, saldırma olasıkları büyük. Devletin bu örgütü ne kadar gözetim altında tutuyor bilinmiyor, dahası ipin ucu hiç elinde değil gibi.
RTE-Davutoğlu’nun, Esad’a ve daha sonra da Suriye Kürtlerine karşı IŞİD desteği ve koruması, örgütün ülkemizi bir faaliyet alanına dönüştürmesile sonuçlandı.
Bu nedenle, yukarıdakilere bir f) maddesi rahatça ekleyebiliriz ve Ankara’nın IŞİD’le çatışma olasılığını en aza indirerek, Türkiye’de terör faaliyetlerinde bulunmasını da bu yolla denetim altına almak istemiştir. Ama karşınızdaki örgütün sadece kendi çıkarları vardır, bu çıkarlar neyi emrederse, Türkiye ve daha başka ülkelerde gereğini yaparlar..
1500 “Amerikan” savaşçısı
Operasyonun bir de uluslararası hukuk boyutu var. Suriye, operasyonu bir savaş nedeni saydı. Uluslararası devletler hukuku şüphesiz ki ayaklar altına alındı. Suriye’de kimin eli ayağı yok ki, bu, karşılıklı görüşmelerle zaman içinde halledilir deseniz bile, hiç de öyle değil, çünkü Türkiye Esad/Suriye’ye karşı (adeta) savaş halinde.
Türkiye-ABD, 1500 muhalif askerin savaşçı olarak yetiştirilmesi için bir anlaşma imzaladı. Bu bile başlı başına bir savaş ilanıdır. Anlaşmanın hiç bir unsuru belli değil. ABD “IŞİD’e karşı savaşacaklar” dese bile, bu savaşçı grubun Esad aleyhtarı yönünü unutmayın.
ABD büyük bir olasılıkla bu gücü zaman içinde büyüterek ileride Şam hükümetine karşı iktidar, ortaklık, toprak pazarlığı konusu yapması güçlü bir olasılıktır. Hatta, iç savaş kışkırtıcılığının taa başında gündeme getirilen Suriye’nin üçe bölünmesi olasılığı da yabana atılmaz.
ABD planlarının, Suriye’deki Kürt bölgesinin, imkansız görünse bile, Akdeniz’e ulaşmasını öngördüğü iddiasını düşünürsek..
Halkın büyük trajedisinden menfaat çıkarmak
Ankara ve yandaşları “bize, Suriye’ye girecek savaş çıkartacak diyorlardı, şimdi ise Suriye’den kaçmakla suçluyorlar” dedikodusuna sarıldı. HDP, PKK, PYD yandaşları da, TSK açıkça Suriye Kürtlerinin koruması altında bu operasyonu yaptı, bu açıkça işbirliğidir, yeni bir dönem başlamıştır dedi. Bu iddiaların muhatabı Hükümet ve TSK’dır.
Savaş kim ister! Başından beri Esad’a karşı yürütülen bütün kirli operasyonlara karşı çıktık..
Meşru iktidarları iç savaşlar çıkartarak yıkarsanız, olacağı Libya’dır, Suriye’dir ve milyonlarca halkın katli, perişan olmasıdır. Bu acıyı içlerinde yaşamayan, savaşa “pay-kazanç kapma” olarak bakan katliamın perde gerisindeki açık-gizli sorumluları, savaşın nimetlerinden bahseder.
Mesela hâlâ “Esad yıkılmalıdır” der.. İç savaşın, IŞİD’i doğurmasına ne yapalım normaldir diye bakar. Bir de tabii Kürt kazancını ölçer biçer. Ama bütün bu hesaplar, mahvolan topyekün halkın sırtından yapılır.
Sorular: Suriye’de politika değişikliği?
Peki iktidar Suriye politikasını değiştirir mi? Bugün şikayet ettiği bütün sonuçlarda, Suriye politikasının büyük sorumluluğu olduğunu görür mü? Biz ne yaptık, diye bir başka açılım düşünür mü? Bölgede istikrarın sağlanmasına ağırlığını koyma cesaretini gösterir mi?
Türkiye’nin bölgede ağırlığı olabilmesinin tek yolunun bu olduğunu, onlara söyleyen birileri var mı? ABD ile Suriye’yi daha da parçalayıp yokedecek yeni entrikalara hayır der mi?
Keşke ama hayır! Ben iktidarı boynunu kasabın bıçağı altına gönüllü olarak yatırdığını görüyorum sadece. Umarım yanılırım.

Not: Perşembe yazım, RTE anayasası olasılığı var mı ve mağduriyet tutar mı, üzerine olacak..
--24 Şubat 2015 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder