Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

26 Kasım 2013 Salı

Dershaneler Neye Yarıyor?

Dershaneler, tamam, herkesin söylediği sıradan bir şey. Bunu duydukça gülüyorum: Eğitim sisteminin bir sonucudur, ürünüdür.
Ne yapalım yani? Eğitim sisteminin bir sonucu olmak, onları kabul etmek gibi bir zorunluluk mu dayatır!? Şunu demek istiyorlar: Eğitim sistemi düzelmedikçe, dershaneleri de kaldırmaya kalkışmak mümkün değil.
Ben farklı düşünüyorum: Dershaneler eğitim sisteminin bir sonucu değil. Bu, herkesin diline yapışmış, yanlış bir söylem. Her şeyi en basitinden yeniden ele alalım da artık tartışma doğru zeminde sürsün:
Eğitim sisteminde öğrenciler yetersiz eğitim aldıkları için dershanelere gidiyor değiller (burada tartışılan eğitimin kalitesi değil)

İlköğretimden sonra gidecekleri, adı iyiye, kaliteliye çıkmış ortaokul ve liselerin alabilecekleri öğrenci sayısı sınırlı... Aynı şekilde, liseyi bitirenlerin de gidebilecekleri üniversite kontenjanları da sınırlı.Yani, üniversiteleri temel alıp söylersek, 2012’de ÖSYM sınavına 1.451.000 öğrenci üniversiteye gitmek için sınava girdi. Bunlardan 1.171.000 kişi sınavı kazandı.
Yani üniversite kontenjanı kadar kazanan oldu ve yerleştirildiler. Dolayısıyla 280 bin öğrenci üniversiteye giremedi. Çünkü üniversitelerde yer yok, eğer 1451 kontenjan olsaydı hepsi kazanmış olacaktı.
Açıkta kalan öğrenci sayısı yıldan yıla azalıyor. Çünkü iktidar, üniversitelerin kapasitesini aşan miktarda öğrenci alımını zorluyor, ikincisi yeni üniversite kuruluşlarını muazzam hızlandırıyor. Bu iki politika ile açıkta kalanların sayısı hızla eritiliyor. Ama kalite muazzam düşüyor. Herkes üniversite diplomalı, ama diplomaların çoğunluğu kalite olarak lise diplomasına denk!

Ortalama bir Türk üniversitesinden mezun olan öğrenci ile, örneğin ortalama bir Alman üniversitesinden mezun olan öğrenciyi, bilgi ve beceri açısından karşılaştıramazsınız..
ÖSYM’nin temel görevi, 2012’de, 280 bin kişiyi elemekti.
Örneğin beş yıl önce belki de 600 bin kişiyi elemek amacıyla ÖSYM sınavı yapılıyordu.
ÖSYM, öğrencileri 1’den 1.171.000’e kadar sıraya (kuyruğa) sokuyor. Onları, tercihlerine ve aldıkları puanlara göre üniversitelere yerleştiriyor...
İşte, bütün mesele, a) 1,171.000 kişilik kuyrukta yer kapabilmek, b) ve daha iyi ve istenilen kaliteli üniversitelere, bölümlere yerleşebilmek... Bunun için büyük bir savaş veriliyor.
***
İşte bu noktada dershaneler devreye giriyor. Dershaneler, öğrencilere iyi bir puan almanın test antrenmanını yaptıran yerler.

Dershaneler, liseden gelen öğrenciler arasında yeni bir sıralama yapar. Eğer öğrenciler lise bilgileriyle ÖSYM sınavına girselerdi, kazanan diyelim ki yüzde 50’sinin isimleri ve sırası farklı olurdu. Belki kaybeden 280 bin kişinin bir kısmı kazanan olurdu. Dershaneler ısrarlı bir test çözme yöntemiyle bu sıralamada etkili oluyor.
Liseyi aksatmadan ve iyi çalışarak bitiren öğrenciler, iyi liselerde eğitim görenlerin pek çoğu, dershaneye bile gitmeden iyi yerleri kazanabiliyor. Ama rekabet büyük olduğu için onlar da dershanelere giderek şanslarını arttırmak istiyor.
Yani, dershaneler eğitim sisteminin bir sonucudur, söyleminin aslı astarı, kontenjan azlığıdır! Herkes yerleştirilebilseydi, bu kez de kimin nereyi kazanacağı gündemde olacaktı, merkezi sınav hep bunu dayatır.
Avrupa ülkeleri bu sorunu, siyasetten arınmış, özerk, adam gibi adam akademik yönetimlerin varlığı ile çözüyor! Bizde her şey tepeden tırnağa kokmuş durumda. ÖSYM’den, merkezi sınavdan, üniversite yönetimlerine ve akademik kadroların belirlenmesi ve atanmasına kadar…
Mesela kendi öğrencini seç desen üniversitelere, yönetimler gerçekten te “kendi öğrencisini” seçer! Yani “akademik çürüme” bile diyemeyeceğim bir durum, aslında tam siyasi çürümenin üniversitelere yansıması var..
***
Eğitimde fırsat eşitliği koca bir sıfırdır ülkemizde. Eğitim kalitesinde, bölgelerarası derin farkların yanı sıra, aynı kentteki okullar arasında da derin farklar var.
Öğrenciler, genellikle, yoksul, orta halli ve zengin ailelerin imkânları ve okulların verdikleri eğitimin kalitesi doğrultusunda üniversitelere yerleşebiliyor.
Dershaneciler diyor ki, eşitlik sağlıyoruz. Bu söylemde gerçeğin sadece küçük bir kısmı var. Şüphesiz pek çok öğrenci, dershanelerde daha şanslı bir konuma yükseliyordur.
Ama dershaneler de paralı yerler, yılda 5-6 bin liraya kadar ücret ödüyorsunuz. Üniversiteye girinceye kadar hayatlarının bir kısmı dershanede geçen öğrencileri hesap ederseniz, bu rakam 30 bin liraya kadar yükselir. Tabii dershanenin de öğretmenin de iyisi kötüsü var, yani pahalısı ucuzu... Açık ki çok parayı ödeyenin şansı daha yükseliyor! Fırsat eşitliği, yine paraya göre sıralanıyor!
Bu açıdan dershaneler, parayla yeni bir sıralama yapıyor, hepsi bu!
TÜİK verilerine göre, yoksulluk sınırında olan 16 milyon yurttaş var! İşsiz sayısı resmi 3 milyon, gayri resmi 5-6 milyon.
Türkiye, gelirler arası uçurumun, eşitsizliğin yüksek olduğu bir ülke. Eşitsizliği ölçen Gini Katsayı 0,402 gibi, OECD ülkeleri arasında en yüksek ülkelerden biriyiz. En düşük yüzde 20 gelirler grubundaki insanlarla, en yüksek yüzde 20 gelir grubu arasında fark 8 kat.
Dershaneler kapatılmalı. Bütün öğrencilere, ek ders fırsatları okullarda yaratılmalı. Dershane öğretmenleri de buralarda kadrolu olarak iş koşulmalı... Onlar, en iyi öğretme/öğrenme yöntemleri üzerinde de çalışmalı.. Kalite yükseltme kadroları!

Dershane ve okullar cemaatin kaynakları olmaktan kurtulmalı. Eğitim yerlerinin hepsi tüm Türkiye’nin temel insan yetiştirme kaynaklarıdır. Siyasi ve dini amaçlarla kullanılamaz
25 Kasım 2013 Pazartesi / Bilim ve Siyaset / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder