Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

3 Nisan 2012 Salı

Beyinleri Özgürleştirmek; Kılıç: Kurtarma Hamlesi


Bugün de “Ergenekon(culuk)” üzerine yazacağım.. ama önce basın özgürlüğü üzerine bir kaç sözüm var.
Can Dündar değerli bir isimdir ve özgürlüklerden yanadır. Bu özelliği nedeniyle de, medya üzerindeki ağır siyasi tahakkümce, örneğin NTV’deki güzel ve başarılı haberciliğinden dışlanmıştır.. Bugün habercilik, bu iktidarın hoşuna gidecek bir çerçeve içinde geçerlidir... İşte Hürriyet, iktidarın hoşuna gitmeyen iki yazarını daha tasfiye etti: Özdemir İnce, Rahmi Turan..
Yönetici gazeteci arkadaşlarımız alınmasın.. Bu konuyu açıklığıyla böyle yazmak, aslında onlara destek içindir. Bizim henüz yazma özgürlüğümüz var. Normal koşullarda, tabii ki yazarlar eskiyebilir ve değişebilir.. konuya “yazar hakları” olarak hiç yaklaşmam! Yazarlık başka bir olgudur.
Bugün patronlar, iktidarın her iki kanadının da, (iktidar ve Cemaat) medya üzerindeki baskılarının ne süre, ne derece süreceği konusunda önlerini göremiyor. Bu nedenle “önlem alıyor” olabilir.
Aslında, basın özgürlüğüne yönelik siyasi baskılara dünyada tepkiler yoğunlaşıyor ve iktidarın daha çok baskı yapma isteği veya olanağı kalmıyor. AB’den itiraz sesleri daha yüksek çıkıyor. Financial Times, ilk kez, “Erdoğan’ın daha gaddarca yönetimi” başlığı atıyor!
Erdoğan’ın karizması çiziliyor durmadan! Bu gidişat, “kamuoyuna” önem veren bir politikacı için, kabul edilebilir değil. Sırtındaki küfedeki yumurtalardan geride ne kaldı, bilmiyorum.. Ama zaman özgürlüklerden yana işleyecektir! Medya patronları bunu görmeli... Ama “al gülüm ver gülüm”e girdilerse, bilemem. Kaybederler, ellerinde zoraki satın alınan gazeteler kalır..
Özgür ortam, herkesi ayakta tutar. Baskıcı ortam ise herşeyi yıkar süpürür.. Muktedirler başta olmak üzere!
***
Biz, “tutuklu gazeteciler”e odaklandık. Hayır, bunun doğruluğunu tartışmıyorum.. Onlar serbest bırakılınca ne yapacağımızı düşünüyorum..
Bu nedenle, tutuklu medya söylemine ağırlıkla geçmeliyiz. Tutuklu olan basındır, dolayısıyla basın emekçileridir, yazarlarıdır, dahası medya patronlarıdır! Patronların da basın özgürlüğünü savunmak zorundayız!
Kim söylediydi, “dışarıdaki tutuklu gazeteciler” terimini.
Medya tutuklu” durumunda. Tutuklu gazeteciler ise, bu durumun dışa vuran bir yönüdür sadece! Olaya bütün olarak bakalım! Medya tutukluysa, biz zaten özgür değiliz!
***
Gelelim dün “Ergenekon” açısından yaklaştığım Can Dündar’ın yazısına..
Derim ki, öncelikle, bütün konulara yaklaşım için, Kafaları özgür kılalım; olanı görmek, bu özgürlüğün bir nolu ilkesidir!
Evet, olanı görmeye çalışmak.. Bu en “temel bilimsel yaklaşım”dır.
Olanı görmek için, ideolojik bakışa ihtiyacımız yoktur. Tavıra da! Siyasi farklılıklara da! Bütün bunlar, olanı “yorumlamak’ için gerekli olabilir.
Ama “olgu”yu (olanı) görmeden, hangi bakıştan olursa olsun, yapacağımız yorum baştan yanlıştır, bizim zararımıza işler..
Silivri’de ergenekon yargılanıyor” yanlıştır. Silivri’de iktidar ortakları, düşmanlarını tasfiye ediyor. Doğru akıl, Balyozda tek bir delil göremiyor. Ergenekon davası mı, darbe teşebbüsünde bulunan general varsa yargıla..
Erol Manisalı ile sohbet ediyoruz. Evinde, Cumhuriyet gazetesi için planladığımız halka açık bir konferans ile ilgili düşünce notlarını buluyorlar.. Savcı beyler, bunları darbe planı delili olarak dosyaya koyuyor ve Manisalı’yı içeri atıyor..
Manisalı’yı içeride öldürmeye teşebbüs ediyor!
Ergenekon davası, böyle olaylardan örülmüştür! Balbay’ın neden içeride olduğunu sorgulamıyor, Şık ve Şener’i savunanlar? Ece, Banu ve diğerleri.. Nedim ve Ahmet, neredesiniz?
Yanlış mevzilerimizi terkedelim, haksızlığa karşı çıkacaksak, adaleti ve özgürlükleri savunacaksak, bu bir tanedir, iki tane, üç tane ve farklı değildir..
Eğer birden fazla adalet ve özgürlük varsa, o zaman, bu iktidarın da adalet ve özgürlük anlayışını kabul edin lütfen!
Özgürce, olanı görelim... O neyse, o!

HAŞİM KILIÇ’IN KONUŞMASI:
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç önemli bir konuşma yaptı... Anayasa Mahkemesi, en yüksek yargıdır.. Tepeden baktığında, adaletin ne kadar batık olduğu görülüyor demek ki.. İşte! Berrak bir ses ve saptama!
Haşim Kılıç, olanı gördü, işte neyse, o!
Bu konuşmanın salt Kılıç’ın düşüncelerini yansıtmadığını bilelim. Kılıç, yargının, adaletin nasıl çöktüğünü saptıyor.
Çöken bir adalet-yargı sisteminde, ne Kılıç’a ve arkadaşlarına, yani Anayasa Mahkemesi’ne, ne yüksek yargıya, mahkemelere ihtiyaç vardır!
Bu açıdan, bu konuşma, bir kurtarma girişimidir, hamlesidir..
Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi, bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz..”. Kılıç, vicdan birliği dedi, yargının topluma sunduğu tek ürün adalettir dedi, hukuk haksızlığı kavramını kullandı, yargıçların vicdanları üzerindeki işgallerin (ideolojik, siyasi psikolojik, korku) kalkması gerektiğine işaret etti.
Tam zamanında, adaletin, vicdanların, bataklığa yüzde 90 gömüldüğü bir sırada, bir kurtarma alarmı…
Bir umut mu bu?
--3 Nisan 2012 Salı / Bilim ve Siyaset-Cumhuriyet

1 yorum:

  1. Merhaba,
    7 - 8 Nisan'da Kuşadası'nda bir çalıştayımız olacak ÇYDD Kuşadası şubesi olarak ve tüm Ege ÇYDD şubeleri katılacak bu toplantıya. Tartışacağımız konu başlıklarından birisi ulusal değerlerimiz ve yozlaşma, ulus, ulus bilinci vs. Bu çalıştay için de geçen cumartesi İzmir'de bir çalıştay oldu ve bu çalıştayda sizin Ulus Yıkıcılığı Zamanları isimli kitabınızı okumamızı önerdiler. Yarın gidip bakacağım kitapçılara. Aslında burada D&R var büyük kitapçı olarak sadece. Bilmiyorum orada bulabilir miyim? Bulamazsam eğer yardımcı olur musunuz diye soracaktım ben. (Biraz karmaşık anlatmış olabilirim. Kusuruma bakmayın n'olur. )

    YanıtlaSil