Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

20 Eylül 2017 Çarşamba

Batı Cephesi’nden kopuş dünyada deprem yaratır

Batı cephesinde yeni bir şey var.”

Rus S-400 füzelerini satın alır mıyız, henüz tam kesin değil. Biliyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tür önemli konuları “güçlü dış politik araç” olarak kullanıyor, kullanmayı seviyor. Savunma füze sistemi satın almada daha önce Çin ile de “imza aşamasına” gelinmişti. Neden imzalanmadı, yetersiz mi bulundu bilinmez.
Ama Orta Doğu’nun stratejik durumu ve Rusya ile çok yönlü işbirliğinin hayati önemi (ne yazık ki bunu görmeyen ve Rus uçağını düşürerek dış politikaya at gözlüğü ile bakılan bir iktidar yapısı var -dı-), Rus sistemini satın almayı gündeme soktu.
Batılı devlet adamlarının ve kurumsal yönetimlerin bu konuda görüşlerine bakıyorum, bazıları “Türkiye bunu yapmaz, Rus füzelerini bize karşı pazarlık konusu yapıyor” görüşünde. Tabii bunda hak payı olabilir.
Ankara “beni olduğum gibi kabul edeceksiniz, AB’ye de böyle alacaksınız, iç politikada ne yaptığım sizleri ilgilendirmeyecek, yoksa koparım ittifaktan..” diyor bir yandan. Batının, PKK’yı kucağında tutması, Suriye’de de benzer tutumu ve üstelik onları silahla beslemesi de “müttefikliğe sığmaz” görüşünde Ankara. Ki doğrudur. Batı ve NATO sözde “çok önemli” müttefikiyle, çok önemli bir konuda ayrı cephelere düştü.

Tarihsel ağır miras
Bunun tarihsel kökleri var. Türkiye NATO- Batı’nın ‘Komünist Rusya’ya karşı” ileri karakoluydu. Türkiye’nin en büyük hatası, NATO’ya girmek için çırpınmasıydı ve başımıza hangi belalar geldiyse, bugünkü iktidarın bile işbaşına gelmesinin ardında, NATO ile baltayı Türkiye’nin kalbine vurmamız yatıyor.
Cumhuriyet ile temelleri atılan, kendi öz güçleriyle çok yönlü büyük kalkınma hamlesini bitirdik.
Ordu darbeleri de ABD ve NATO’ya olan bu derin bağlılıkların ürünüydü. Demokrasinin kurulamamış olması da. Bugünkü bağımlı ekonomik yapı da. Ordu tam Amerikancıydı ve Pentagon’un denetimi altındaydı. Gladyo falan.. hepsi.
Baş belası rezil politik tercih, bir yıldız gibi parlayan yeni Cumhuriyetin gelişimini kesti. Bir savaş, darbe ülkesi olduk (15 Temmuz dahil!).
Geldiğimiz nokta, bataklık, savaş, parçalanma, cehalet içinde yüzen İslam dünyası ile aramızdaki büyük mesafenin ve ayrışmanın giderek ortadan kaybolmasıdır. Kafasındaki “fikri sabit”i ülkeye uydurmak için kararlı olan bir siyasi lider var. Bu fikri sabit, asla

180 derece değişim olur mu?

Türkiye Batı Cephesi’nden kopar mı? Aslında bunun siyasi ve askeri koşullarında olgunlaşmalar var. Böyle bir olayın veya tehdidin gerçekleşebileceğinin, siyasetin gündemine sokuluyor olması bile önemlidir.
Böyle bir kopuş gerçekleşirse, dünyada stratejik bir deprem yaratacağı kesindir. Böyle bir değişim olabilir mi?
Türkiye’nin nitelikli ekonomi alış verişleri Batı ile.
Ayrıca küresel dünyanın karmaşık ilişkileri, böyle kesin cepheleşme ve saflaşmaya izin vermiyor.
Mesela “düşman” Çin ile ABD ve Batı’nın çok yönlü ilişkileri. AB’nin Ruszya ile daha farklı politikaları...
Türkiye ise 70 yılın politik cenderesinin içinde Batı’nın. Ayrıca sorunları içinde savaşan, kamplaşmış yapıya sahip. Kırılganlığı her açıdan fazla. Hukuk, insan hak ve özgürlükler, demokrasi ve gibi evrensel değerleriyle dünya karşısında kendi haklılığını var edebilmekten çok uzak.
 Fakat, iç sorunları dış politikaya alet etmeyen, Batı ile cepheleşmeyen, sorunlarını ağırlaştırma değil çözme doğrultusunda ilerleyen bir ülkenin, dışarıda manevra yeteneği son derecek artar ve bağımsız polıtikasıyla fakat birlikte ayakta kalma olasılığı artar.

Böyle bir şansımız var mı? Farkındayım aptal aptal sorular soruyorum.
19 Eylül 2017 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder