Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

22 Şubat 2011 Salı

İç Düşman, Ordu, Demokrasi, Medya

Otoriter, sürekli iktidar hırsı içinde olan büyük seçici liderlerin varolduğu bizim gibi ülkelerde, en büyük düşman içtedir! İktidarlar, iç düşmanla savaşır! (Zaten dışarıda sadece muhtemel düşmanlar vardır.)
Türkiye gibi siyasi rejimlerde iktidarlar, kendilerini bir şekilde tehdit eden “iç düşman”a karşı “zırhlanır”lar ve savaşırlar.. Özellikle demokrasinin yerleşemediği ülkelerde, “savaş”, iktidarla “iç düşman” arasında geçer.
Hele mutlaklaşmak iktidar güçleri, ülkeyi karpuz gibi böler, “iç düşmanı” durmadan baskılar.
Fay kırıkları derinleşir. Ülke kamplaşır. Millet, aynı dili konuşmaz; birbirini yoketmek üzerine bir şiddet politikası, dili, eylemi gelişir!
Bugün AKP+Cemat+ besleme medya ve aydınları bir yanda.. Tasfiye edilecek muhalefet öte yanda.. ve Kürtler de üçüncü bir taraf olarak, “savaş cepheleri” durumundadır...
Şüphesiz, bugünkü koşullar, Türkiye için yeni değildir! Geçmişi vardır, örneğin geçmişte bu iç düşman ve iç şiddetin bir yanıydı Ordu! Bugün öte yanıdır!
Bugünü geçmişten ayıran, şiddetin bütün muhalefete yönelmesidir ve tasfiye amaçlıdır!
Tasfiyenin sadece Ordu’yu hedef aldığını sanmayın, okun hedefinde başta CHP vardır! CHP’nin çevresinde “mıntıka temizliği”ni seyrediyoruz!
CHP ile Ordu’nun, hiç ilişkisi olmamasına rağmen, böylesine özdeşleştirilmesinin ana nedeni, rakip sivil siyasetin, CHP’nin de tasfiye edilmesi dileği ve uygulamasıdır.
Kılıçdaroğlu, haklıdır!
Demokratik hiç bir ülkede böyle bir şey yaşayamazsınız. Avrupa’ya bakınız. Partiler gerçekten ülke yönetim araçlarıdır, birbirlerini ve demokrasiyi yoketme aracı değillerdir!
Demokrasi bir tanedir, kurumsallaşmıştır; ya demokrasi ile yönetilirsiniz, ya da ülkemizdeki gibi, kendilerine “hijyenik bir ülke” yaratmayı hedefleyen melez bir rejimle..
İktidar, iç düşmana karşı (ki bu kendisine karşı çıkacak herkestir), polisi inanılmaz ölçülerde zırhlandırmaktadır.
“İç düşman” ağırlıklı politik rota: Bütün benzeri iktidarların izlediği budur! Türkiye’de iktidar bu rotd ilerliyor, Ordu’yu safdışı bırakırken, polisi gücünü 220 bine çıkarıyor ve üstüne üstlük, emniyete askeri ağır silahlar ithal etme yetkisi veriyor!
Polis nedir? “İç güvenlik aracı”. Özetle iktidarı korumaya yönelik, iktidarın kullanacağı bir güç.
Polis, “iç düşman”a karşı, gerektiğinde askeri silah bile kullanma iznine sahiptir!
***
“POLİS ORDUYU TUTUKLADI” Bir  sohbette, olan biten en veciz ve yalın biçimiyle dile geldi: “Polis, Orduyu tutukladı”.. OdaTV’yi mi tutuklayamayacak!.. Bunu genişletip, aslında Fethullah ve cemaatinin, iktidarla birlikte, Ordu’yu tutukladığını söyleyebilirsiniz. Evet, “Ordu tutuklanmıştır”!
“Onlar, bu duruma nasıl, yakın geçmişte hangi hatalarıyla düştüklerinin hesabını kitabını yapsınlar,” demenin zamanı değil, çünkü bugün büyük haksızlığa ve komploya uğramış kurumdur Ordu. Haklı oldukları bütün noktalarda, bütün hukuksuzluklara karşı onları savunmak; bugün ancak demokratların işi, görevi olabilir, geçmişte büyük acılar çekmiş olsalar da!
Ayrıca “Ordu’nun tutuklanması”, AKP’nin ülkeyi götürmek istediği “ileri demokrasi”, diğer gerçek tanımıyla ileri otoriter/diktatörlük için, engellerin temizlenmesi demektir.
Bugünkü Ordu, darbe yapacak değil, ancak varlığıyla demokrasinin korunmasına hizmet edecek bir ordu olabilir! Gerçekleştirilen büyük komplonun ardında, İslami siyasal bir “parlamenter!” diktatörlüğün önündeki büyük engellerin temizlenmesi işlemleri sürdürülmektedir.
***
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE EN İLERİ Amerikan büyükelçisi Ricciardone’nun basın özgürlüğüne büyük önem verdiklerini açıklaması üzerine, İçişleri Bakanı Atalay, propaganda şefi Hüseyin Çelik’i bile önceledi:
Türkiye, dünyanın diğer demokratik ülkelerinde olmadığı kadar basın özgürlüğünün olduğu bir ülke. Türkiye’de basın özgürlüğü, en ileri demokratik ülkelerinkinden daha ileri bir seviyede.”(17 Şubat)
İnsanın büyük dilini yutarak dilsiz kalacağı bir an varsa, o da budur belki de! Tabii, bu reddiyenin durmadan tekrar edilmesi gerekir ki, toplumda doğru olduğu algılaması yaratılsın! Erdoğan, bakın ne dedi (18 Şubat):
Bugün serbestçe, özgürce, bağımsız şekilde medyanın yayınlarını sürdürdüğü bir Türkiye var. Bizim 8 yıl boyunca müdahale ettiğimiz, üzerinde baskı kurduğumuz, kısıtladığımız, sesini kıstığımız tek bir yayın organı yok. Zaten olmaz da olamaz da. Yasalarımız zaten buna müsaade etmez, böyle bir şey yok.
Gerçeklik perdesinin tamamen yırtıldığı andayız. Hani göz içine baka baka denir ya... Yooo hayır. Bu ülkede yaşanmakta olanların tam bir inkârı ve iktidarın propagandada kendini aşmış halidir. Tarihseldir, yeni değildir, yakın tarihimiz sayısız örnekleriyle doludur.
Ve, yukarıdaki analizi tamamlamaktadır.
--21 Şubat 2011 /Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder