Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

18 Haziran 2014 Çarşamba

Hukuk Okumak İçin de Önceden Bir Üniversite Bitireceksiniz...

CBT Gündem, Sayı 1421, 13 Haziran 2014


Geçen hafta Kanada’da tıp eğitimi üzerine yazdığım nota katkılar geldi. Okurlar, Kuzey Amerika’da (ABD ve Kanada) hukuk eğitimine başlayabilmek için de önceden bir üniversite bitirme zorunluluğunu anımsattılar. Akın Oyat, ABD’de hukuk eğitimine verilen önemle, orada Başkanlık sisteminın işleyişi arasında da bağlantı kuruyor:
Başkanlık Sistemi’nin –elbette ki diğer bazı etmenlerin yanı sıra- niçin dünyada yalnızca ABD’de işlediğini ve kimi ülkelerde Diktatörlüğe dönüştüğünü biraz da ABD’deki hukuk sistemine bağlıyorum... Bu konuya Sn. Ortaylı da, Cumhuriyetin İlk Yüzyılı 1923-2013 adlı kitabında değinmektedir... ABD Başkanını görevde iken sorgulayabilen hukuk sistemi ile eski bir cumhurbaşkanımızın sayın eşini tanıklık için bile mahkemeye getiremeyen hukuk sistemimizi karşılaştırırsak..”
Bir üniversite bitirdikten sonra hukuk ve tıp okuyanların niteliğini tartışmamız gerekmez.. Hukuk, demokratik parlamenter sistemin, anayasal sistemin işleyişinin temel dayanağıdır. Hukuk, tarafsız, yasalara ve anayasaya bağlı olarak varsa, parlamenter sistem de vardır.
Eğer hukuk ülkemizde olduğu gibi, siyasi iktidarı, RTE ve adamlarını korumak için yenien biçimlendiriliyor ve iktidarın muhalefete karşı sopası ve yasa dışı uygulamalarının aklayıcı nitelikte ise, orada sadece keyfi yönetimler ve diktalar yaşar. RTE’nin Başkanlık Sistemi rüyası, aslında diktatörlük kurma isteğiyle eşanlamlıdır. Ben zaten bu kişi ülkemizde fiilen ve keyfi olarak başkanlık/ dikta sistemi uyguluyor, görüşündeyim. Şimdi ise bu yönetimini yasal bir çerçeveye oturtmak istemektedir.
Ama bugünkü Anayasa varolduğu sürece, fiilen AKP’yi yönetmek, fiilen hükümeti kurmak ve yönetmek isteği ve kurgusu, her zaman Anayasa’ya karşı olacaktır.. Ülkemizde genellikle hukukun zayıflığı ve hukuk/adalet sisteminin ötedenberi siyasal iktidarlarca kullanılması, demokrasinin yerleşememesinde en büyük engeldir. Ayrıca bir de bizim hukuk eğitiminin kalitesini düşünün. Hukuk eğitiminden önce öğrencinin şimdilik en az iki yıllık bir yüksek öğrenim almasıyla başlamalıyız belki de.. Tabii, yargıyı- adalet sistemini siyasi iktidarların tasallutundan kurtarmak da en önemli görev olarak Türkiye’nin önünde duruyor..
***
Gelelim diğer notlara.. Ayhan Ulubelen: Tıp eğitimi herhangi bir fen fakültesini bitirdikten sonra 4 yıl sürer, ihtisas da sanırım branşına bağlı olarak 4 yıldır. Doktorlar çalışmaya başlayınca gerçekten muhteşem paralar kazanırlar, en gözde meslektir. Ayda 37 bin dolar kazanan tanıdığım doktor var. Ülkemizde de tıp eğitimi zorludur, ama biz hem halk hem de devlet olarak doktorlarımızın sadece çalışmalarını isteriz, günde 50-100 hasta bakmaları, hastaların her türlü hakaretlerine katlanmaları, oradan oraya sürülüp durmaları çok doğaldır. Keşke dergi ya da Cumhuriyet gazetesi doktorların çalışma hayatını anlatan bir yazı dizisi başlatsa…
Gökhan Alpaslan: Kuzey Amerika'da tıp fakültesine girmeden önce liseden sonra 2 ila 4 yıl arasında değişen, genellikle 4 yıl süren "Premed" adı verilen bir eğitimden sonra tıp fakültesi eğitimi alınır. Premed eğitimi ülkedeki pek çok "College"de verilmektedir. Burada öğrenci biyokimya, biyoloji, biyofizik gibi temel tıp bilimleri derslerini okuduktan sonra tıp fakültelerinin giriş koşullarını sağlıyorsa tıp fakültesine kabul edilir...

PİRİNÇ YA DA BUĞDAY: DOĞU YA DA BATI HAKKINDA

Geçen haftaki Gündem’de Bozkurt Güvenç’in değinisine, Ethem Alpaydın bir notla yanıt veriyor:
“Sayın Bozkurt Güvenç'e 6 Haziran 2014 tarihli CBT'de yayımlanan mektubu ve özellikle bu mektuptaki farklı kaynaklar için teşekkür ederim. Sayın Güvenç, “büyük akarsulardan yoksun ve henüz sulamalı tarıma geçmemiş ve çoğunlukla buğdaycı Türk tarımını 'Ortaklaşacı' (çeltikçiler) grubuna yerleştirmekte biraz acele ettiğimi" yazmış. Buna yanıt olarak iki noktayı vurgulamam gerekiyor:
Yazımda (Pirinç ya da Buğday: Doğu ya da Batı, CBT 1418, 23 Mayıs 2014) dediğim gibi, “Bence Talhelm ve meslektaşlarının Çin'de pirinç ekimi için yazdıkları, her ne kadar pirinç değil buğday, arpa vb ekilse de Orta Doğu için de geçerlidir. Önemli olan ekilen ürünün ne olduğu değil tarımın yapılabilmesi için kurulan sosyal düzen olmalıdır.” Nitekim Orta Amerika'da da Aztekler o coğrafyada bu kez mısır ekimi için kanallar açmış, karmaşık sulama yöntemleri geliştirmiş, ve bununla birlikte kralları, soyluları, köleleri, orduları ve dinleriyle ayrı ve bütün bir uygarlık ortaya çıkarmıştır.
Bir başka nokta da şu: Halkların davranış biçimleri o anki yaşam koşulları kadar geçmişte tanık oldukları ve alıştıkları koşullara da bağlıdır. Yazımda Talhelm ve meslektaşlarından şöyle bir alıntı var: "Binlerce yıl pirinç ya da buğday ekmiş kültürler bu pirinç ya da buğday kültürünü taşır ve sabanlarını bıraksalar bile bu kültürü sonraki nesillere geçirirler. Basit söylemek gerekirse pirinç kültürünü miras almak için insanın kendisinin pirinç yetiştirmesi gerekmez."
Türkler de geçmiş bin yıl içinde Orta Asya'dan batıya gelirken önce Maveraünnehir'de, sonra Mezopotamya'da tarım ağırlıklı yaşayan toplumlarla iç içe yaşamıştır---önce Memlukler, sonra Osmanlılar Nil deltasında hüküm sürmüştür. Tarım ağırlıklı yaşayan bu halklarla etkileşirken onların dinleri, alfabeleri ve kısmen dilleri yanında sosyal normlarını ve davranış biçimlerini de almış ve içselleştirmiş olmaları da normaldir. Dolayısıyla ülkemizdeki sosyal davranışları yorumlarken yalnızca şu anki ve yalnızca Anadolu'daki coğrafi koşullarla sınırlı kalmamak ve geçmiş bin yılda kat edilmiş tüm yola ve o yol üstündeki koşullara da bakmak yardımcı olacaktır.”
***
Gelecek Cuma yine görüşmek dileğiyle..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder