Cumhurbaşkanı’nın
ciddi bir “5 Ocak” takıntısı oluştu. Ortalık karışınca, dün hükümeti 5 Ocak’ta
değil ama 19 Ocak’ta kaçak saraya çağırdı. Aman aman, ne konuşma ama!
Başbakan,
biliyorsunuz, Binali Yıldırım’ın,
RTE “5 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na
başkanlık edecek ve bunu iki aylık periyodlarla gerçekleştirecek” sözlerini
yalanlamış ve hükümet yasal/anayasal
olarak icra sorumluluğuna sahiptir, Cumhurbaşkanının bakanlar kuruluna
başkanlık etmesi istisnai bir durumdur, demişti.
Davutoğlu’nun “5 ocak”a reddiyesi
üzerine, RTE ile Davutoğlu arasında şöyle bir konuşma geçmiş olmalı:
RTE: Tamam 5 ocak olmasın gel şunu 12 ocak
yapalım
Davutoğlu: 12 Ocak da erken, Şubata erteleyelim.
RTE: Hayır en geç 19 Ocak olur..
19 Ocak,
anlaşılan RTE’nin “5 Ocak” kararına en yakın tarih. Davutoğlu’na başka neler
söylemiş olabilir? Gel de merak etme, ama Cemaatin gizli kulağının ortalıktan
temizlenmesine hayıflanmak gerekmiyor; biraz hayal etmek o kadar zor değil..
***
RTE’nin
açıklamasında 2 nokta üzerinde
duracağım. Önce şifreleri çözelim sonra bir yanlışı da yıkalım..
İlki “Kimse
Cumhurbaşkanı üzerine vesayet kurmaya kalkmasın”.. Bu sözleri, hükümete
başkanlık edeceğini açıkladığı kısa konuşması içine sıkıştırdı. Kimi kastetti?
Şüphesiz, Cumhurbaşkanı’nın neyi nasıl ne
zaman ve ne yapacağı üzerine söz
söyleme cesaretinde bulunanlara. Bir an durdum ve acaba bana mı söyleniyor diye düşünmeye çalıştım! Üç gündür şifre
çözen yazılarıma yanıt olarak! (şaka tabii!).
Kim bu
“cesur”lar? Sayayım: Davutoğlu, Cemil
Çiçek, Bülent Arınç. Davutoğlu, Bakanlar Kurulu’nun anasayal yetki ve
sorumluluklarını anımsattı. C. Çiçek ve B. Arınç ile birlikte, B. Yıldırım’ı
sıfırladı.
RTE’nin,
onların bu açıklamalarını, cumhurbaşkanının nasıl, ne zaman, ne
yapacağı konusunda kendisine dayatmalarda bulunmak olarak kabul ettiği
açık. Bunu kendisine vesayet olarak kabul ediyor.
Kararları üzerine laf etmek, bu ne cesaret! Dün gözleri altında torbaları
görünce, epey uykusuz kalmış dedim.
Konuşurken sakin olmaya çalışıyordu. Ama kimse
bana vesayet dayatmasın sözlerinin içeriğinde, başlı başına büyük
bir politik şiddet ve cezalandırma saklı olduğunu görmeyen varsa, altını
çizeyim. Bakınız: Ordu.. Medya.. Arkasından Cemaat. Ayrıca bu sözleriyle, özel
siyasi danışmanı Binali Yıldırım’a yapılan “silme” muamelesini ve muhataplarını
da hedef aldığını söylemeliyiz.
Askeri Cunta Şefi gibi
RTE kararlı:
Bakanlar Kurulu’nu sık sık kaçak sarayına çağıracak. Onlara yol gösterecek, neyin
nasıl yapılması gerektiğini söyleyecek, gündemlerine almaları gereken konuları
dikta edecek. Bakanlar Kurulu, başbakan, adeta, oraya atadığı “memurları”dır.
Öyle ki, sanki istediği an hükümeti görevden alabilir ve yerlerine başkalarını
atayabilir! Bir başkanlık sisteminden de öte, adeta bir padişah- askeri cunta
şefi anlayışı açığa çıkıyor.
Gerekli gördüğü
hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etme yetkisi, Askeri Cuntanın hazırlattığı
12 Eylül 1980 Anayasasına, cunta şefi Kenan
Evren için konmuştu. Ama Evren bile bu yetkisini 1-2 kez kullandı.
Anayasa,
RTE’ye, başbakana bakanlara emir ve talimat vermesini öngörmüyor. RTE, mesela
bir bakanı ve başbakanı asla görevden alamaz. Ancak, yeraltı faaliyeti ile
Meclis’de kendisine bağlı milletvekillerine gensoru verdirerek hükümeti
düşürtebilir! Hükümetin kararlarından ve ugyulamalarından ise RTE sorumlu
değildir; icraat ile ilgili yetki ve sorumluluk tamamen hükümete aittir. Ama
Beyfendi, icraatı da ele almak istiyor. Bakanlar arasında bunu “onur meselesi”
yapan çıkar mı bilmiyorum. Ama Davutoğlu, Anayasal hakkını savundu.
Devlet başıyım.. O halde..
Konuşmasındaki
ikinci konu, RTE’nin ben devlet başıyım... sözleridir. Bu
sözleri, kabineye başkanlık etmesinin anayasal hakkı olduğunu söylerken dile
getirdi. Yani Anayasaya göre ben devletin
de başıysam, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek bu açıdan da hakkım, demeye
getirdi.
Yok öyle şey..
Bakanlar Kurulu “devletin bir organı”
değildir, ki ona başkanlık edesin. Bakanlar Kurulu, yani hükümet,
icraatında devletin organlarını kullanır, bunu da bakanlıklar aracılığıyla
yapar. Cumhurbaşkanı, doğrudan devleti, yani organlarını, yani bakanlıklarını
kullanamaz.. Yani “devletin başı” lafı, ona bu hakkı yasal/anayasal vermiyor.
Oralara, anayasal yetkileri çerçevesinde (hükümetle ortak) atamalara ortak
olur.. Devletin başı olması, temsili bir sözdür, “hakiki” değil.
Dolayısıyla devletin başı olması lafı, kendisine,
Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme yetkisi vermiyor.. (Kaldı ki, devleti
doğrudan yönetme hakkı da vermiyor.) Biri bunu RTE’ye anlatsın ve suç
işlemesini engellesin..
Gelelim İşin Bam Teline
Hukuki konumu
bir kenara bırakalım, çünkü RTE tek otorite konumunu sürdürmenin peşinde. Şunu
demek istiyorum:
RTE hükümete başkanlık etme zorundadır.
Etmezse, otoritesi ile Başbakan ve bakanlar arasında bir boşluk doğacaktır.
Siyaset boşluk kaldırmaz! Hükümeti zaptürapt altına almazsa, Başbakan da
bakanlar da RTE’nin otoritesinin dışına kaçabilir, alıp başlarını giderler.. Siyasette, yeni liderlikler doğar. RTE,
Gül’ü tasfiye etmek için saçını başını yolmuşkan, şimdi de Davutoğlu gibi yeni
otoritelerle uğraşmak zorunda kalacak.
Ama başında da
fazla saç kalmadı.. Bu nedenle, işin başında hükümetin iplerini elinde tutmak
zorunda ki tek adamlığını sürdürsün.
RTE hükümete tam zamanında baskınını yaptı, henüz partide ve mecliste ipleri
elinde tutarken..
İkinci 5 Ocak
takıntısı, yolsuzluk ve rüşvet komisyonunun kararı.. Hükümete başkanlık ve
Meclis Komisyonu kararının 5 Ocak’a sabitlenmesini ilahi raslantı diyen mıydı? Hükümet 19 Ocak’ta, merak etmeyin
komisyonun kararı da 5 Ocak’ta %99 hayır! Eğer ara çözümlerde uzlaşma olmazsa.
5 Ocak’ta ben
de Ahmed Leventoğlu’nun Tiyatro Stüdyosu’nda,
Her Yıl Kuşlar Geri Gelir’in Avrupa
yakasında son temsiline gideceğim.. Daha önemli bir randevu!
--30 Aralık 2014 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet