SAYFALAR

17 Ocak 2016 Pazar

“Herşeyi sonra tartışırız, şimdi iktidarı desteklemeliyiz...”

Siz yasaların ve anayasanın tamamen devreden çıkarıldığı bir rejim öneriyorsunuz” diyorum, başıyla tasdik ediyor. “Milli güvenlik her şeyin üzerinde bugün. Batıda bizdeki gibi bir durum olursa, milli güvenlik orada da her şeyin üzerine çıkar, herkes de devleti iktidarı destekler..”
Meselâ  ABD’ye girişte her tarafın aranıyormuş..”
İkiz kuleler yerle bir oldu, ama ABD’de nasıl ilan edilmemiş bir yasadışılık uygulandı bilen yok. Paris’te teröre karşı mücadelede herhangi bir hükümet yasaları askıya alabilir mi.
Ama burası Türkiye abicim, zaten demokrasinin olmadığı bir Orta Doğu ülkesinden bahsediyoruz. Ne yasası ne hukuku ne anayasası.. 12 Mart ve 12 Eylül’de MİT’in, Genelkurmay subaylarının sorguya aldıkları sanıklara işkence odasında ilk söyledikleri laftır, “burada yasalar geçmez, anayasa da biziz babayasa da.. seni gebertir atarız bir köşeye..”

Aynen benzer durum abicim
Yani günümüzde hukuk ve yasaların normal uygulamalarını beklemeyin..
Anayasa niye uygulanmıyor diye sormayın..
Cumhuriyet’in elektronik ortamda yayını hangi yasayla engelleniyor diye merak etmeyin..
Gazeteciler neden içeri atılıyor diye sorarsanız, taii ki aptal muamelesi yaparlar..
Kimse, ben bir barışa böyle çağrı yapıyorum diye bildiri yayınlayamaz. Yayınlayacaksan, iktidarın istediği biçimde bildiri yayınlayacaksın.
İfade özgürlüğü askıya alınmıştır, ikinci bir emre kadar!
Hukuksuz ve yasasız, rektörler öğretim üyelerini kapı önüne de koyabilir. İmzacıların evleri, büroları, arabaları basılır aranır, bilgisayarlarına el konur.
ABD’nin 50’li yıllardaki cadı avını niye hatırlatıyorsunuz; bizim tarihimiz yeterince, bugün yaşadığımız muhalif sesleri, üniversite duyurularını, adı “aydın bildirisi” kalmış bu tür karşı görüşler, içeri tıkmalar, alabildiğine sopalamalar, işkenceler, aylarca yıllarca hapis yatmalar, haksızlıklar, adaletsizlikler, hukuksuzluklarla dolu değil mi.
Dolu ne demek, tarihte yer kalmamış.
Aynı tarihsel çizgi devam. O gün o nedenden, dün başka, bugün de bu nedenden.. Bu paralellikler, o müthiiiişşş, gelişmiiişş, kalkınmışşş, müreffehhh, büyük mü büyüüüük, Orta Doğu’nun ve dünyanın parrrlayannn yıldızı Türkiye’nin gelemediği noktayı gösteriyor.
Bir komutan bağırıyor, atın bunları içeri, hey savcı, yargıç, icabına bak.

Sivil sıkıyönetim paşaları
Dün bütün bu emirleri dönemin darbeci paşaları, sıkıyönetim komutanları falan veriyordu.
İşkence de onlara aitti, sürgün de, üniversiteleri temizlemek de.
Şimdi çok şükür diyorlardır böyle bir “görevden” azade olmuş durumdayız.
Kurtuldular, işlerini siyasi güçlüler kudretliler muktedirler aldı: “Paşam siz yorulmayın!”
Başüstüne cumhurbaşkanım, başbakanım, bakanım, valim, emniyet müdürüm!”
Hey şu 28 Şubat ne masummuş! Üç yazara atın bunları gazetelerinden dedikleri için, yedi sülaleri üzerinde karalar bağlandı. Defterleri dürüldü.
Şimdi iktidarın uygulamalarına, cadı avlarına, meydan dayaklarına, her biri hakaret ve suç sayılacak zalim alçak laflarına, “olağanüstü koşullarda yaşıyoruz, milli güvenlik birinci derecede önemli, bunlar olağanüstülüğün olağan durumları, şimdi susalım, iktidara devlete ve tüm yaptıklarına destek olalım..” seslerini işitiyoruz..

Kafa çeperleri farklı değil
 Ve ekliyorlar: “Bütün ileri sürdüklerinizi, eleştirilerinizi sonra hep beraber konuşuruz tartışırız...
Şimdi ise sıkıyönetim zamanı! Hazır oll! Dikkattt! Tartışma Yok!
Yoksa herkes bu dönemin casusları, hainleri, vatan millet düşmanları..
Ülkenin geçmişindeki en karanlık dönemlerinin izdüşümleri içinde hükmedenleri.
Biz çok iyi tanırız, milletçe ne tazgahlardan geçtik! Biriniz gider diğeriniz gelir..
Bilmez miyiz, kafa çeperlerinizin birbirinden farklı olmadığını.

17 Ocak 2016 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder