“Siz
yasaların ve anayasanın tamamen devreden çıkarıldığı bir rejim öneriyorsunuz”
diyorum, başıyla tasdik ediyor. “Milli
güvenlik her şeyin üzerinde bugün. Batıda bizdeki gibi bir durum olursa, milli
güvenlik orada da her şeyin üzerine çıkar, herkes de devleti iktidarı destekler..”
Meselâ “ABD’ye girişte her tarafın aranıyormuş..”
İkiz kuleler yerle bir oldu, ama ABD’de nasıl ilan
edilmemiş bir yasadışılık uygulandı bilen yok. Paris’te teröre karşı mücadelede
herhangi bir hükümet yasaları askıya alabilir mi.
Ama burası Türkiye abicim, zaten demokrasinin
olmadığı bir Orta Doğu ülkesinden bahsediyoruz. Ne yasası ne hukuku ne anayasası..
12 Mart ve 12 Eylül’de MİT’in, Genelkurmay subaylarının sorguya aldıkları
sanıklara işkence odasında ilk söyledikleri laftır, “burada yasalar geçmez, anayasa da biziz babayasa da.. seni gebertir
atarız bir köşeye..”
Aynen
benzer durum abicim
Yani günümüzde hukuk ve yasaların normal
uygulamalarını beklemeyin..
Anayasa niye uygulanmıyor diye sormayın..
Cumhuriyet’in elektronik ortamda yayını hangi
yasayla engelleniyor diye merak etmeyin..
Gazeteciler
neden içeri atılıyor
diye sorarsanız, taii ki aptal muamelesi yaparlar..
Kimse, ben
bir barışa böyle çağrı yapıyorum diye bildiri yayınlayamaz.
Yayınlayacaksan, iktidarın istediği biçimde bildiri yayınlayacaksın.
İfade
özgürlüğü askıya alınmıştır, ikinci bir emre kadar!
Hukuksuz ve yasasız, rektörler öğretim üyelerini
kapı önüne de koyabilir. İmzacıların evleri, büroları, arabaları basılır
aranır, bilgisayarlarına el konur.
ABD’nin 50’li yıllardaki cadı avını niye
hatırlatıyorsunuz; bizim tarihimiz yeterince, bugün yaşadığımız muhalif
sesleri, üniversite duyurularını, adı “aydın bildirisi” kalmış bu tür karşı
görüşler, içeri tıkmalar, alabildiğine sopalamalar, işkenceler, aylarca
yıllarca hapis yatmalar, haksızlıklar, adaletsizlikler, hukuksuzluklarla dolu
değil mi.
Dolu ne demek, tarihte yer kalmamış.
Aynı tarihsel çizgi devam. O gün o nedenden, dün
başka, bugün de bu nedenden.. Bu paralellikler, o müthiiiişşş, gelişmiiişş,
kalkınmışşş, müreffehhh, büyük mü büyüüüük, Orta Doğu’nun ve dünyanın
parrrlayannn yıldızı Türkiye’nin gelemediği noktayı gösteriyor.
Bir komutan bağırıyor, atın bunları içeri, hey
savcı, yargıç, icabına bak.
Sivil
sıkıyönetim paşaları
Dün bütün bu emirleri dönemin darbeci paşaları,
sıkıyönetim komutanları falan veriyordu.
İşkence de onlara aitti, sürgün de,
üniversiteleri temizlemek de.
Şimdi çok
şükür diyorlardır böyle bir
“görevden” azade olmuş durumdayız.
Kurtuldular, işlerini siyasi güçlüler
kudretliler muktedirler aldı: “Paşam siz
yorulmayın!”
“Başüstüne
cumhurbaşkanım, başbakanım, bakanım, valim, emniyet müdürüm!”
Hey şu 28 Şubat ne masummuş! Üç yazara atın bunları gazetelerinden dedikleri
için, yedi sülaleri üzerinde karalar bağlandı. Defterleri dürüldü.
Şimdi iktidarın uygulamalarına, cadı avlarına,
meydan dayaklarına, her biri hakaret ve suç sayılacak zalim alçak laflarına, “olağanüstü koşullarda yaşıyoruz, milli
güvenlik birinci derecede önemli, bunlar olağanüstülüğün olağan durumları,
şimdi susalım, iktidara devlete ve tüm yaptıklarına destek olalım..”
seslerini işitiyoruz..
Kafa
çeperleri farklı değil
Ve
ekliyorlar: “Bütün ileri sürdüklerinizi, eleştirilerinizi sonra hep beraber
konuşuruz tartışırız...”
Şimdi ise sıkıyönetim zamanı! Hazır oll!
Dikkattt! Tartışma Yok!
Yoksa herkes bu
dönemin casusları, hainleri, vatan millet düşmanları..
Ülkenin geçmişindeki en karanlık dönemlerinin
izdüşümleri içinde hükmedenleri.
Biz çok iyi tanırız, milletçe ne
tazgahlardan geçtik! Biriniz gider diğeriniz gelir..
Bilmez miyiz, kafa çeperlerinizin birbirinden
farklı olmadığını.
17 Ocak 2016 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder