“Ben diktatör olsaydım
sen karşımda böyle durabilir ortalıkta dolaşabilir miydin..”
Bu tepeden aşağı yalan kurguyı Salı günkü yazımda irdelemiştik. Buna benzer
diğer bir palavra laf da basına ilişkin.
“Ben
diktatör olsam, siz bu manşetleri atabilir misiniz..” Bu lafı da AKP/RTE müminleri tekrarlayıp duruyor, yazılarıma da
“diktatör
olsa, sen bu yazıyı yazabilir misin” diye geliyorlar. Ağızlarında
çiğnedikleri cikletten şişirdikleri bu balona bir iğne batıralım..
1)
Ne yapar yani keser
mi?! Ama köşesinden kenarından veya damardan hayatı zindan etmeye çalışır.
Ülkede yasalar var. Ama biliyoruz ki, yasaları takmayabiliyor. Odatv ve KCK davası
tipik örneği. Bir ara 100’ü aşkın gazeteci cezaevindeydi, dünyanın gazeteci
hapishanesi. Başbakan, Adalet Bakanı ve borazanları “onlar gazetecilikten değil, terörden içeri alındı” diye yüzkarası
bir karşı kampanya başlattılardı. Ama kimse bunu yutmadı. Gazetecileri uyduruk
gerekçelerle içeri almak her zaman uygulanabilir değil. Ergenekon benzeri
davalar açmaları gerekir hep!
2)
En iyi yöntem, medyayı
iktidarlaştırmak.. Bunun türlü
çeşitli yöntemleri var: a) tamamen iktidardan yana bir medya yaratmak,
parasıyla puluyla.. b) Sermayesi senden olmayan ve gazetecilik yapmak isteyen
medyanın da tırnaklarını sökmek, çeşitli yöntemlerle tarafsızlaştırmak, görmemesini
sağlamak, hatta iktidardan yana yayın yapmasını sağlamak..
3)
RTE’nin medya konusunda ana derdi: Ortada
duran, iktidarın hoşlanmayacağı haberleri de veren, eleştiren yazarlara da
sahip ana akıp medya. Bu medya ülkenin ortalama vicdanını oluşturur.. Olgular
ve gelişmeler karşısında tutumu etkileyici ve belirleyicidir. Tarafsızlık algısı,
ona bu gücü kazandırır. Orta ve üst sınıf buna kulak verir.. Mesela Doğan Medya. Gücünü kendi sermayesi ve
okuru oluşturur, gazetecilik yaptığı sürece bağımsız ve özgür olacağını bilir,
aksi taktirde okuruyla birlikte etki ve güç kaybeder..
1)
RTE’ye en tedirgin
eden de bu medyadır. Başından beri bu kalelere saldırdı. Mesela NTV’yi,
patronun iktidarla iş ilişkileri ve bağımlılıkları nedeniyle kısa sürece
düşürdü. Doğan Medya’yı çok ağır toplarla dövdü. Görülemeyecek ölçülerde para
cezalarıyla dize getirmeye çalıştı. Patron, yazar çıkartarak vb bu saldırıları atlatmaya
çalıştı, Petrol Ofisi’ni sattı.
2)
Ama
iktidarın derdi aslında ne bir iki yazar ne de Doğan Medya ile.. Gazetecilik
yapılmasıyla! RTE, gazetecilik yapılmasın istiyor. Üç maymunu oyna.. RTE ekibi, Türkiye’te gazeteciliği batırma görevini
üstlendi. Bu konuda da epey yol aldı..
3)
Mesela, ana akım
medyanın önemli parçasıydı Sabah-ATV grubu. TMSF eliyle düşürüldü. Önce,
damadın genel müdür olduğu Çalık’a satıldı. O “askerlik görevi”ni tamamlayınca,
basın tarihimize Havuz Medyası
terimini kazandıran yöntem devreye girdi! Milletin
anasını belleyeceğini ilan eden besleme sermaye işe koşuldu. Orta malı,
iktidar borazanı.
4)
Başka
örnek, Karamehmet’in “ana akım” medyasının başına
gelenler: Yine TMSF yoluyla RTE hayranı sermayeye satıldı. Karamehmet
şirketlerinin Sancaklaştırılmasını yaşadık. Tek başına katıldığı “açık ihale” TV sirkinde, BMC de ona
ihale edildi! Yani sadece medya değil, sermayeye de iktidar gücüyle el
değiştiriliyor.
5)
Milliyet
ve Vatan’ı saymadan geçemeyiz. Ana akım medyanın bu
iki gazetesinin yeni sahibi, iktidarbaşından yediği zılgıtlar karşısında
gözyaşı döken, gerekirse Başbakan için bu
iki gazeteyi de kapatırım diyen bir işadamı! Bu iki gazeteyi daha önce
elinden çıkarmak zorunda kalan ise Doğan Medya! Doğan’a Gözcü gazetesi de kapattırıldı. Sözcü oradan doğdu!
6)
Ciner
Medyasını es geçmeyelim. RTE, içerideki adamı Alo
Fatih’lerle burayı denetlemek peşindeydi. Tapelerde Alo Fatih’e, Ciner için söylediğini de unutmayalım. Bu ülkede iş ve
yatırım yapacak herkesin devletle işi var. İşte o noktada karşısında, tek
yetkili RTE’yi buluyorlar.. Kırk katır mı kırk satır mı!
7)
Yani ana akım medya büyük kan kaybetti..
RTE’nin neden adeta tek başına kalan Doğan Medya’ya yüklendiğini anlayın! Büyük
bir kinle, hırsla, ülkenin gazetecilik vicdanına son darbeyi indirmek istiyor!
Bu durum, dünya basın tarihinde başlı başına yer alacak bir atipik olgudur.
İktidar yasal gibi görüne, ama yasa ve ahlak dışı tam bir yeraltı harekatı
içinde!
8)
İktidar medyasına
gelince, para kazananı yok gibi. Gazeteleri, belediyelerinde yüzlerlik paketler
halinde alınıp dağıtılıyor veya bir köşeye atılıyor. Televizyonların
maliyetlerini de iktidarın görevlendirdiği iş adamları ödüyor, eee askerlik
gibi, biri gidiyor diğeri üstleniyor...
9)
Gelelim muhalif medyaya, istenilen başlığı
atıyor ve yazarları alabildiğine eleştiriyor. RTE tipi diktalarda, ve ülkenin dış ve ekonomik ilişkileri
gereğince, herkesi susturması mümkün değil. Ama ana strateji, gazeteciliği, haberci nesnel medyayı, muhalefetle
sınırlı tutmak. Merkez medyayı yoketmek, böylece, gazetecilik yapan bir tek
muhalifler kalacağı için de, “zaten iktidara karşılar, normal değil mi?”
diyerek, halkı buna inandırmak.
Ne buyurmuştu Davutoğlu: Türkiye’de basın
başka ülkelerde olmayacak şekilde özgür..
İktidar, diğer
diğer anayasal kurumlar gibi, ülkede medya var-mış gibi ortam yaratıyor.. Mış
gibi!
--29 Mayıs 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet