23 Mayıs 2014, CBT Gündem sayı 1418
Bu hafta bilim dünyasında her zaman
kıyısından köşesinden tartışılan ve araştırılan bir konu üzerine bir makale
sunuyoruz: Doğu ile Batı kıyaslaması, Doğulu düşünce ile Batılı düşüncenin
aralarındaki farklar, yaşam ve davranışları biçimleri ve nedenleri; Doğu ile
batı arasındaki ekonomik farklılıkların nedenleri... Sanayi devriminin neden
Kuzey Avrupa’da ortaya çıktığı.. Bu konularda genel olarak bilinenler var.
Fakat Science dergisinde yayımlanan bu
makalenin çok temel bir özelliği, Çin’de Yangtze Nehri’nin ayırdığı kuzey ile
güney bölgelerinden birinde pirinç ve diğerinde buğday ekimi yapılmasının,
halkın düşünüş biçimi ve davranışları üzerindeki birbirine zıt etkilerini
açıklıyor olması.. Adeta iki farklı düşünce ve hayata bakışa sahip iki insan
tipi yarattığını gözler önüne sermesi.
Ethem
Alpaydın, bu makalenin ana hatlarıyla birlikte, Türkiye’nin Doğu’ya mı yoksa
Batı’ya mı ait olduğu konusunda da saptamalarda, yorumlarda bulunuyor:
***
“Batı ile Doğu
arasındaki fark ve bunun nedenleri sanırım son birkaç yüzyılın en çok
tartışılan konularındandır, özellikle ülkemizde ve ülkemiz gibi ikisinin
arasında kalan yerlerde. Bu fark için birkaç boyut sayılır: Batıda yönetimler
katılımcı, doğuda merkezcidir. Batılı toplumlar yeniliğe açıktır, doğu ise
olanı korumaya isteklidir. Batı bilimi sever, Doğu inancı. Bütün bu ve başka
nedenlerden dolayı Batı daha zengindir, Doğu daha fakir...
*Olayları
parçalara ayırıp bunlar için neden-sonuç kuralları belirlemeye çalışan çözümleyici bir zihin yapımız yok.
*Başımıza
gelenler üstünde bireyler olarak bir etkimiz olamadığı için kaderciyiz, ve gücü kendi dışımızda
"alın yazısına", ya da ilahi bir kaynağa kolayca atfedebiliyoruz.
*Trafik kazalarının, tren kazalarının, ya da
maden kazalarının önüne geçilebilmesi için bunların birilerinin ihmali,
bilgisizliği, ya da beceriksizliği yüzünden olduğunun herkes tarafından kabul
edilmesi gerekir, "Hayır da şer de
Allah'tandır," diye inanılan yerlerde bu kazaların sorumluluğu için
birilerinin aranması ya da cezalandırılması anlamsızdır...”
ARAŞTIRMADAN ÖNEMLİ ÇIKARSAMALAR
Bu araştırma ve sonuçları bana heyecan
veriyor ve pek çok meseleyi de aydınlatıyor veya açıklıyor. Uzun zamandı üzerinde çalıştığım ve düşündüğüm konu olduğu için bazı çıkarsamalarım var:
İlki, insan düşüncesi ve
davranışının, dolayısıyla kurulan toplumsal düzenin, bu kadar çok üretim
biçimine ve ilişkilerine bağlı olması; üretim biçiminin insan düşüncesini çok
temelden etkiliyor ve biçimliyor olması. Bu Marksizmin “maddi koşulların insan bilincini belirlediği” şeklinde
özetleyebileceğim temel felsefi ve toplumsal tezlerden birisidir. Bu bir kek
daha doğrulanıyor.
İkincisi, üretim koşulları
değişse bile, daha sonraki nesiller ne buğday ne de pirinç üretiminde çalışıyor
olmasalar ve o koşullardan kopsalar bile, atalarının düşünce ve davranışlarını
taşıyor olmaları! “Pirinç insanı”
ile “buğday insanı” veya toplumları,
varlıklarını sürdürüyorlar!
Üçüncüsü, buna bağlı olarak,
geçmişin düşünce, davranış ve alışkanlıkları, gelenek diyebileceğimiz maddi/düşünsel davranış biçimi olarak,
durmadan, belki de yüzyıllar boyunca nesilden nesile günümüze aktarılıyor ve
yaşamlarını sürdürüyorlar.
Dördüncüsü, toplumları esas
olarak, bu geleneklerin, tarihsel geçmiş ve oradan edinilen alışkanlıkların ve
düşüncelerin bugünü de hala yönlendiriyor olması..
Beşincisi: Bu tarihsel toplumsal yaşayan mirasın,
toplumlardaki ana davranış biçimi olan muhafazakarlığın kaynağı olduğu.
Toplumun ana gövdesi, yeniliğe değil tutuculuğa açık. Bu da tutucu partilerin
dayandıkları temeli göstermesi bakımından, araştırmaya dayalı somut bir
bilginin elimizde olmasını sağlıyor.
Altıncısı, tutucu partilerin
ve siyasetin, geçmişin mirasını çok sık kullanıyor olması ve bunun toplumda
ciddi bir karşılığının olması..
ÇİN VE MADEN ÖRNEĞİ,
DEĞİŞİMİN MÜMKÜN OLDUĞUNU
GÖSTERİYOR
Şimdi, bu araştırma ve sonuçlarından çok daha
farklı başka sonuçlar da çıkarabiliriz, ki bunun çok temel bir örneğini yine iç
sayfalarımızda bulacaksınız: Çin’in kömür madenlerinde ölüm oranını nasıl büyük
bir hızla azalttığı araştırması konuya bir başka bakış açısı kazandırıyor: Ülke
yönetimi, ülke çapında bilimsel düşünceye öncelik vermesi, bilimsel yöntemleri
ciddi bir şekilde uygulaması durumunda, toplumsal bir davranış biçimini
değiştirebiliyor.
Madencilerin eğitimi ile birlikte kesin
önlemler ve üst düzey standartlar, ülkede geleneksel tarihsel ve belki de
kaderci diyebileceğimiz bir durumun kökünü kazıyabiliyor ve yeni bir toplum ve
insan davranışının temellerini atıyor.
Çin bilim ve teknoloji üretimine büyük önem
veriyor, bunu biliyoruz.. Bilime, bilimsel düşünceyi benimsemeye yönelik bir
ülke yönetimi ve halk eğitimi, geleneksel davranış biçimlerini de kökten
değiştirebilecek ve daha mutlu ve refah toplumu yaratabilecek bir potansiyele
sahip..
***
Ne diyelim, darısı başımıza, ama Türkiye’nin
durumu, bu kadar tutucu bir iktidar altında, zor mu zor...
Gelecek Cuma yeniden görüşmek dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder