SAYFALAR

28 Mart 2014 Cuma

Biber Gazı ve Cinayet

CBT Gündem, Sayı 1411, 28 Mart Cuma 2014


Fotoğraf  Osman Ersal, Science dergisinden alındı

Yazarımız Mustafa Çetiner dostum da Biber Gazı üzerine yazmış. Hemen hemen berzer konu ve aynı şeylerden bahsetmiş olacağız... Ama ne zararı var? Kimyasal gaz kullanımını toplumsal hareketlere karşı kullanımını devreden çıkarmak için çok yazıp çizmeliyiz.
“Biber Gazı Yasaklansın İnisyatifi” kuruldu. İyi. Biber gazının böylesine kullanımının katillik olduğunu Türkiye pratiği kanıtladı. Biber gazı konusu, bilim dünyasının da gündeminde. Dünyanın en etkin dergilerinden Science’da yayınlanan uluslararası Türk ve yabancı çok yazarlı bir mektupta, hükümet, protestolara biber gazıyla karşılık vermeyi sona erdirmeli çağrısı yapıldı (Science 19 July 2013: Vol. 341 no. 6143 p. 236)
Harvard Tıp Fakültesi’nden Emrah Atındiş ile Almanya Dresden’den Çağhan Kızıl ve arkadaşları, mBiber Gazıektuplarında, Türkiye Tabibler Birliği’nin Gezi bilançosu raporuna yer verdi ve kimyasal gazların sadece halk sağlığı için değil, aynı zamanda, Türkiye’nin de imzaladığı Cenevre Protokolu anlaşmasına da aykırı olduğu vurgulandı. Terörle mücadele ekipleri 20 gün içinde 130 bin biber gazı kartuşu kullanarak, herhalde dünya çapında bir rekor kırmışlardı. Kendi halkına karşı, anayasal protesto görevlerini yerine getiren protestoculara karşı bu uygulama uluslararası hukuk açısından da, insan hakları açısından da bir suç oluşturuyordu.. Dünya çapında 4 binden fazla akedemisyenin de polisin bu vahşi şiddetini protesto ettiği de belirtiliyordu. Science dergisindeki mektubun altında çok sayıda destek, fikir ve katılım vardı..
British Medical Journal (BMJ) simli diğer bir önemli tıp dergisinde de, Türkiye’de doktorlara ve sağlık elemanlarına gezi’ye sundukları tıbbi yardım nenediyle hükümetin yoğun baskısına maruz kaldıkları ve sağlık hizmeti vermelerinin engellenidği ve üstelik haklarında soruşturma açıldığı anlatılıyordu (BMJ 2013; 347, 7 Ağustos 2013) Bu makalenin yazarlarının da Amerikalı, İngiliz, Belçikalı, Fransız ve Alman oldukları görülüyordu. Yazarlar, tıbbın tarafsızlığına karşı şiddetin sona ermesi, ve tıbbi etiğin korunması için çağrıda bulunuyordu.
Aynı dergide, Türk Tabibler Birliği Başkanı Özdemir Altan’ın BMJ 2013; 346, 11 Haziran tarihli makalesinin yayınlandığını ve burada kimsaya gaz kullanımına son verimesi çağrısı yaptığını belirtelim.
Tabii Dünya tıp akademisyenleri, birlikleri, dernekleri, federasyonları, belki de ilk kez toplu olarak Türkiye’deki bu insanlık dışı, hukuka ve insan haklarına ve anlaşmalara aykırı şiddete karşı dünya çapında harekete geçmişti.

***
“Biber Gazı Yasaklansın İnisiyatifi” bir de rapor yayımladı. Buna göre,  Türkiye’de farklı kentlerde insanlara, sadece Şubat ayı boyunca  21 gün, Mart ayının 22 gününde  ise toplam 13 gün kimyasal gaz sıkıldı. TOMA’ların suyuna çeşitli kimyasal maddeler ve gazlar katıldı,İstiklal Caddesi’nde 80 yaşında insanlar ve 6 aylık bebek da gazlandı. En az bir kişi de biber gazı kapsülünden gözünü kaybetti. Dersil’de bir polis de biber gazından öldü. TÜİK’in verilerine gore, İstanbul’un Kadıköy, Şişli, Beyoğlu, Beşiktaş ilçelerinde yaşayan 1,272 milyon kişi biber gazı solumak zorunda kaldı.
 Inisyatif, çok sayıda uzman derneklerin katılımıyla oluştu..

İkitdarın gösteri yapanlara biber gazı kullanımını engellemek için, dünya çapnıd kampanyaya dönüştürülmeli..

İki Yıl Önceden: Tam İsabet (İdare Edeceksiniz)

İki gündür hastayım, öksürük, hafif ateş, nezle.. Bugün yazı günüm olduğunu bile unuttum. Size güne de uyan 19 Aralık 2011 tarihli “3 Koltuk Boşalıyor – 6; Erdoğan’a Hançer?!” başlıklı yazımı tekrar sunuyorum...
***

Bir Bakan Pensilvanya’ya giderek F. Gülen’e, Cemaat’in devlet kadrolarına yerleşmek için doymak bilmez isteklerinden şikayetçi olmuş, ver allah verdikçe daha fazlasını istemelerinden rahatsızlıklarını dile getirmişti.
Buradan, devlet kadrolarının cemaat tarafından yağmalandığı dışında çıkartılacak önemli bilgi, cemaat ile AKP arasındaki “bölüşüm ilişkileri”nin, AKP’yi taciz noktasına ulaştığıdır.
Her zaman yazarım, Cemaat ile AKP iki ayrı (siyasi) örgüttür. Tamamen farklı iki ayrı liderliği, amaç ve hedefleri vardır. Cemaat ile AKP tarihsel bir kesitte birbirleriyle örtüştü. Cemaat, AKP kabuğu altına girdi, oradan, partinin içini, üstünü, altını, Erdoğan’ı oyma faaliyeterinde önemli bir mesafa aldı. AKP giysisi içinde herhalde bakanları da vardır, parti liderleri de.
Cemaat, örgütlü-yeminli bir güç, din tabanlı görünüşlü büyük bir toplumsal menfaat şebekesidir. Fatih Altaylı’nın F. Gülen’e yönelttiği “yani bir Mason örgütü gibi mi” sorusuna aldığı yanıt da “öyle de diyebilirsiniz..” olmuştu!
Ama aynı zamanda büyük bir siyasi örgüte dönüşmüştür cemaat. (Bknz. 12 Temmuz 2010 tarihli “Cemaat Apolitik mi?” yazım) “Mason teşkilatlanması” gibi her yere nüfuz ediyorlar.. Ama onları katbekat aştılar. AKP içinde, toplumu dönüştürme projelerini gerçekleştiriyorlar. Bu arada tabii ki AKP’yi de..
AKP bir “kabuk”tur. Kabuk içinde bir istila hareketi vardır. İşaretler, Adalet mekanizmasını önemli ölçüde cemaatin denetlediği, siyasi -operasyonel bütün işleri de (yargı, özel mahkemeler, polis) adamlarının yürüttüğü yönünde.
***
Erdoğan bunun ayırdında! Cemaat ile Erdoğan arasındaki gerilim, sandığımızdan çok fazla. Öyle ki bir bakan taaa Pensilvanya’ya gidiyor!
Bizim günlük siyaseti izleyen gazeteci yorumcularımız sanıyor ki, karşımızda bütünsel bir blok var! “Onlar en sonunda anlaşırlar ve bütünleşirler”demek, bir siyasi yorum değildir. Aralarında anlaşma-uzlaşma olacaksa, bunun nasıl olacağı, belirleyici olandır!
Erdoğan ile adamlarının (B.Arınç) şüphesiz ki en barizi olan Gazeteci tutuklamalarındaki işgüzarlıklar, hukuksuzluklar, ve bütün davaların uzayarak işkenceye dönüşmesi konusunda rahatsızlıkları ciddidir. “Gözaltılar bizim talimatımız değil, güvenlik, emniyet savcılık yetkilerini kullandı, bu süreçlerin süratle neticelendirilmesi arzumuzdur”, sözleri, Erdoğan’ın rahatsızlığının dışavurumuydu ve dolaylı olbit.ly/1h9TEHBarak Cemaate yüklenmeydi! Çünkü bunun bütün siyasi yükünü Başbakan taşıyor. İnşa ettiği “dünya politika kariyeri”nin bunları taşıyamayacağını görüyor!
Yargılama sürecini kontrol eden Cemaatin ise böyle sorumluluğu yok. Hile, hurda, sahtecilik, hukuksuzluk... bunların hepsi birer araç onlar için! Toplumu istedikleri yönde dönüştürme-değiştirmenin araçları!
***
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Parti liderliği koltuklarının 2014’da boşalması, Cemaat ile Erdoğan arasındaki gerilimi tırmandırdı ve yeni saflaşmaları erken tetikledi.
Şike Yasasını değiştirme sürecindeki yalpalanmalar, Erdoğan’ın çevresinin ne kadar kırılgan olduğunu ve çoğunun kendisini “satacağını” gösterdi! AKP büyük bir dalgalanma yaşadı! Hele Arınç! Özellikle Erdoğan’ın hastalığı döneminde sık pozisyon değiştirdi.
Erdoğan’a karşı, “Biz biad eden kimseler değiliz” bile dedi! Erdoğan kesin talimatını verince, özür diledi! Bu özürün de büyük bir haslet olarak değerlendirilmesi çok komikti doğrusu! Siyasi bir derin yalpalanma sonucu gelen özür, ancak “durumu ve pozisyonu kurtarmak” demektir!
Çünkü Erdoğan hala güçlüdür ve önümüzdeki iki yıl bilinmezlikle doludur!
Bu derin yalpalanma acaba şunu da gösterdi mi: Cemaatin, Erdoğan’ın yakın çevresinden bir kısmını esir aldığını, ve etkisini?
Erdoğan şunu gördü mü: Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün, günlük siyasette etkisinin kırıldığı bir “sürgün” yerine dönüştürülmek istendiğini?
Bu amaçla, Erdoğan ve çevresinden bir kesim, Gül’ün Başbakanlığına oynayacaktır. Yeni saflaşmalar bu eksenda olacak. Erdoğan’ın Anayasal bakımdan güçlendirdilmiş bir Başkanlık rüyası, sadece bir rüya olarak gözüküyor bugün için..
Erdoğan ya teslim olacaktır, o zaman siyasi kariyerini de sonlandıracaktır; ya da gücünü en azından koruyacaktır.
Bunu belirleyecek olan, boşalacak 3 Koltuğun nasıl ve hangi ilişkiler ve uzlaşmalar çerçevesinde doldurulacağıdır..
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı koltuğu da siyaseten bir bilmecedir!
AKP bu koltuğu kaybedebilir; ekonomik ve toplumsal gelişmeler bunu gösterecek. Tabii bir de muhalefetin gücü!
Acaba Erdoğan, koşullar ne olursa olsun, Cumhurbakanlığına aday olur mu?
--19 Aralık 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

27 Mart 2014 Perşembe

RTE İçin Formül Aranıyor

Artık meşruiyeti tartışılan Başbakan o koltukta daha ne kadar oturacak veya oturabilir? Tartışılan budur. Demokrasi safları, Cemaat’in polis ve yargısıyla bu millete yaptığı kötülükleri bile şimdilik bir kenara itti; politikalarını, örgütlenmesini konuşamıyoruz bile, çünkü Recep Tayyip Erdoğan sağolsun aman vermiyor! Durmadan demokrasi saflarına vurunca, polemik adına abuk-subuk miting demagojilerini sürdürdükçe, kendisini sürekli hedefte tutuyor.
Tabii, sırtındaki yolsuzluk ve yasa çiğneme kanburu da, kendisiyle her türlü ilişkiyi imkansızlaştırıyor.
Denklem şöyle:
RTE: Cemaat’e karşı, herkese karşı, dünyya karşı, İmralı tek dostu, Silivri davalarının çökmesi bile kendisine müttefik kazandırmadı.
Cemaat: RTE’ye karşı; herkesle ittifak peşinde; tabii Ergenekon, Balyoz gibi davaların çökmesine şiddetle karşı çıkarak, bu davaların esas kotarıcısının kendisi olduğunu kabul etmiş oluyor. Ama silivri davalarındaki haksızlığı artık bütün demokrasi cephesi kabul ettiği için, sırtında bu kambur demokrasi cephesinde yer almasını zorlaştırıyor.. Millet yakın tehlike gördüğü RTE ile uğraştığı için, Cemaati ikinci plana itmiş durumda..
Cemaat RTE’nin gitmesi konusunda CHP ve MHP ile flört halinde. Resmen seçim desteği ve oy desteği var.
CHP: En fazla parsayı toplama çabası içinde. Siyasi hedefi RTE ve iktidar olduğu için, Cemaat ile taktik işbirliği doğmuş durumda.. Adaylarla seçim ittifakı gerçekleştiriyor. Çünkü hedefi AKP.. Ankara’da Mansur Yavaş ile kazanma olasılığı var, AKP’ye büyük darbe olur.
MHP, Erdoğan’a kaptırdığını düşündüğü seçmenlerini geri alacak gibi.

ESAS KAPIŞMA ÖNÜMÜZDEKİ 4 AY
Yerel seçimlerin sonuçları şüphesiz ki önemli.. ama daha önemlisi, Cumhurbaşkanına kadar uzanacak süreçtir. Eğer RTE hala yerindeyse, esas büyük kapışma, 30 Mart seçimleri sonrasındaki 4 aylık dönemde gerçekleşecek. 10 Ağustos’ta seçim var. Cumhurbaşkanlığına Gül’ün aday olacağı hemen hemen kesin gibi. CHP-MHP mutlaka anlaşmalı bir aday üzerinde ve Çankaya işini bitirmeli, hem de ilk turda! Çankaya ile birlikte hala oradaysa, zaten Erdoğan da biter.
Kesin olan şu: Erdoğan gidicidir, mecburen. Sırtındaki kamburla orada oturamaz. Size hep dedim, Türkiye’nin kuruluşundan gelen kazanımlarını yabana atmayın.. Erdoğan’ları kaldırmaz. Önemli olan ülkenin dinamik kesimleridir. Onlar boyun eğmeye son verdikleri ölçüde, bu iş kolaylaşır. Erdoğan korkusu bitmiştir. Ama oradan inmedikçe de yargı yolu açılması zor gibi.
Seçimler, oy kaybı, Çankaya kaybı.. Güç zayıflaması.. bütün bunlar şüphesiz ki RTE’yi bitirecek süreçlerdir.

AKAP ERDOĞAN’I SİLKELEYEBİLİR, GÜL PUSUDA
Ama başka ciddi bir olasılığı tartışmaya açıyorum: AKP’nin Erdoğan’ı silkelemesi..
Gül, RTE ile ittifakını tatlı sert sürdürüyor. Daha önce gündeme gelen başka bir parti kuruluşu ile iktidar olma hesaplarını, RTE’nin Gül’e siyaset yolunu açmasıyla bitirmişti. Marmaray’da eşlerinin el ele tutuşması! O zamanlar, AKP’den gerçekleşen ve gerçekleşecek kopuşlar söz konusuydu. RTE bu tehlikeyi bertaraf etmişti.
Ama şimdi 17 Aralık’tan sonra yeni bir dönem başladı hem RTE hem AKP için. Gül, bence şimdi, AKP’yi devralmanın pususuna yattı. Çünkü AKP önümüzdeki süreçte RTE ile yol alamayacak. RTE ile bütün hesaplar çıkmazda. Onu bir şekilde harcamak zorundalar. İşte Gül o an devreye girecek. Böyle bir gelişme her an gerçekleşebilir. AKP’li milletvekillerinin, -RTE’nin yakınları, doğrudan en bağlıları dışında- beklemede olduğunu varsaymalıyız. Onların da sırtındaki yük çok ağır...
RTE ülke çapında koşturup duruyor! Nedeni de bu. Kendini tam ortaya koydu.. Ye herro ya merro durumu.. TV’lerde her akşam, günde beş posta canlı yayınlar... Olacak şey değil. Kendisini Allahın ellerine bırakmak yerine, kaderini kendi çizmeye ve değiştirmeye çalışıyor!
Ama, kendisini bekleyen kaderden kaçamaz, sadece ilahi adaleti biraz geciktirebilir!.. Bu kaderini de tamamen kendisinin çizdiğini belirtelim!
Erdoğan, bunu göremeyebilir. Çünkü kendisinden başka hiç bir şey doğru değildir, sadece o vardır ve herşeye muktedir olduğunu düşünmektedir. En büyük yanılgısı.
Diş doktorum Adnan bey, Cahit beyden naklen dikkat çekici bir noktayı aktardı: Nereye kadar gidebileceğini kendisi bilir. Kendi kafasındakini mutlaka gerçekleştirmeye çalışacaktır. Orası, RTE’nin sınırıdır..

RTE NEREYE KADAR GİDEBİLİR?
O zaman soru şudur. Şu durumdaki RTE’nin iktidarda kalmak için kafasındaki sınır nedir, nereye kadar ne yapabilir? Bunu Gül, Arınç ve en yakınındakiler bil(ebil)ir mi?
Nedir bu sınır, veya sınır var mıdır? Savaş? Veya daha büyük provokatif şeyler? En çok mazlum rolünden kazandı? Milleti ağlatacak büyük olaylar üzerinde epey ahkam kesildiği için, bunlara yer vermiyorum.
Bilmiyoruz. Ama RTE, derin bir çelişkinin veya şu durumun farkında değil: Bu ülke, her istediğini gerçekleştirebileceği bir ülke değil..
Sorun bunu bilmemesinde. Keşke bilse!
Perşembe yazımı anons edeyim: RTE giderse, Cemaat AKP’ye döner..

--25 Mart 2014 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

25 Mart 2014 Salı

Yıkılmamak İçin Herşey Mübah

Çok zor günlerden geçiyoruz.. 3 alıntı, önce:
RTE’den bir Ulusal Savaş Kahramanı yaratma projesini yüzde yüz başarabileceklerine inanırlarsa, buna soyunabilirler! 2023 Projesi ve Yeni Türkiye fikri bunu kapsar!” (25 Haziran 2012, Bilim ve Siyaset)
Ulusal kahraman ihtiyacı: Peki, RTE, Suriye ile savaşır mı?  Uluslararası durum, buna pek olasılık vermiyor.. Ama sınırda “Suriye’yi dövecek” küçük bir başarıya imza atmak isteyebilir.. Bir uçak vb düşürmek gibi! Sınıra askeri yığınak, aslında sadece RTE’nin şiddetine uygun bir gelişme: “Adam konuştu, işte silah da gönderdi” dedirtiyor..” (1 Temmuz 2012)
2023, Cumhuriyet’in 100 yılı, Tayyibistan Cumhuriyeti’nin tam ilanının tasarlandığı tarih! Atatürk ve Cumhuriyeti’nin bütününe yönelik bütün bu toplam politikaların hesabı, Recep Tayyip Erdoğan’ı Atatürk’ün yerine, yeni büyük kurucu olarak geçirmeyi hedefliyordu. Suriye Savaşı ile göğsüne bir savaş kahramanı madalyası takabilseydi, Kurucu görüntüsü tamamlanacaktı!” (29 Aralık 2013)

AMAÇLARI KÜÇÜK BAŞARILAR
Uçak düşürüldü! Daha önce de bir Suriye Helikopteri düşürülmüştü! Unuttuk tabii, RTE-Davutoğlu ikilisinin Suriye’de savaşa girmek politikaları hep gündemdeydi. Önce Batı itekledi; sonra Batı’nın stratejisi değişince, iktidar Suriye ile savaşmak için bahaneler aradı hep. Ama dış destek sıfır olunca, Suriye Savaş Kahramanı madalyası takmak düşü bitti.
Şimdi Suriye ile küçük çaplı da olsa bir savaş, iktidarda biraz daha kalabilmenin aracı olarak devreye sokuldu... Nereden nereye! Büyük düşlerden düştük buralara!?
İktidarın planı: Suriye’yi tahrik edip Türkiye’ye karşı kışkırtmak. Suriye savaş içinde, böyle bir şeye kalkışmaz, sineye çeker! Biliyorlar ki, RTE ve adamları Şam’ı bombalamak, dahası Suriye Ordusu’na karşı savaşa girmek için bahane arıyor.. Süleyman Şah Türbesi de bunlardan biri. Bu türbe,  Osmanlı’nın kurucusu Osman Gazi’nin dedesine ait ve 10 dönümlük kadar bir arazi anlaşmalarla Türkiye toprağı sayılıyor. Oraları, El Kaide-İŞİD militanları tarafında kuşatılmış durumda...
Ancak, RTE-Davutoğlu’nun Suriye ile önemli bir savaşa girmesi mümkün değil.. Hiç bir destek bulamaz. İran da Rusya da karşı.. Batıdan destek bulamaz.. Ama zor durumdaki Suriye’de, bir kaç küçük başarıya bile tamah edebilirler!
Burada soru, iktidarın, Rusya ve İran’ı da karısına alarak, Suriye’ye bir oldu bitti savaşı planlayabilir mi, Batı’yı kendisini zorunlu bir desteğe mecbur bırakma isteği olabilir mi.. Yani topyekün bir Orta Doğu savaşının fitilini ateşleyebilir mi..
Sanmıyorum, böyle bir niyetleri sezildiği anda zaten kimse bu oyunu oynamaz..
ERDOĞAN’IN DEMOKRASİ AÇMAZI: YOLSUZLUK
Zor bir dönemden geçiyoruz.. Meşruiyetini aslında yitiren veya yitirmekte olan bir iktidar var. Bunun temel nedeni, hakkındaki, bütün dünyada iktidarları devirecek nitelikteki büyük yolsuzluk ve rüşvet iddiaları.. Bu iddiaları yok sayan bir iktidar.. Hiç bir savcı “gel bakalım” diyemiyor. Yasalar ve anayasa askıya alınıyor.. Bu, kabul edilebilir bir durum değil.
Türkiye’nin bu sorunu nasıl aşacağı, dün de belirttiğim gibi, ana sorun..
Bu sorunu aşamadan da hiç bir normalleşme olamaz bu ülkede..
Bunu bilmiyorlar mı?
***
 RTE, polisiyle, savcısıyla, mahkemeleriyle, medyasıyla iki yıl öncesine kadar demokratlara, medyaya, kendilerine engel gördükleri herkese kan kusturan Cemaati bugün “demokrasi saflarına” itiyor. Dünkü zulmün ortağı bugün demokrasi mücahitliğine soyunuyor. Fenerbahçe’nin dünkü muhteşem Anıtkabir yürüyüşü haberini Cemaat durmadan verip durdu...
Cemaatçilerin Anıtkabir’i özel ziyaretlerini de bekliyorum!?!
RTE’nin açmazını da görmek gerek. Demokratlık oynasa, o zaman rüşvet ve yolsuzlukları da acilen soruşturması gündeme gelecek. Yani demokratlık, baltayı kendi bacağına vurmak anlamına geliyor. Bu nedenle, topyekün bir diktatörlüğe yönelmek zorunda kalıyor. Kendi dışında herkese düşman.. Bu açmazdan kurtulması mümkün değil. Dolayısıyla Cemaat de, demokrasi mücadelesinde şimdilik hoşgörüden yararlanıyor.

İMRALI -ERDOĞAN BİRLİKTELİĞİ
İmralı’nın Nevruz mesajına gelince.. Öcalan’ın temel stratejisi değişmedi: AKP ile ortaklığa ve işbirliğine devam. Geçen günkü, iktidarla köprüleri atmış görünen KCK bildirisine de dikkatli yaklaşmış ve acele etmeyelim demiştim. Burada ana rol sahibi Öcalan’dır!
Özgür Önderlik, Özgür Kürdistan” başlığıyla düzenlenen Diyarbakır Nevruz şenliğinde okunan Öcalan’ın Nevruz bildirisi, darbe komplo ve vesayet kavramlarıyla RTE’ye destekle dolu..
Şu aşamada, Kürt siyasetinin, RTE ile işbirliği ve beraber yürümekten başka seçeneği yok gibi. Uluslararası konjonktür, Irak Kürdistan’ı yönetiminin PKK ile derin anlaşmazlıkları, PKK hareketini epey kısıtlıyor.
Zaten, HDP hareketinin ve Sırrı Süreyya Önder’in seçimlerdeki rolünün de, AKP’nin İstanbul’da belediye başkanlığını kazanması için AKP’ye büyük destek çıkmaya yönelik olduğunu görüyoruz. Bu politika, PKK- İmralı ve toplam Kürt hareketinin, şüphesiz yolsuzluk ve rüşvetle araya bazı mesafeler koymakla beraber, RTE iktidarının devamını öngörmektedir. RTE’nin “komplolarla” düşürülmek istendiğine ilişkin Öcalan görüşleri de gerçekliğini koruyor..
***
Özetle: RTE, Twitter “yasağı”yla, kendi seçmenine helal olsun bak nasıl kafa tutuyor ve kimseyi takmıyor dedirtiyor ve bunu seçimlerde oya dönüştürmek istiyor.
Yani RTE’nin yeni bir One Minute olayıdır bu.. Bu engellemeyi seçim sonuna kadar sürdürür mü?

---24 Mart 2014 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

24 Mart 2014 Pazartesi

Daha Ne Kadar Orada? Oy Vermenin Ekonomisi

Bunu bilemeyiz tabii, dün sosyal medyada, eğer Türkiye bir devlet, bir ülke, bir millet ise.. Bu ülkede eğri büğrü de olsa bir sistem varsa.. Bu ülkede vicdanın, adaletin, saf dinsel inanışın sesi varsa, 5-6 ay daha sabredin.. Bunlar yoksa, zaten Türkiye de yoktur, biçiminde bir mesaj attım. Bazı izleyiciler 5-6 ay daha mı yanıtıyla tepkilerini belirttiler..
Devletin, iktidarın tepelerinde ve içerisinde, bunca yolsuzlukların ve keyfi yönetimin ayyuka çıkması.. Ataşehir’de bazı değerli arsaların “kendisine sormadan” satışını yasaklaması.. Bir telefonla, kendisine bunca yıl en yüksek derecede siyasi hizmet etmiş, poposundan ayrılmamış bazı akademisyen-gazetecileri bir telefonla kapı önüne koydurması.. patron hakkında namussuz ve adamına işe yaramazsın dediği iddiaları.. Tabii paralar, paralar ve paralar.. Eski bakanları için, daha hiç bir yargılama olmadan hepsi suçsuzdur, masumdur sözleri... Ve daha neler..
Ne olursa olsun, gerçek, dedikodu vb.. Bunca ağır yükün omuzlarına bindiği bir kimsenin ne liderliği kalır ne ülke yönetiminde söz sahipliği..
***
Hey, arkadaşlar!
Ben evrensel bir siyaset gerçeğinden bahsediyorum...
Salt ülkemiz gerçeğinden değil.. Türkiye, küresel dünyanın, siyasetin, ekonominin, kültürün bir parçası ise eğer, evrensel gerçek çok fazla gecikmeden Türkiye’de de hükmünü yürütür.. Yürütecektir demiyorum, yürütür diyorum...
Bunun aksini kimse bana anlatamaz. Sadece “zaman” üzerinde konuşur ve tartışırım..

DIŞARIDAN GELEN 243 MİLYAR DOLAR
Sandığa ve yeterince insanın neden RTE’nin arkasında durduğu konusuna gelince.. Bu sosyolojik, iletişimsel ve ekonomik açılardan üzerinde durulması gereken bir konudur.
Olayın ekonomisi konusunda öncelikle bazı şeyler söyleyebiliriz. Öncelikle şu: Borç harç içindeki seçmenin önemli bir kesimi “iktidar bozulunca göreceli ekonomik istikrar da bozulur, işlerimiz bozulur, borca batarız...” gibi, yakın geçmiş belleğindeki kriz ve çöküşlerle karşılaştırmalar var. Bu tutumunu da, kim çalmıyor ki, tutumuyla, kendini ve vicdanını haklı çıkartıyor. Hayır, böylesini Türkiye hiç yaşamamıştı, bunu da bilmesine rağmen!
Türkiye 243 milyar $ borçlu dışarıya..
İç borcu da 117 milyar $.
Daha çok bankalar üzerinden yapılan borçlanma, tüketim- konut kredileri olarak içeriye pompalanıyor. Bir tüketim toplumu yapıldı ülke bu borç parayla.. İstanbul’da 100’ü aşkın AKP-AVM’si bunun kanıtı. İnşaat olarak pombalanan bir ekonomi ve konut satışları.. Bunun sonucu:
AKP döneminde yurttaşın borç artışı şöyle:

TÜKETİCİ KREDİ BORCU 241 MİLYAR LİRA
·                 Kredi kartı borçları 19 kat arttı, tüketici kredileri 109 kat arttı.. Geliri ise sadece 3,9 kat arttı! Dışarıdan gelen paralar, ne kadarı bilmem, kullanıcı olarak yurttaşın bütçeinde borç olarak gözüküyor. AKP iktidarı, geçmiş hükümetlerin 56 yılda kullandıkları paranın, 50 milyar özelleştirme geliri dahil, iki katını kullandı: 1 trilyon 697 milyar $ (Faik Öztrak’ın hesaplamaları, bunun 1 trilyon 286 milyar $’ı vergi geliri).
·                  2013 Kasımında, yurttaşın kredi kartı borcu 82 milyar TL olarak açıklanmıştı.
·                 Tüketicilerin son 4 yılda kredi kartından çektiği nakit tutarı 107.7 milyar lira oldu.
·                 BDDK açıklamasına göre, tüketici kredileri, 15 Kasım 2013 tarihi itibariyle 2012 sonuna göre yüzde 24,3 artarak 241.4 milyar liraya ulaştı. Tüketiciler 2013’te 47.3 milyar TL tüketici kredisi kullanırken, 27.5 milyar TL de nakit çekim gerçekleştirmiş..

YOLU YORDAMI BAKALI NASIL BULUNACAK
Ekonominin genel durumu başka bir yazıya, bugünkü konumuz yurttaşın istikrar bozulursa benim durumum ne olur korkusunun maddi temellerini ortaya koymak.
Dışarıdan para-kredi akışı aksarsa, bu borçlu yaşamın sağladığı mal-konut-tüketim malı edinme saadet zinciri, bir şekilde kopar. AVM’leri nelere dönüştürürler bilemem. Borçlu yurttaş ne yapar onu da bilemem. Çünkü borcunu borçla yönetiyor yurttaş..
***
Şüphesiz, yurttaşın “vay rüşvetçiler utanmazlar” diyerek iktidarın kuyruğunu hemen çekmeye yanaşmamasına neden olarak, yukarıda bazı ekonomik gerçeklere vurgu yaptım.
Buna başka şeyler de ekleyebiliriz tabii ki, iktidarın yurttaşa sağladığı bazı maddi küçük yararların ve sadaka devlet yardımlarının sürmesi.. gibi.
Şunu da ekleyelim: Rüşvet ve yolsuzluk, belki Türkiye’de iktidarın bu bataklığı şeklinde olmasa bile, dünyanın sorunu.
Ama Türkiye gibi bir ülkede, böyle bir iktidarın ve RTE’nin liderliğinin sürdürülebilirliği yakın vadede hiç yoktur ve olamaz.
Ülkemizde, seçmeyenlerce, kendisinden bu kadar nefret edilme yüksek derecesine ulamış başka bir lider belki de olmamıştır.
Son söz: Türkiye ikiye bölünmüş olarak yaşayamaz, yaşaması mümkün değildir, özetle RTE’nin de iktidarını sürdürmesi mümkün değildir..
Bunun yolu yordamı çözümü bakalım nasıl üretilecektir..
---20 Mart 2014 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet


23 Mart 2014 Pazar

Çoktan Gümbürdedi, mizah, trajedi, dram, ihanet...

Herşeyi yapabilir biri oturuyor en tepede.. Kapatır.. Verir.. Alır... Herşeyi.. Milyarları villalardan boşaltacak yer bulamaz.. Konuşur, azarlar, kovar, namussuz der...
Zıvanadan çıkmış birisi tepede oturuyorsa, o yapı çöker, çökmüştür. Biliyorsunuz zıvanada kalmak, yapıların ayakta durma halidir. Ahşap veya taş direk, oyuğundan çıkarsa, yapı da zıvanadan çıkmış olur.. Sonrası, gümbürtttt durumu..
Yani Türkiye böyle durumdadır. Temel direk zıvanadan çıkmıştır.. Ama gördük ki destek direkler de (bakanlar mesela) çoktaaan zıvanadan çıkmışlar. Toptan bir çöküş var, ama nedense herşey ayaktaymış gibi duruyor. Görünüşe aldanmasın kimse, kendi üzerine çökmüş bir iktidarla karşı karşıyayız, hepimiz yığıntıya bakıyoruz, bu enkazı nasıl kaldırsak diye..
Epey bir süredir, Türkiye’de herşey olabilir; kestirilebilir bir siyasal bakışın zor olduğu döneme girdik diyorum. Yarın ne olur, bilinmezliği içindeyiz. Halka, Cami’de içki içtiler’den tutun Kabataş’ta bacıma saldırdılar ve cebinde patlayıcı bulundu diyerek Berkin’i terörist göstermeye kadar, binbir yalanı evire çevire tekrarlayan ve bundan medet uman birisi varsa... ooooo herşeyi yapabilir orada kalabilmek için.
***
Adam tivittirı mivitırı kapatırım dedi.. aaaa baktık kapatmış.. Var mı daha başkası ve ötesi?! Var, tivitır bir tevatür kalır diğerlerinin yanında.
Adam, anayasayı askıya aldı.. yasaları askıya aldı... milyarları villalardan boşaltmasını canlı canlı izliyoruz.. elimi rahatlatın diyerek kapı önüne koyduklarını, yargıç görevi üstlenerek hiç bir suçları yok temizler, dedi, biz ise tivitırı kapatmasını mesele ediyoruz... Epey bir süredir yasasız, anayasasız bir yönetim altındayız. Tivitır, büyük çoğunluk için ancak cambaza bak halidir! Yarın açar, başka bir şeyi kapar veya hepsini kapatır..
Bunlar ona yakışır.. Korkutarak elinde kırbacı sallamadığı medya bırakmadı. Basın özgürlüğünde tam bir diktatör hali.. tepe tepe kullandığı adamlarını sonra attırıyor (bu konuda tarafsızım, kendi malı, ister atar ister satar!)
***
İktidar bir tiyatroya dönüştü. Ülkenin orta yerinde kurulan sirki seyrediyoruz. 
Herşey var, mizah, trajedi, dram, ihanet, taht kavgası, hançer, tabanca, uşak, hain, hizmetçi, yardakçı, bardakçı, ibrikçi, bostanbaşı...
Bu oyunda rol alanlardan biri, tapelerin yayınlanması karşısında utançtan yüzüm kızarıyor demez mi çıktığı tv’de.. Rezile bak.. Tapelerin içindekilerden yüzü kızarmıyor da, efendilerinin rezilliklerinin ortaya dökülmesinden utanıyor...

MİLLİ İRADE Mİ, YASAL MEVZUAT MI
Yüzde 40 oy alsa bile, milli irade bu iktidarı istemiyor demektir.. Ne o şaşırdınız mı? Milli irade diyorsanız, halkın çoğunluğudur ve bu da yüzde 50’nin üzeridir. Milli iradeden bahseden, bir referandum sonucundan bahsediyor demektir.
Yüzde 40 ile iktidar olma hali, milli iradenin değil, yasal seçim mevzuatının iradesi halidir! Seni 40 ile iktidar yapar, başka bir seçim sistemi yüzde 42 ile iktidar yapmaz...
Yani al takke ver külah, yüzde 10 barajını koru, devletin bütün imkanlarını seferber et kendin için, seçim ve sandık katakullilerini düzenle, suç işle ama hakkında soruşturma açacak tek savcı olmasın. Anayasal emirleri askıya al, iktidarbaşı olarak tapelere yansıyan-yansıyamayan herşey bir soruşturma, yasa ve anayasa ihlali konusu olsun..
Sonra milli irade de..

DOĞAN HOCA DİYOR Kİ
Doğan Kuban hocamla geçen gün yemek yedik. 4-5 kitap birden yazıyor! Ama Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de de o müthiş makalelerini aksatmıyor. Cuma günkü yazısında diyordu ki:
Kentleşememiş burjuvazi, cahil cesareti ile, ülkeyi uçurumun kenarına getirdi. İlkel tavırlar ülkeyi Irak ya da Suriye’ye dönüştürme tehlikesi içeriyor. Aklı başında olanlar toplumun nabzını ellerinden bırakmamlı, dini inançları yoluyla tahrik edilenlere dinin doğrularını anlatarak ulaşmağa çalışmalı, iç kavganın insanlara çektireceği acıların, oy kavgasının ötesinde çok ağır bedeli olduğunu ve sadaka cezbesine tutulmuş fakirlerin daha kötü durumlara düşeceğini inandırıcı söylemlerle anlatmaları gerekir.. Türkiye böyle bir devleti en kötü askeri darbelerde de görmedi.
Elime bir not tutuşturdu. Muhalefetin seçim konuşmalarını yetersiz buluyor. Gelecek vurgusu zayıf diyor. Toplumun en temel meseleleri, enerji, teknoloji türü, kuraklık tehlikesi anlatılmıyor. Mesela dünyanın en pahalı araba vergisi, benzin, mazot, doğal gaz fiyatı dile getirilmiyor.. Eğitim kargaşası, emekli hakları, fakirlik sigortası.. Türkiye’nin bir Irak, Suriye, libya olma tehlikesi gözler önüne serilmiyor..
***
Hocam çok haklı.. Türkiye raydan çıkmış durumda... Ülke üçe bölünmüş.. 
Düşünüyorum da Hoca’nın anlattıkları bir parti programının içeriği.. Şu kargaşada, tozdumanda bunlara kim kulak verecek!
Ama Türkiye, bu sorunların altında batıp gidecek yakın gelecekte..
İktidar olmak, bunlara çözüm bulmak demektir. Milletle beraber..
İktidarın umurunda mı.. Tek düşüncesi var muktedirin, bu vartayı nasıl atlatabilirim..
Batsın Türkiye, ülke, millet...
Bakalım kim batacak kim çıkacak... 
Önümüzde ülkeyi sıfırdan inşa görevi duruyor.. Nasıl olacaksa..

---23 Mart 2014 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

TWİTTER VE SEÇİM GÜVENLİĞİ

Twitter'ın  kapatılmasının seçime bir hafta kalaya denk getirilmesi raslantı değil..

Seçim zamanı muhalefetin hızlı haberleşmesini önlüyor..

Yeni çıkacak ve belki de hepsinden daha çok etki yapacak tapelerin yayılmasını önlüyor..

Facebook'u da kapatacaktır, büyük olasılıkla..

Belki sırada bloglar falan vardır..

Diktatörlüğünü ilan etmeye bir adım kaldı sanki..

Ama sandık onu kurtaramayacak…

Güle güle RTE… Sana çok güzel bir uğurlama töreni hazırlayacaktır bu millet..

Evet bugün oyunu aldıkların bile..

19 Mart 2014 Çarşamba

Irak-Ukrayna Hattı / Irak, Küresel Terör ve Barış Grafiği




Neyi tartışıyor dünya? Ukrayna’yı.. Rusya- ABD/AB kanlı rekabetnin cenderesindeki ülkeyi. Tarih boyunca bir oraya bir buraya çekiştirile çekiştirile zaten iç etnik parçalanma içinde bir ülke ki sorma gitsin. Batılı emperyalist dişini geçirmiş Ukrayna’ya, ilk başta Kırım’ı koparttı ülkeden (Bazı sesler duyuyorum: Yok Ruslar koparttı diye!). Referandum yaptılar, Rusya’ya bağlanıyorlar.. AB de Moskova’ya önlemler uygulayacak.. Rusya’ya diz çöktürecekler...
***
Neyse olayın derinliğine girmeden, başka bir boyuta dikkatinizi çekmek için yukarıdaki grafiği bilginize getireyim dedi. Grafiği Hey Türkiye Nasılsın? kitabımdan aldım. Konu başlığı, Küresel Barış Bir Ütopya mı?
Dünyada bir yılda kaç cinayet işleniyor dersiniz? Yanıt kitaptan: 524.000. Önceki yıla göre 40 bin artmış.
2008-2013 döneminde “barış endeksi’nin ibresi “savaş endeksi’ne kaymış. Aynı dönem, barışa yaklaşan ülke sayısında azalma var, bu ülkelerin sayısı 48’e düşmüş. Barış endeksinden uzaklaşan ülke sayısı artıyor, 84’den 110 olmuş. Birbirini yiyip öldürüp bitiren bir dünya var karşımızda..
Yıkılsın bu yeni liberal dünya düzeni demekten başka bir vicdan olabilir mi?
Mesela her 100 bin kişi başına düşen cinayet sayısı, 2008’de 6,7 iken, 2013’te 10.9’e yükselmiş.
100 bin kişiye düşen mahkum sayısı 160’a yükselmiş.
İç çatışmalarda ölenlerin sayısı 5 kat artmış. 2008’de 38 binden, 2013’e 180 bine dayanmış. Yıl başına ortalama 50 binden fazla.
Türkiye savaşçı ülke! Barışa çooook uzak. 162 ülke sıralamasında 134.cüyüz! En barışçı ülke İzlanda’ya 133 ülke uzaktayız.. RTE altında Türkiye’den bir barış ülkesi çıkma olasılığı olabilir mi!
2012 yılında şiddetin dünyaya maliyeti, 9,46 trilyon dolar!. Bir önceki yıl 8,12 trilyon dolardı!
***
Biz Ukrayna- Irak hattına dönelim ve grafiğe bakalım.
Grafik, dünyadaki terör olaylarıyla (yatay yıl, dikey sayı) aynı dönemde Irak’daki olayları kıyaslıyor.
Irak neresi? Yanı başımız. 
Irak’ta en son ne zaman savaş oldu? 2003’te Amerikan ve Batılı emperyalistlerin ortak saldırısı ile. 
Bahanesi neydi? Kimyasal silah saklıyordu Saddam. 
Bulundu mu? Hayır, Özür dileriz dediler.
Sadece 2008’de Irak’ta iç savaşta  ölenlerin sayısı 10.050 kişi. Sadece Suriye’de 2012’de 72.900 kişi öldürüldü. 
Bizdeki iktidar yandaşları rezil yüzlerini hiç saklamadan, iktidarın iç savaşa müdahalesini savunuyor. Müdahale ile Suriye’de ölenlerin sayısı iki katına çıkıyor tabii. Süre de uzadıkça hele...
Irak’da günde kaç kişi öldürülüyor bilginiz var mı?
Yazayım mı: Sadece 2013’te 8000’den fazla sivil insan! Yaralıları saymıyoruz..
Dünyadaki şiddetin ana kaynak ülkeleri neresi dersiniz? 
Biliyorsunuz tabii: İslam ülkeleri!
***
Irak’ı parçalayıp bu hale getirenler kimler? Batılı emperyalistler..
Peki, Ukrayna’yı kaşıyanlar kimler? Batılılar...
Irak’tan Ukrayna’ya bir hat çekin..
Ukrayna’dan Suriye’ye... Suriye’den Irak’a ve diğer İslam ülkelerine..
Zavallım batılılar, tıpkı Irak’ta ve Suriye’de olduğu gibi, Ukrayna’da da “demokrasi mücadelesi” veriyorlar!...
Kırım, bu demokrasi mücadelesine kurban gitti, değil mi, hey batılılar!
Aşağıda size bir grafik daha veriyorum.. 
Barış mı istiyorsunuz?
Ülke içinde, yapmanız gereken asgari şeyleri aşağıda görüyorsunuz..
Şimdi siz varıp hesap edin: Türkiye barıştan ne kadar uzakta?!


-- 18 Mart 2014 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

--