SAYFALAR

19 Haziran 2012 Salı

Yargıçların Duyduğum İç Sesleri


Dün Odatv davasını izledim, zaman elverdiğince. Yalçın Küçük’ü dinledim, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun savunmalarını / talep konuşmalarını okudum. Müyesser Yıldız’ın konuşmasını da mahkemeden canlı yayın (tweetter) ile izliyorum! Soner Yalçın.. Hanefi Avcı?! İçeridekilere el salladık..
Dışarıdaki gazetecilerden Ayşenur Arslan, Melih Aşık, Zafer Arapkirli, Hakan Aygün... ile sohbet ettik. Cumhuriyet’den “mahkeme emekçileri” (Meriç Velidedeoğlu, Şükran Soner, Zeynep Atayman, Ahmet Sungur, Özlem Yüzak) oradaydı.
Hem içeride hem dışarıda olan Ahmet Şık, Nedim Şener, Doğan Yurdakul ve Çoşkun Musluk tabii ki oradaydı.. Gördüklerim ve görmediklerimle..
Ertuğrul Özkök yoktu (Kai’sinden zaman bulamamıştır!), Ahmet Hakan da yoktu, herhalde Soner’le hapishanede konuştum derdi..  Sabah ve diğer büyük gazeteci takımını orada görmek zaten söz konusu olmazdı.. Bir tek genel yayın yönetmeni vardı da ben mi görmedim?
Ama, Tuğçe Tatari gibi özveriyle destek verenlerin yanısıra, işi olan ve olmayan çok sayıda gazeteci kız, kadın, erkek, genç, yaşlı yığınla oradaydılar...
Herkes Odatv sanığı sanki; herkes Barışlar, Sonerler, Müyesser’ler ve diğerleri!
Dünyada tutuklu 170 kadar gazeteci var, bunların yarısından fazlası Türkiye’de, içeride olanların sayısı 97 kadar...Türkiye basın tarihi, gerçekten böylesine büyük bir toplu zulüm görmemiştir!
***
Bir isyan dalgası egemen içerideki ve dışarıdaki arkadaşlarımızda ve ailelerde. Mahkemenin aylar önce talep ettiği TÜBİTAK’ın bilirkişi dosyasının gelmemesi, sinirleri bozdu.. Hey TÜBİTAK, neden göndermezsin, içeridekilerin dışarıya çıkmasını engelleyici bir tutum olarak mı görelim bu tavrı! Yoksa sağlıklı, bilimsel bir değerlendirme yapamayacak durumda mı uzmanlarınız, veya bunu yapmak istemiyorlar mı, en azından böyle yazıp mahkemeye gönderebilirdiniz! Hey TÜBİTAK, içeride canlar var!
***
Ama, mahkemenin tutuklu arkadaşlarımız hakkında karar vermesi için TÜBİTAK’dan gelecek bilirkişi raporuna ihtiyaç mı var?! Duruşma salonunda Yalçın Küçük’ün öğlene kadar konuşmasının can alıcı vurgularından biri buydu! Bütün dava o kadar düzmece ki, savcının iddianamesi, polisin uyduruk raporları..
Mahkemenin karar vermesi için, bilirkişi raporuna ihtiyacı sıfır.. ayrıca dosyada çok sayıda bilirkişi raporu bulunuyor! Hakimleri bilirkişiler mi yönetecek yoksa dosya içeriği ve vicdanları mı?
Yargılanan arkadaşlarımız, avukatları ve devletin cemaatin, bürokrasinin kasıtlı zulmüne uğrayan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, aslında iddianameyi paçavraya çevirdiler. Hem içerik, hem iddia, hem teknolojik olarak! Bu yeni değil! Dünkü duruşmada da, fazlasıyla bunu tekrarladılar..
***
Davayı izlerken düşündüm, acaba yargıçlar ve hatta Savcı, Yalçın Küçük’ün, Barışların, Soner’in, Müyesser’in ve Avcı’nın dünkü konuşmalarıyla suçlamaları delik deşik etmeleri karşısında, hangi gerçek duygular içindeydi..
Vicdanın, hukukun, adaletin mahkeme salonunda durmadan yankılanan seslerine, daha ne kadar dayanmak mümkün, diye kendime sordum!?
***
Karşımdaki Heyette derin bir vicdan ve muhasebesi mı vardı? İç sesleri bana şunları söylüyordu:
Geçiniz kardeşim bunları, siz de biz de biliyoruz ki, bu davada yargılandığınız iddiaların hepsi palavradır.. savcının ileri sürdüklerinin iler tutar tarafı olmadığını biz de biliyoruz; bize ders veriyorsunuz, ama ne körüz ne de sağır.. Bu davanın siyasi bir yargılama olduğunu hepimiz biliyoruz... Bizi de buraya oturttular, bunların defterini dürün diye. Ama dürülecek defter bile kalmadı ortada... Bugünün sonunda hepinizi serbest bırakacağız.. Sonrası ise sen sağ ben selamet.. bu davayı en iyisi uzattıkça uzatmak.. sonra başka kimselere devretmek.. Bitirirsek, bu dava da bizi yargıç olarak bitirir.. Bugünün yarını da var, devran döner bizim üzerimizde kalır herşey...”
Yargıçlarla gözgöze geldim, evet bu sesleri yükselerek yankılanıyordu!
---19 Haziran 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder