SAYFALAR

24 Temmuz 2021 Cumartesi

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Bu kadar büyük maaşlar ve harcamalar gidicilikleriyle ilişkili mi?

19 Temmuz 2021 Pazartesi


Cumhurbaşkanı yine 2013 Gezi protestolarını-gösterilerini gündeme getirdi. Bunu bir yapsa dinler geçersin, ama iki değil, üç değil, beş değil... Her aklına düştükçe Gezi, dış düşman, komplolar üzerinde duruyor.

İktidar hayatının en önemli olayı Gezi... FETÖ’nün kendisini yıkma girişimlerinde bile kendine olan güveni sanki bu kadar sarsılmamıştı! Gezi, o zamanki Başbakan’ın psikolojisini çok bozdu. Nedeni ne diye düşündükçe, aklıma milletle ilk kez, bu kadar geniş protesto ile karşı karşıya kalışına bağlıyorum.

Fakat Gezi’yi ülke çapında büyük bir iktidarı protesto kampanyasına dönüştüren de kendisi. O dönemde hükümet üyeleri olsun, Cumhurbaşkanı Gül olsun, hemen neredeyse hepsi Gezi olayını hemen gündemden çıkarmak için girişimlerde bulunmuş, sonuçta uzlaşmayı reddederek tüm ülkeyi Gezi’ye dönüştürmüştü.

Acaba diye düşünüyorum, Gezi konusunu ikide bir gündeme getirmesi, o zaman yaşadığı psikolojik travmanın derinliğini mi gösteriyor?

YA KONTROL EDEMEZSEM?

Saray’ın korkusu, kendiliğinden halk hareketinin kontrol edemeyeceği bir noktaya gelmesi. Gezi’den sonra, anayasal gösteri, yürüyüş, protesto haklarını baskılamaya ve askıya almaya yöneldi. İfade özgürlüğüne engellemeler ve yargılamalar bin kat arttı. Emniyet vb. bin kat güçlendirildi.

Bu konuyu açmamın nedeni, iktidarı kaybetme endişesini içten içe yaşıyor olmaları, hele son zamanlarda.. Ama Gezi, iktidarı kaybetmeleri için bir sonuç üretmedi, üretemezdi zaten. AKP’nin en güçlü olduğu zamanlardı, para vardı, milletin önemli bir kesimi pek çok açıdan bugünkü gibi sefil bir duruma düşürülmemişti. 2015 ve 2018 seçimleri de AKP ve liderinden milletin hâlâ beklenti içinde olduklarını göstermişti. 2015 tekrarlanan kasım seçimleri ise sokak şiddetinin, ülke çapında terör olaylarının iktidara destekle sonuçlanmasını da kayda geçirelim.

Şimdi yeni bir döneme, seçim dönemine girdik. Kaybetme korkusunu fiilen yaşamaya başladık.

‘İKTİDARI ALIRLARSA, OLMAZ YA...’

İki - üç kez, iktidarı Millet İttifakı’nın alma olasılığını ilk kez son bir ay içinde gündeme getirdiler. İlki “İktidarı alırlarsa, olmaz ya...” diye dillendirildi. En son bizzat kendisi tarafından bu endişe, “Bunlar iktidara gelirlerse uçakları satacaklarını söylüyorlar...” olarak söze döküldü. Bugüne kadar iktidarı kaybedebilecekleri akıllarının ucundan bile geçmezdi. Lafını bile etmezlerdi. Ama yarın seçim olsa kaybetme olasılıklarının yüksek olduğunu görüyorlar.

Acaba diyorum, milleti, ekonomik krizi, yoksulluğu, işsizliği zerre umursamadan, son zamanlarda AKP’li bürokratlara, siyasilere, beş maaşa kadar çıkan para dağıtmaların, AKP siyasilerinin şirketlerin tepelerine çöktürülmelerinin, iktidarı kaybetmeden önceki ruh haliyle ilgisi olabilir mi?

Merkez Bankası başkanları dahil, kamuda görevli üst düzey yöneticilerin tümünün, görevden alınmaları halinde bile iki yıl boyunca maaşlarını almaya devam edeceklerine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararını okuyoruz.

Cumhurbaşkanlığı örtülü ödenek harcamalarının füze gibi yükselmesini de buna katın. Belediyeler ve bakanlıklarda hızlanan, bazen bizzat kendilerine, yandaşlarına, yakınlarına, ortaklarına ihaleleri düşünün.

Özetle, ulufe dağıtır gibi yandaşların beslenmesi arttı. Bu durumun gidicilikleriyle ilişkisini kuran sadece ben miyim?

‘NASIL BİR MUHALEFET’ KONUSU?

Muhalefetin miskinliğinden, pısırıklığından tutun, iktidarın hâlâ orada olmasının tek nedeninin de muhalefetin cesaretten yoksunluğuyla yapılan açıklamalara kadar, memnuniyetsiz bir “kanaat örgütü” var. Örgütü diyorum çünkü pek çoğu birbiriyle ilgisiz olarak bu konuda fikir birliği içinde.

Burada öncelikle CHP suçlanıyor. Bu kadar ekonomik derin çöküş varken, işsizleri, esnafı vb. herhalde sokağa dökememek, gösteriler organize edememek, eleştirilerin öznesi olsa gerek. Bunlar yapılsa, a) AKP yıkılıp gidecek mi? b) İktidara oy kaybettirecek, muhalefeti yükseltecek mi? Eylem her şey midir?

CHP’nin ayrıca AKP’nin tabanını kazanma çalışmaları da “iktidarla, dinci faşizmle uzlaşma” olarak gösteriliyor. İktidarın din siyasetçiliği ve uygulamaları başka, kitleleri bu siyasetin cenderesinden kurtarma çalışmaları başka. Ayırmak gerek. Şüphesiz daha iyi muhalefet her zaman mümkün ve CHP bu konuda çok iyi değil. Taban çalışmalarına yoğunlaşmaları önemli..

KAÇ KEZ KAYBETTİ?

Bir düzeltme ihtiyacı var. Kılıçdaroğlu 11 kez seçim kaybetti, hâlâ koltuğunda oturuyor, hatta adaylığını ileri sürüyor eleştirilerine bir düzeltme yapmalı. Birincisi, bu eleştiri esas olarak iktidar ve medyasının malzemesi. Bir nefret dili de içeriyor. İkincisi, Kılıçdaroğlu genel seçimleri dikkate alırsak 2011, 2015 ve 2018 seçimlerini kaybetti.

Muhalefet mutlak kazanırdı gibi mantıkdışı sav olamaz. Merkel dört kez kazandı. Seçim kazanmanın, içinde bulunan koşullarla yakın ilişkisini kurmazsak, analiz yapamayız. Kılıçdaroğlu’nun 10 yılda niye değiştirilmediği sorusu ise bizi değil partiyi ilgilendiriyor. Yazarlar “başkan seçici” olamazlar. Partili bile değiliz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder