Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 29 Kasım Pazar, 2020
Bir süredir aklımda dönüp dolaşıyordu, yeni kurulan partiler muhalefeti dağıtıyor demokrasiyi zayıflatıyor, ülkemizdeki tek adam rejimini güçlendiriyor ve diktatoryaya daha mı çok yaklaştırıyor?
Bu görüşün kaynağı “rejime, tek adama karşı gelişen muhalefeti dağıtması” görüşüdür.
Bir de, “iktidarın parçası” oldukları görüşüdür.
Kurucularına “bizim cenah”tan bazı uç noktalarda ağır eleştiriler ve reddiyeler yöneltildiğini görürüz.
Eleştiriler “hesap sorar”. Kurucular “sigaya çekilir”. Ortak oldukları RTE iktidarındaki pozisyonları ortaklıkları dile getirilir, aslında söylenmek istenen, “yoktur birbirlerinden farklılıkları”dır. En iyisi “hepsi kahrolsunlar”dır. “Önce iktidar dönemlerinin hesabını versinler, şöyle devrimci adam gibi özeleştirilerini yapsınlar, sonra parti kursunlar ve legalite kazansınlar”!...
Hiç öyle düşünmüyorum
Hiç mi hiç... Mesela Deva ve Gelecek Partisi’nin kuruluşlarının iyi olduğu ve demokrasi cephesini genişlettiği kanısındayım.
Hele bu partilerin otoriter yönetimden ayrılanlar – kopanlar tarafından kurulduğu düşünülürse.
Daha da önem kazanır partileri...
Bu partiler RTE iktidarının parçalanması, zayıflaması, dağılması ve RTE otoritaryanizminin giderek güçlenmesi dönemlerinin doğumlarıdır.
Tek adam rejimi, iktidarın “güçlü hali”ni resmetmez, giderek artan otoritaryanizmi, zayıflığının dağılmasının ifadesidir.
AKP ve RTE iktidarı parçalanmıştır.
Bu iki parti ve kurucuları, RTE Partisi içinde varlıklarını sürdürememişlerdir. RTE tekadamlaştıkça, partisi içindekilere, tabii ki önde gelenlere iki seçenek kalıyor: Ya RTE’nin suretleri olacaklar, her şeyi kabul edecekler ve liderin yüceltilmesine en büyük desteği verecekler... Ya da atıl ve sessiz kalacaklar ve güçlü kişilikleri ve cesaretleri varsa ayrılıp partileşecekler.
Sıradanlaşmaya reddiye
Bugün AKP’nin, kuruluş zamanıyla zerre ilgisi kalmamıştır. Ne söylemi ne programı ve uygulaması ne de kurucuları açısından. Bir tek RTE vardır.
Baş otoritenin partide yaptığı tam bir sıradanlaştırmadır.
Sıradanlaştırılmayı sıradanlaşmayı kabul etmeyenler kenara itilmiş, işlevsizleştirilmiş, siyasetten arındırılmışlardır.
Bunlar, liderden aynı zamanda farklı görüşleri savunanlardır.
Onların bir kısmı ayrılarak iki partide siyasi varlıklarını sürdürmeye karar verdiler.
Bir kısmı YİK kızağına çekilerek, özgür ve bağımsız konuşmamak koşuluyla “onurlandırılmayı” tercih ettiler. Söyleyecekleri bir şey varsa, YİK ne güne duruyor!
İki yeni parti varlığı iyidir
Onlar da geliştikçe, tek adamlık zayıflayacaktır. Hem tek adam partisine oy verenlerden bir kısmı onlara göz kırpacak hem de iktidarın – tek adamın etki alanı, yeni ve eski seçmene ulaşmakta zorlanacak veya olanaksızlaşacak.
Bu etkiye iktidara karşı “demokrasi çemberi”nin genişlemesi diyebilirsiniz.
Böyle dönemlerde dişli partilerin, kazandıkları demokrasi alanlarını savunması ve bu alanlarını genişletme çabaları, önemlidir.
Türkiye sanıldığından çok daha büyük ve ağır bir siyasette kültürde ilişkilerde ekonomide toplumsal ilişkilerde kirlenme, kötüleşme yaşadı ve yaşamaktadır.
Büyük bir fırsat var önümüzde
Hele ekonomide... hele hukukta.. hele insan temel hak ve özgürlüklerde... hele üniversitelerde... hele ülkenin ve hazinenin kaynaklarını keyfi yönetmekte çarçur etmekte ve peşkeş çekmekte.. hele dış politika uygulamalarında ve tercihlerinde...
Ve bu tablo ağırlaşarak sürüyor.
Yani farklı çekim merkezlerinin çoğalması, 18 yıllık bir dönemin parçalanması ve değişmesi açısından olumludur, dahası acil ihtiyaçtır.
İktidar medyası ve kalemşörlerine bakın tersini yapın.
Amiral Battı mesela, bu parti liderlerini aşağılamak için çırpınıyor.
Türkiye’yi büyük bir “onarım süreci” bekliyor.
Büyük onarım süreçleri büyük çöküşlerden sonra devreye girer.
Ülkenin önünde, kaçmaması ve çok yönlü katkılar gerektiren büyük bir fırsat var...
Adeta yeni ve yeniden bir kuruluş!