Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 19 Kasım Perşembe, 2020
İç İşleri Bakanının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında Kanal İstanbul’u kastederek “devlet projesine karşı çıkmak”tan soruşturma açması akla “devlet benim” ünlü tarihsel kavramını getirdi.
15 yaşındaki Fransa Kralı 14. Louis’in, Fransa Meclisi’nin Kralın öngördüğü vergilerden bir kısmını reddetmesi üzerine, ne demek bu, kral benim devlet de benim benzeri sözler dediği söylenir; kamçısını çizmelerine vurarak!
Böylece bu kavram siyasal yönetim terminolojisine girmiştir ve yeri geldiğinde benzerlikler ortaya çıkınca sık sık anımsatılır.
Mutlak monarşilerde (sultanlık, padişahlık, emirlik..) sultan, kral aynı zamanda devletin de mutlak yöneticisidir, başkanıdır. Aslında askeri diktatörlüklerde de darbeciler geçici veya kalabildiği sürece devletin mutlak hakimidir, başkanıdır.
Yani “devlet onlardır”, çünkü devleti polisiyle askeriyle yargısıyla tüm aygıtıyla istedikleri gibi keyfi olarak kullanırlar, aynı zamanda halka karşı bir zulüm aracı olarak. Osmanlı Sultanı Hünkarı da mutlak devletti, hatta, devletin de ötesiydi; bu türlerin hemen hepsi üstelik Tanrının atadığı mutlak hükümdar kılığını da giyerler. Tanrının seçtiği kimselerdir ve bu nedenle de iktidarlarının, soyları – soplarıyla birlikte ebedi olduklarını söylerler.
Seçilenler devlet değildir
Fakat bunların büyük çoğunluğu yıkılmıştır, (mutlak güce inananlar isterlerse mutlakıyetlerin hepsini Tanrı’nın yıktığını ve gücü halka verdiğine inanabilirler!)
Günümüz göstermelik monarşilerinde (kraliyet ailesini devlet başkanı statüsünde tutan, ama tüm yetkilerin millet iradesiyle seçilmiş başbakan ve hükümette olduğu esas olarak parlamenter sistemlerle yönetilirler (İngiltere, Danimarka vb gibi). Dolayısıyla “devlet değil”lerdir.
Seçilen hiç bir iktidar “devlet” değildir. Geçicidir, devlet ise kalıcıdır. İktidarlar yönetime geldiklerinde anayasal ve yasalar çerçevesinde devleti yönetirler. Devletin bürokratları, memurları vardır, onlar devletin sürekliliğini sağlarlar ve yasalar çerçevesinde hareket etmekle yükümlüdürler.
“Devlet projesi” sorunu
İç İşleri Bakanı’nın Kanal İstanbul’u “devlet projesi” nitelemesi ve soruşturma açması, nasıl bir siyasal düzende yaşadığımızı sorgulama ihtiyacını gündeme getiriyor.
Murat Karayalçın’ın dün Gazete’de (Cumhuriyet) yayınlanan açıklamasından öğreniyoruz ki, devlet projeleri diye bir uygulama var. 3 bin kadar. Fakat arasında Kanal İstanbul yok.
Olsa bile ayrıca “devlet projesi”ne karşı çıkmak nasıl suç kapsamına girer? Siyasal iktidarlar tarafından uygulanmayan, iptal edilen, sürdürülmeyen, tamamlanmayan “devlet projesi” mi yok... Bugüne kadar hangi siyasal iktidardan böyle bir suç karşılığı hesap sorulmuştur... Bugüne kadar “devlet projesi”ne karşı çıktığı için herhangi bir kimse hakkında soruşturma açılmış mıdır?
Belediyeler üzerinde vesayet
İktidar, tüm belediyeleri, yasaların onlara verdiği hakları, yetkileri gasp ederek, yok sayarak, kendi siyasal iktidarının bir uzantısı olarak görme eğilimindedir. Belediyeler üzerinde tam bir merkezi vesayet politikası uygulama eğilimindedir..
Kendi partisinden seçilmiş belediyeler üzerinde zaten tam bir vesayeti vardır. Bu vesayeti muhalif belediyeler üzerine de yaymaktadır. Burada anımsatalım ki, HDP’nin seçilmiş belediye başkanlarının neredeyse hepsini görevden alarak, yerlerine kendi memurlarını ataması da, halkın iradesini yok sayma ve tüm belediyeler üzerinde kendi vesayetini kurma anlayışının bir parçasıdır.
Bunu şuna benzetiliriz: Bu ülkede tek bir yönetim vardır, Saray ve kurduğu hükümet. Tüm diğer yönetimler, belediyeler dahil, Saray’ın politikalarının anlayışının bir uzantısıdır, parçasıdır, buna karşı çıkanlar yaşayamaz.
Devletin ta kendisiyim
AKP iktidarı, Saray, “tam devlet” olmuş durumdadır. Tüm valiler, kaymakamlar, devletin değil AKP’nin memuru durumundadırlar.
Anayasanın sık sık tanınmadığı, yasaların sık sık çiğnendiği veya etrafında dolaşıldığı, Meclis dahil (18 yıldır sadece AKP yasaları çıkmıştır) ülkenin tüm yönetim kurumlarının (iş dünyası dahil) birimlerinin bütünsel mutlak bir otoriter rejimin parçasına dönüştürüldüğü, aykırı hareket eden veya düşünce belirtenlerin korkutulup sindirildiği bir rejim içinde yaşıyoruz.
Muhalif belediyelerin de yok sayıldığı bir yetki ve görev gaspı da, “devlet benim” (veya ben devletin ta kendisiyim!) anlayışının genişletilerek sürdürüldüğünü görüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder