23
Eylül Pazartesi 2019 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
İktidar içinde “kanat
savaşları”nın yeni hedefi Adalet Bakanı Abdurrahman Gül dişli çıktı. Pelikancı adıyla kötü tanınan, iktidar içinde
bir grubun adına “silahşörlük” yapanlar şimdilik ikinci bir emre kadar
kuyrukları kıstılar. Daha önce eski Cumhursbykn Abdullah Gül’ü yıpratmışlar;
sonra da Ahmet Davutoğlu’nu henüz Başbakan ve Parti Başkanıyken top ateşine tutmuşlardı.
Sonuç, Davutoğlu’nun tepetaklak görevlerinden olmuştu. Gelinen nokta
Davutoğlu’nun Partiden atılmadan ayrılması olmuştu.
Konumuz yine yargı ve hukuk
aslında, ama bu siyasi olayın hukuk veya yargıyla ne ilişkisi var diyeceksiniz.
Bir iç çatışma ve tasfiye, değil mi?!
Evet esasında ve görünüşte öyle.
Ülkemizde tetikçilik siyasi bir
iktidar savaşının parçası olarak işlediği, kişilik hak ve özgürlüklerine
yapılan saldırıların üst düzey korumaya sahip olduğu için, hukuk işlemiyor.
Davutoğlu o zaman bu silahşör veya tetikçileri dava etse dilekçesini kabul eden
bir savcı bulamazdı..
O zaman şöyle sorabiliriz: Siyasi
defter dürme girişimleri kendi içlerinde böylesine amansız sürüyorsa,
iktidarlarının rakiplerine neler yapmazlar..
Dünkü yazımda epey sayıp
dökmüştüm. Yapıyorlar zaten. Amansız, korkusuz ve alabildiğine...
Cumhuriyeti
ve anayasayı kim koruyacak
Eski Cumhurbaşkanı AKP’den neden
tam kopmak zorunda kaldı, RTE’ye karşı Cumhurbaşkanı adaylığını koyacak kadar
kesin bir kopuş, üstelik... Mücadele etseydi, Davutoğlu’nun başına gelenlerle
karşılaşacaktı.
Bir siyaset çirkefliğin batağında
ise, rakiplerine karşı kullanmayacağı silah yoktur.
Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırılar
konusunda kendiliğinden dava açarak kamu adına, Anayasal hak ve özgürlükler
adına, ülkenin muhalefet liderinin devlet ve yasalar çerçevesinde sahip olduğu
haklar adına hesap soran ve yasaları işleten bir savcılık kurumu ortalıkta
bulunmuyorsa, orada keyfi bir yönetim var demektir.
Bir de şu demektir bu durum:
Savcılar, Cumhuriyet Rejimi- Anayasa adına hareket etme özgürlüklerine sahip
değiller. Yıllarca dışarı çıkmaması gereken on paralık bir adam “imza vermek”
durumunda kaldığı için özgürlüklerinin kısıtlanmasından şikayetçi!
Hakkındaki soruşturmanın şeklen
olduğundan ve bir süre sonra kendiliğinden kapanacağından şüphesi olan var mı?
Şimdi
bakın: 2018 yılında dövizin artacağını söyledikleri, ekonomik krizden
bahsettikleri için BDDK’nın (bankacılık denetleme kurumu) şikayeti üzerine
savcılık “Türkiye ekonomisinin istikrarını zayıflatma girişiminde bulundukları”
gerekçesiyle 38 gazeteci ve uzman hakkında dava açtı!
AKP iktidarı ekonomiyi batırmış,
dolar almış başını gitmiş, bunu söyleyenler ekonomiyi zayıflatıyormuş.
Bu siyasi ve ekonomik susturma
işlemi..
Her
şey göstermelik: Yargıç sınavları
Bildiğimiz bir konuyu bir avukat
bizzat yaşadığı için gündeme taşıyorum yeniden:
Sayın Bursalı,
“...Adana Barosu mensubuyum , 46
yaşındayım. Sizi yıllardır takip ediyor ve severek
okuyorum. Bugün yazmış olduğunuz yazınızı da bir yargı mensubu olarak okudum.
İstanbul Hukuk mezunu uzun yıllardır avukatlık yapan bir hukukçuyum, 2016
senesinde 43 yaşımda ömrümde ilk defa hakimlik sınavına girdim ve hiç de fena
olmayan bir puanla bu sınavı kazandım.
“Ne var ki mülakat
denilen garabeti geçemedim, ne oldu derseniz: Adana'da tanıdığım ne kadar
Akp'li avukat varsa puanları benden düşük olmalarına rağmen hakim-savcı
yapıldılar. Hem de toplamda 900 kişi, resmi Akp üyesi, ilçe başkanı, yardımcısı,
disiplin kurulu üyesi veya parti üyesi vs
“Bu konu o dönem bir süre gündeme getirildi hatta liste
liste isimleri yayınlandı, gelin görün ki unutuldu gitti, hatta bu listeyi
yayınlayan gazeteniz haberine ve başka haberlere erişim yasağı getirildi.
“Sizden istirhamım konuyu diri tutmanızdır. Yaşım 45'i
geçti, yasa gereği artık zaten hakim olamayacağım ama lütfen asıl kadrolaşmanın
bu olduğunu yazınız. Bu arada eklemeliyim ki sadece 2016 sınavında değil
sonrasında yapılan sınavlarda da aynı şekilde hep Akp'li avukatlar alındı, cüzi
bir istisna hariç.”
***
Durum budur.
Tıpkı Fetöcülerin yaptığı gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder