17 Eylül Salı 2019 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
Dünkü yazımdaki listeyi
incelediniz mi? 70 nitelikli araştırma makalesinin 15 üniversiteyi dağılımını
gösteren? Anımsamak için yeniden veriyorum, çünkü bunun üzerinde duracağım şimdi.
İTÜ 12.22
|
Bilkent Üni 7.81
|
ODTÜ 4.77
|
Koç Üni 4.49
|
Boğaziçi Üniv 3.07
|
İstanbul Üni 2.56
|
Gebze Tek. Üni 2.54
|
Sabancı Üni 2.26
|
Ege Üni 2
|
Pamukkale Üni 2
|
Kocaeli Üni 1.99
|
Dokuz Eylül Üni 1.96
|
Izmir YükTekEns 1.44
|
Atılım Üni 1.25
|
Hacettepe Üni 1.23
|
11’i devlet, 4’ü Vakıf. Atılım
Üniversitesi de dikkat çekici bir şekilde yüksek nitelikle araştırma
makalesinden pay almış. Fakat üzerinde duracağım diğer 3 vakıf üniversitesi:
Bilkent, Kaç ve Sabancı.
Bilkent en eski ve oturmuş,
araştırmaya önem veren üniversite. Payını tartışmıyorum. Koç Üniversitesi,
gerçekten bilime verdiği önemle, koyduğu ödüllerle aralarında en çok öne çıkan
üniversitemiz. Tıp Fakültesi de var. Çok iyi fizik bölümleri ve araştırmaları,
çok iyi akademisyenleri var. Daha yüksek nitelikli araştırmalar bekliyor insan.
Sabancı Üniversitesi, nitelikli
bilim insanları tabii ki çok, Koç’un yarısı kadar makale sahibi. Sabancı’nın
tıp fakültesi yok. Ama şüphesiz bahane olmamalı. Neden böyle?
Buralarda çalışmış bir saygın
bilimcimiz, üniversite ismi vermeden yazayım, diyor ki “bir araştırma üniversitesi, alt yapı yatırımları iyi, ama liyakatı geri
plana ittiler, para kazanmayı öne çıkardılar. Tıp fakültelerine bakarsak
aslında genel durum öyle gözüküyor... Örneğin, bir
cerrahin durmadan sünnet yaparak kurumuna para getirmesi, en prestijli dergide
yayın yapmasından daha çok tercih ediliyor günümüzde. Yayın yapmak sanki hobi
ya da kişisel bir şey... yönetici anlayışı ve tercihi, vizyon meselesi. Tıp
fakültelerinin çok daha bilimsel üretim yapmaları beklenir ama klinik
performans, yani hasta bakarak para kazandırma çabası tercih ediliyor, bilimsel
yayın yapma teşvik edilmiyor.”
Liyakat ve araştırma
stratejisi
Bir başka yorum: Bilimsel üretim ve üretimin yazıya dönüşümü, liyakat ile çok yakından
ilişkili. Üniversitemizin ve bölümlerinin araştırma stratejilerinin bile
olmayışını, bunu yapanların da dikkate alınmayışını bizzat yaşayarak görüyor ve
acı çekiyoruz... Üniversiteler, özellikle özel üniversiteler bu açıdan filtre
koyabilirler. Ama bunun için bilinçli ve adanmış bir irade gerekiyor. Sorun
burada. Pek çok şey yapabilirler. Ama bağımsız, özgür fikrini söyleme
ortamlarının olması gerekir. Böyle bir özgür ortamın da hasretini
çekiyoruz.
Bir okur, Hakan Kara başka bir noktaya
daha dikkat çekiyor: Nature Index'te açıklanan, Türkiye
kaynaklı olduğu görülen 70 üst düzey makalenin çok büyük bir kısmının yurt dışı
ayağı olan eserler olduğu görülmekte. 70 makalenin kaç tanesinin fikri olarak
Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerine ait? Belki haksızlık olacak ancak kanımca
belki de 5-10 tanesinin fikri olarak bize ait olduğu yönünde. Dolayısıyla 70
rakamı bile çok çok iyimser kalmaktadır.”
Tamam, 70 makalenin yazarlarına da
bakacağız, demektir. Ama şunu belirteyim, yüksek nitelikli makaleler büyük
çoğunlukla çok uluslu oluyor.
Neden nitelik üretme
az?
Onlarca neden sayılabilir. Yukarıda yer
verdiğimiz vakıf üniversitelerimizle ilgili eleştiriler önemli. Bunca tıp
fakülteli vakıf üniversitesi var. Araştırmaları nerede? Devlet
üniversitelerimizde İTÜ açık ara önde, ama binlerce akademisyenin çalıştığı diğer
yüzlerce üniversite durumdan habersiz olsa gerek. Şüphesiz buralarda da liyakat
sorunu, bilim stratejisi, eğitim için akademik kadro mu yoksa ağırlıklı olarak
araştırma kadrosu mu gibi çözülmemiş sorunlar... Sorunu çözmek için de
yurtdışından akademik kadro çağrıları var.
Esas sorun içeride, bizde, iktidarda,
üniversitelerde, anlayışta.. Bunu görürsek mesele çözülür.
Celal Şengör’ün Uğur
Dündar’a konu ile ilgili yazdığı mektupta, dikkat çekilen insan kalitesi ve
eğitimle ilgili sorunlar vardı. Özetleyeyim:
* ) Orta eğitimimiz perişan edildi, orta eğitimde
mevcut derslerdeki eğitim kalitesi o kadar düşüktür ki, uluslararası
karşılaştırmalarda sürekli en alta yer almaktayız. İlk ve orta eğitimde
öğretmen eğitimi ve istihdamı iflas durumunda..
* ) Üniversite sayısı
hiçbir gerçekçi kıstas göze alınmadan gerekenin çok üstünde arttırıldı. Öğrenci
kontenjanları üniversitelerin kapasitelerine göre değil, politik mülâhazalarla
kararlaştırılıyor. Meselâ, İTÜ Jeoloji Bölümü'nün eğitim imkânları açısından
kapasitesi 25 iken bu yıl 70 öğrencilik kontenjan YÖK tarafından
dayatıldı..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder