25 Ağustos 2019 Pazar / Bilim ve Siyaset,
Cumhuriyet
Bu iktidar zamanında iki olguda büyük patlama
yaşıyoruz...
Birincisi kadın cinayetleri.. yılda 400’lere varan
cinayetler adeta önü durdurulamaz bir hal aldı. Ahlaksız, amansız, etiksiz,
kişiliksiz, sahip olduğu şiddeti en güçsüz insanlara kadınlara karşı en
fazlasıyla kullanmayı fazilet sanan aşağılık bir erkek topluluğu yaşıyor
aramızda..
Bu “insanlar”, durup dururken artmadı.
Bu iktidarın yarattığı ideolojik ve toplumsal bir
zeminde çoğalarak cinayet işliyorlar.
İdeolojik
zemini, en basitinden; iktidarın
kadının yerini evi olarak gören, erkeğine hizmet etmeyi birinci görevi ilan
eden, bin bir suratlı tarikat, cemaat vb gibi sapkınlıkların ve “alim” kaftanı
içinde aşağılık fetvaların çığ gibi büyüdüğü, doğru ile yanlışın birbirine
karıştığı ve yer değiştirdiği, Cumhuriyetin yurttaş ve iyi insan değerlerinin
yerle bir edildiği bir anlayış oluşturuyor.
Toplumsal
zemini, son 17 yılda yaşadığımız büyük
kargaşada görelim: Yüzde 42 olan kırsal nüfusu, bu süre içinde yüzde 20’lere
indirildi. Vahşice! Toprağında geçimini sağlayamaz hale düşürüldü nüfus, ve
adeta kentlere sürüldü.
Kentsel
kargaşa: Kentlerde yaşam zordur. Kent
kültürü zorbalık içerir; iş, aş ve ev bulmak ve buralarda tutunmak büyük
rekabet konusudur ve büyük bir vahşilik tüm bu alanlara egemendir.
Yaşam hızı: Kent kültürü devingendir. Kırsaldaki biteviyelik ve
değişimin görünmez işlemesi ile kentlerdeki çok hızlı kültürel ve toplumsal
değişim hızı, insanları allak bullak eder. En az iki kuşak bu kentin dişlileri
içinde kayıptır.
Üç kuruşluk
paraya yaşam
Tüketim
toplumu: Kent tüketim toplumunun ana
damarıdır. Her şey burada hızla sahneye çıkar ve tüketilir. Köy ahlaki yapısı
ile kent ahlakı yapısı kültürel olarak birbirinden çok farklıdır, dolayısıyla
kentler aşkları sevgileri de değiştirir; insanlar bu çarkın içinde kendilerini
kaybederler.
Tüketim toplumunun üyesi olabilmek için çırpınır
dururlar. Her şeye sahip olacaklardır, kadın da çalışacaktır, çocuklar ortada
kalacaktır, sorunlar yumak uymak artar, bunalımlar patlar bir bir ardına.
2018’de evliliklerin yüzde 37,6’sı ilk beş yıl içinde
boşanma ile sonuçlandı.
Yılda 400’e yakın cinayet işleniyorsa, siz hesap edin
canını kurtarıncaya kadar dayak yiyen, sakat kalan, kaçan, sığınan kadın
sayısını..
İş yoktur. Üç kuruşluk sosyal yardımlarla, milyonlarca insan
tüketim kentlerinde geçinmeye çalışır.. Çocuklar perişandır.
Gazetelerde sadece cinayetleri okuruz ve öfkemizi
kusarız. Arkadaki toplumsal tablo kimseyi ilgilendirmez, dramın psikolojisi
kültürel kodları saklı kalır.. çünkü neredeyse bu tabloda herkesin yeri vardır.
Bu kadar soğukkanlı, gözü dönmüş erkek toplumu.. Kadınlar, önce davranamaz,
naiftir, alçağın neler yapabileceğine karşı hazırlıklı olmaz.
AKP bir kent vahşi ormanı yaratmıştır adeta.
2017’de en az 2006 işçi
Kadın kurbanların sayısını katbekat geçen iş cinayetlerinin
rekorlar kırması da rastlantı değildir:
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre,
yeni konut sayısında rekor kırılan 2017 yılı, işçi ölümleri açısından da rekor
yılı oldu. İSİG’in resmi kayıtlardan topladığı verilere göre, 2017’de en az
2006 işçi iş kazalarında yaşamını yitirdi. Son 15 yılda iş kazalarında ölen
işçi sayısı ise 20 bin 500’e ulaştı..”
Bu resmi rakam bile doğru değil. İş kazası sonrasında
yaralanan ve iş-meslek hastalıklarından dolayı Türkiye’de 2017 yılında 12 bin işçinin daha öldüğü
vurgulanıyor.
İş yaşamı da bir toplumsal
cangıl. Bir vahşet ki gidiyor. Çalışıyorsan, bu işin sonunda ölmek de var,
iktidarın başı, mesela Soma’da madendeki kitlesel cinayeti “işin fıtratında
var” diye nitelendirmişti.
İş piyasası “en düşük
maaşlı işi kapma” vahşetine dönüşmüş durumda.
Bu cangıl,
bütün için sağlıklı bir insan, insan ilişikleri üretebilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder