Cumhuriyet 20 Kasım Salı, 2018, Bilim ve Siyaset
Kadri Gürsel kitabına bu adı koymuş. Basına yansımalarını anımsarsınız belki, bugün
artık dünyada olmayan Erdoğan Demirören’in Milliyet’te iken Kadri’yi
ofisine özel konuşmaya davet edip “Ben
hayatımda hiç kitap okumadım” ve “Yazarlık
egonuzu azaltamıyorsanız seçime kadar yazmayın” sözleriyle kitap
tanıtılmıştı.
Bir
patron için, hele hele bir insan için hoş bir şey değil bu sözler. Ama eşyanın
doğasına da aykırı değildi. Eşyanın doğası, iktidarla ortaklık süreciydi. O
zamanki Başbakana, şimdiki Cumhurbaşkanına telefonda ağlamak zorunda kalan bir
ilişki biçimi, şüphesiz ki bu dönemin karakteristik özelliğini yansıtıyordu.
Bir
dönem Turkuaz medyaya patronluk yapan bir Holding sahibine, bir toplantıda
“medyadan çekilmeniz iyi oldu” demiştim. Bu sözün içerdiği eleştiriyi şüphesiz
ki anlıyordu ve “insan bazen yanlış değerlendirmeler yapıyor” biçiminde yanıt
vermişti.
Doğru
dürüst ve hakkını vererek ve “taraf tutmayarak” bir medya patronluğu
yapamayacaksanız, bu işe hiç soyunmayacaksınız ve kenarda durup işinize
bakacaksınız. Yoksa her şeyinizle yıpranır ve tükenirsiniz. Bu süreci bütünüyle
yaşıyoruz.
Kadri
Gürsel’in tam da anlattığı bu. Yani gazeteciliğin, veya artık yaygın adıyla
medyanın tükenmişliği.
Kadri’nin
kitabını severek, merakla okudum.
Gazeteciliğin
tüketilişi
“Gazeteciliğin
tüketilişi” üzerine yıllarca yazdıklarımızı, fiilen yaşamış iyi bir gazetecinin
tanıklığında doğrulayan bir kitapla karşı karşıyayız. Bu bakımdan bir “Türkiye
belgeseli” özelliğini taşıyor. Konu burada öncelikle ve özellikle “ana akım
medya”nın sıradanlaştırılması; yani, kendisi olmaktan çıkartılıp dönüştürülerek
gündemden düşürülmesi ve öldürülmesi.
Ana
akım medyadan, merkezde duran ve bu özelliği ile sağdan soldan merkez ve
çevresindeki millet ve seçmen üzerinde, bu merkez özelliğiyle kanaat oluşturan
medyayı kastediyorum. “Ana akım medya” itibarını bu konumdan alır. Mümkün
olduğunca gerçeklerden yana tutum alır, haberini verir, çeşitli açılardan
yorumlarını yapan yazarlara sahiptir. Bir “gazetecilik işlevi”ne sadık kalır.
Şüphesiz ki bu özelliğiyle, kurum ve kuruluşlarıyla “kurulu düzen”in
savunuculuğunu yapar.
Fakat
ortada “kurulu düzen” kalmadığında ve düzen bir siyasi sistem bütünlüğünden
koparak bir partinin ve liderin düzenine dönüştürüldüğünde, eğer medya da buna
uygun dönüştürüldüyse, artık tek yanlı – tek adamlık yeni düzenin medyası olur.
Kadri,
Milliyet gibi, eski düzenin itibarlı bir gazetesinde çalıştı yıllardır, bu
gazetenin dönüştürülmesi sürecini bütünüyle yaşadı denebilir.
Bugün
itibarların çok yönlü olarak yerle bir olduğu bir noktaya nasıl geldiğimizin
öyküsü, Kadri’nin kişisel deneyim ve yaşadıklarında vücut buluyor. Kadri’nin
yaşadıkları, medyanın yaşadıklarıdır.
Bu
bakımdan “Ben de Sizin İçin Üzgünüm” kitabı, siyasetteki ve iktidar
almaşığındaki büyük “sapma” ile, merkez – ana akım medyanın buna uygun adım
büyük sapmasının fiili öyküsüdür, bu bakımdan ayrıca değerlidir.
Yaşadıklarımız
aynı zamanda bilerek, bilinçli bir politika ile, büyük kitlelere hitap eden ana
akım medya açısından, gazeteciliğin bitirilişidir, etkisizleştirilmesidir.
İktidarın
istediği haberler verilecek, doğru yorum yapılmayacak, suya tirit gerçek
haberler verebilirsiniz ama öncelikle siyasi iktidar ve kurumları aleyhine bir
kanat yaratacak haber ve olgulara dalmayacaksınız. Yani majestelerinin medyası
olacaksınız.
Alçı’ya tahammül
meselesi
Kadri
medyanın durumuna yaşadıklarıyla çok yönlü yaklaşıyor. Nagehan Alçı’ya
nasıl tahammül ettiği sorularına verdiği yanıtlardan tutun, Cumhuriyet’te kısa
bir süre yayın danışmanlığı ve yazarlık yapmasına rağmen, nasıl yanlış görev
tanımlamalarıyla, ama tutuklanmasının arkasında yatan siyasi nedenleri
açıklayarak, Milliyet’de yaşadıkları birlikte.
Şüphesiz
hapishane macerasını ve ipe sapa gelmez yalan yanmış komik iddialarla dolu
mahkeme sürecini anlatırken görüyoruz Kadri’yi.
Şüphesiz,
beyaz- kara – gri gazetecilik tanımlarıyla da bir sayfa açıyor ve ünlü
tetikçilerin kendisini neden ve nasıl hedef aldıklarını da ayrıntılarıyla
açıklayarak.
Böylece
ben de bir tv programında bu tetikçilerden birine yönelttiğim “Kadri ile neden
böyle uğraşıyorsun” sorusunun çok ayrıntılı yanıtını da öğrenmiş oluyorum!
Kadri’nin
daha sonra verdiği demeçlerde “Gazeteci” tanımlarına şiddetli itirazlarımı
sonraya bırakıyorum. Ama bu kitabı bir dönemin belgesel tadında okuyacaksınız.
Eline
sağlık..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder