8 Ocak Pazartesi
/ Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
AKP’nin yakın geleceği üzerine şimdi bir spekülatif bir analizle üçlemeyi
bitiriyorum ve 10 günlük bir izin rica ediyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşınca ve Gül, kanun hükmündeki son
kararnamenin gerçekten çok tehlikeli maddesi üzerine çekincelerini paylaşınca
gündem değişti ve Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışması hız kazandı.
Bir yakıştırma var: CHP Gül’ün adaylığını destekleyebilir hatta adaylığını
koymasını istiyor.
Bir spekülatif düşünce ve kulis haberi olarak birileri tartışmaya açmış
olabilir. CHP’den de her yakıştırmaya yanıt vermesini beklemek doğru değil.
CHP’nin Cumhurbaşkanlığı adayını bilmiyoruz. Daha erken denebilir.
Program belli
Burada ülke ve gelecek için önemli olan, “sapına kadar CHP’li” bir aday
değil, dayatılan şaibeli Referandum ile değişen rejimi yeniden yerli yerine
oturtacak, parlamentonun iradesini yeniden güçlendirecek, güçler ayrılığına
dayanan, adalet ve hukuk temelli, insan haklarını ve özgürlükleri Avrupa
standartları çerçevesinde yerleştirecek ve koruyacak bir demokratik parlamenter
düzeni yerleştirmektir.
Bunun için, yüzde 50+1’in çok daha üzerinde bir seçmen çoğunluğunu
garantileyecek bir seçim tasarımını yapabilmeyi hedefe koymak gerek.
Anayasa Referandumunda beliren Hayır
Cephesi hala bir mihenk taşıdır ve yol göstericidir.
Eğer, ben gösterdim oldu, tıpış tıpış oy vereceksiniz gibi bir dayatmayla
değil; herkesin içine sinebileceği ve herkesin özveride bulunacağı, işbirliği
ve uzlaşma kültürünü ön plana geçirecek biçimde konuya yaklaşım, birinci
derecede önemlidir.
Gül neyin adayı?
Gül’ün Hayır Cephesi’nin adayı olmak isteyeceğini düşünmüyorum. Her ne
kadar siyasetin her zaman belirsiz ve sürpriz gelişmelere açık olduğunu bilmeme
rağmen.
Gül daha çok, bugün AKP içinde muhaliflerin geldikleri nokta olan “İslami
muhafazakar demokrat” eğilim ve siyasi oluşum çerçevesinin lideri konumunda
gözüküyor. Bu şu demek: Gül, esas AKP’yi istiyor. AKP’nin lideri olarak,
partiyi bu çerçeveye, ilk doğduğu zamanki düşünceler ilkesine yerleştirmek
istiyor.
Bu ilkelerden adım adım uzaklaşıldı, RTE parti üzerine inanılmaz bir tek
adam egemenliği kurdu ve hemen hemen tüm kurucular tasfiye edildi. AKP
demokratik bir parti hiç değil ve bu yapısıyla olamaz. AKP sadece bir liderin
düşüncelerine, tek adamlığına ve ideolojik saplantılarını ülke içinde
gerçekleştirmesine hizmet eden devasa bir araç niteliğindedir.
AKP’li muhalif kesim ve Gül, bugünkü yapıya tam bir alternatiftir.
İlk tökezleme gelirse
Bu açıdan bakıldığında, AKP içinde liderin ve kurduğu yapının ilk ciddi
tökezlemesiyle, bu muhalif kesim en ciddi seçenek olarak gündeme gelecektir.
Dahası, tökezlemenin ağırlığı ve ciddiliği doğrultusunda, parti yönetimini de
devralabilirler.
Bunun için Türkiye tarihinin en kritik seçimin sürecindeyiz (Tabii bu
sürecin normal ve yasalara uygun geçeceğini söylemiyoruz.)
Bu kritik süreç, hem Türkiye tarihi için, hem muhalefet ve geleceği için
hem de Gül ve arkadaşları için hayati önemdedir.
Hatta bu önem, belki de hepsinden
fazla RTE için geçerlidir.
Çünkü kaybetti mi, “Yerli ve Milli” uydurma politikasıyla Türkiye’yi
yeniden ikiye bölen ittifak çökecek, büyük bir tökezleme yaşanacak ve RTE’nin
liderliğinin sona ereceği bir sürece girilecektir.
Ne pahasına olursa olsun
Bu nedenle, bir dönemin sona ermesi anlamına gelecek bu süreci, RTE seçimi
her ne pahasına olursa olsun kazanmak için yönlendirecektir. Son KHK’nin
tartışılan maddesini bu açıdan değerlendirmek gerekir. Bu madde, “her ne
pahasına olursa olsun” kazanmak anlayışının bir parçasıdır.
Konu açık ve nettir. Gül’ün bu maddeye karşı çıkışına bu açıdan da bakmak
gerekir. Bunu dünkü yazıda belirtmiştim.
Ülkemizde siyasal güçler nihai bir çarpışma süreci içindedir.
Muhalefet güçleri için de mesele bu kadar açık mı?
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder