Sosyal medyada yaptığınız
paylaşımlardan geri dönüşler, insanların umut ile umutsuzluğun arasında nasıl
derin bir salınım içinde olduğunu göstermesi açısından bilgi verici oluyor.
Mesela Cumhuriyet Bayramı nedeniyle, “boşuna uğraşmayın, bu milletten kul çıkartamazsınız..”
paylaşımına gelen yanıtlardan pek çoğu, “yanılıyorsunuz
hem de göremiyorsunuz, en az yüzde 51’i kul..”.. gibi. Bu arkadaşların bu
tür paylaşımlarının yanında, destekleyen, emin
misiniz... diye soran mesajlar da vardı.
Şüphesiz kulluğu dini anlamda ele alıp, soytarılık yapan da..
Seçim sonuçlarına bakarak bir milletin ne olup olmadığı konusunda fikir
ileri sürmek yanlıştır.
Bizim düşünce yapımız ve sistematiğimiz ile en geniş anlamda oy
verenlerin davranış biçimleri, tercihleri, nedenleri, duyguları farklıdır.
Eğer yüzde 51’i salt tercihleri nedeniyle “kul..” olarak nitelendirecek olursak, kendimizi de tartışmaya
açarız.
Bu koşullarda farklılık yaratacak tutum, neden yüzde 51 oy verdi,
sorusunu yanıtlamaya çalışmaktır.
Aynı şekilde, iktidar neden yüzde 41’in altına düştü 2015 Haziranında ve
6 ay sonra sonra yüzde 49’a yükseldi, sorusunu anlamaya çalışmaktır. Peşin
yargıları bir kenara bırakacağız ve her şeyin nedenini soracağız.
Temel
anahtar
Yüzde 41’in altında oy veren kitle de aynı insanlar değil miydi?
Mesela önümüzdeki ay genel seçimler yapılsa ve iktidar partisi yüzde 38
oy alsa, “bu milletin yüzde 41’i kul” diyenler ne diyecek, “kul sayısı yüzde
38’e düştü” mü?
Herhalde o zaman da, bu kadar kısa süre içinde diyelim 6 milyon insanın
kulluktan birdenbire nasıl çıktığını açıklamaları gerekir, ki zor duruma
düşerler.
Her durumda anlamaya çalışmak, analiz etmeye çalışmak gerekir. Bu bir
anahtardır ve bizleri mümkün olduğunca gerçeğe yakınlaştırır. Şüphesiz, analiz
ederken, ihmal edilen çok önemli yönler varsa, gerçeğe yakınlaşmanız da zor
olur.
Mesela
hangi soruları yöneltmeli?
Sosyal - siyasal davranışları dini kalıplarla açıklamaya çalışmak yerine,
daha çok insanların içinde bulundukları maddi koşulları göz önüne almak daha
doğru bir sonuç verir.
Şüphesiz, dini söylemlerle hareket eden bir kitleyi varsayabiliriz. Ama
bunun toplam davranışın esasını belirlediğini söylerseniz, hem politika
yapmaktan uzaklaşırsınız, hem de yapacak
bir şey yok umutsuzluk uçurumuna yuvarlanırsınız.
Bu durumda “dükkanı kapamak”tan başka çareniz kalmaz. Kendi
dogmalarınızla baş başa kalırsınız.
Mesela, iktidar 2019 seçimlerine yönelik stratejik bir programı
uygulamaya koydu. Parti yönetimlerini değiştirmekten tutun, belediye
başkanlarını zorla ve baskıyla değiştirme politikası da bu programın bir
parçası.
Bunları nelerin izleyeceğini henüz bilmiyoruz.
Atatürk,
kullanışlı araç
Fakat eş zamanlı devreye sokulan başka bir politika da “Atatürk”
söylemidir.
Başkanlık seçimleri için yüzde 51’i bulmanın giderek zorlaştığı, dahası
iktidar açısından giderek imkansızlaştığı bu süreçte, Atatürk devreye
sokuluyor.
Geçen gün öğrendim, bir kaç Balyoz davası eski askerleri arasında bile bu
zokayı yutanlar var. Öyleyse, “Atatürk”ü bir politik araç olarak kullanarak, oy
kayıplarından bir kısmını telafi edebileceklerini planladılar.
Atatürk, gerçekten Atatürk’ü sevmeyenler ve tutmayanlar arasında, Kenan
Evren gibiler için bile “iyi politik araç” olmuştur.
Şimdi bunun bu kez, Atatürk’ü silip süpürmek için yola çıkan, Atatürk
döneminin defterini –reklam arasını– kapatarak, bu kez günümüzün tek
adamıyla “Yeni bir Türkiye”yi piyasaya sürenlerin, şimdi bu amaçla Atatürk’ü
kullanmak zorunda kalmaları, kendi tarihleriyle ters düşen –anakronik– bir
sahte kısa tarih süresi ileri sürüyorlar. Topu topu 1,5 yıllık! Yersen!
Medyadaki köşebentleri de hemen harekete geçti “Atatürk”ün milleti birleştirici
gücünü, iktidar lehine yarara dönüştürücü bir “birlik” sahte politikasına
geçti.
***
Analiz ve anlamaya yönelik davranış, her şeyin anasıdır.
31 Ekim 17 SALI / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder