Silivri önceki gün olağanüstü mükemmel bir savunma
şölenine sahne oldu. Avukatlar dahil, herkesi yürekten kutlarım. Davayı açan ve
yürüten tarafın nasıl yürekten, vicdanen, adaleten ezilip adeta yok olduğunu
anlamak zor değil. Bu şölen tahliye getirmese bile, arkadaşlarımızı dışarı
çıkmış kadar hafifletmiştir. Mahkeme- dava sürüyormuş gibi, aslında çoktan
bitmiştir.
Bu dava, pek çokları gibi, ülkede yargılamanın tamamen
bir “yargı varmış gösterisi” olduğunun kanıtıdır, milletin vicdanında. “yargı
olmadık kadar bağımsızdır” diyen siyasilerin ve atadıkları yüksek mensupları
arasındaki tam bir “siyasal güdümün” deşifrasyonunu yaşıyoruz.
Savcı beyin, “kanıtları değiştirebilirler, tutuklu
kalmalılar” ezberinin içi kof ve boştur. Bir yasa adamı “toplanmamış hangi
kanıt var, hangi delili değiştirebilirler” sorusuna yanıt vermeli ve iddiasını
gerekçelendirmelidir.
Ama adalet ruhu eksik davada ne böyle bir kanun
adamlığı aranır, ne de mahkeme “gerekçen nedir” diye sorar.
Sopa ile
hızalama
Sopa ve tehdit ile bu milleti “hızaya” getiremezsiniz...
Sadece öfkeyi büyütürsünüz..
İktidarın dış politikada düştüğü açmaz ve özellikle
ABD’den gelen siyasi “pis kokular” karşısında (bunu pazara yazacağım) saray
cephesi sürekli “milli duruş” ve “destek” talep ediyor; tüm muhalefeti de bu
açıdan eleştiriyor. Özellikle Zafer
Çağlayan’ın ABD’deki davalara yazılması ile bu söylemleri öne çıktı! Bir
ünlü gazeteci de benzer biçimde AKP’ye toz kondurmazken CHP’yi suçluyor.
İktidarın adamları, ABD’deki davanın gelişim
sürecinde, 17-25 Aralık 2003’te rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının
sonuçlarını da herkesin reddetmesi gerektiğini yazıyor.
Yoksa “FETÖ terör örgütü kumpaslarının parçası”
olunurmuş.
Tabii ki
FETÖ tezgahı
17-27 Aralıkları FETÖ mü tezgahladı? Şüphesiz..
Neden? Çünkü aralarındaki iktidar çatışmasının
darbeden önceki son merhalesiydi. Bu operasyonla iktidarın iç organlarını
deşifre edecekler ve hükümeti, en azından RTE’yi saf dışı bırakacaklardı.
Bu operasyonların arasında ABD desteği var mıydı,
tabii ki!..
Fakat bu olgular, ne iktidarı paylaşan iki büyük
siyasi güç arasındaki büyük kapışmayı ve çatışmayı yok sayar..
Ne de FETÖ’nün daha önceki kumpasları arkasındaki AKP
iktidarının dimdik durduğu gerçeğini..
Ve en
önemlisi, 17-23 Aralık siyasi amaçlı
operasyonlarında ortalığa dökülen kirli ilişkilerin, rüşvetlerin,
yolsuzlukların olmadığını.. FETÖ elindeki olanaklarla bu kez iktidarın zayıf
yönünü, çürümeyi ortaya çıkartarak, son darbeyi indirmeyi planlamış, ama bu
hesap tutmamış. >
Darbe girişimi de bu hesaplaşmanın son perdesiydi..
Şimdi gelin bize katılın diyorlar..
“Milli
duruş” meselesi
Şüphesiz ki ABD’nin kirli operasyonlarına ciddi muhalefette
kimse alet olmaz.
Ama rüşvetçileri de kimse korumaz. Çürümüşlüğe ortak
olmaz.
4 kişiyi Yüce Divan’a gönderme ve yargılama cesaretini
gösteremediniz ve Meclis’te siyasal olarak aklayıp siyaset dışına attınız.
İktidarda olduğunuz sürece, kimsenin hesap soramayacağınızı biliyordunuz, ama
“dış düşman”ın, kuyruğundan yakalayınca bunu size karşı kullanacağını hesap
etmediniz.
***
Silivri’deki “FETÖ türü” yargılamalarınızın safında mı
duracağız...
Sorgusuz, sualsiz, yargısız üniversitelerden ve pek
çok kurumdan insanlara azap çektirmelerinizin arkasında mı duracağız...
Anayasaya, yasalara aykırı OHAL uygulamalarınıza alkış
mu tutacağız.
Medya özgürlüğünü ayakları altına alanlarla saf mı
tutacağız..
Muhalefetin kendi “milli duruşu” ile iktidarın özden
ve kökten yoksun duruşu birbirinden çok farklıdır...
14 Eylül 2017 Perşembe / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder