SAYFALAR

20 Eylül 2017 Çarşamba

“Pis kokular”ın ardında ne var?

Cumhurbaşkanı, ABD’de Zafer Çağlayan hakkında alınan tutuklanma kararı üzerine “burnuma pis kokular geliyor...” dedi. MİT Müsteşarı ve durumu yorumlayabilecek nitelikteki bazı kurmaylarıyla şüphesiz durum ve olasılıklar gözden geçirilmiştir.
Bu “pis kokular”ın altı deşilmedi. Ama Çağlayan’ın Zarrap davasına dahil edilmesiyle, şüphesiz ki bu kez doğrudan Erdoğan’ı hedef alınmaktadır.
Reza Zarrap’ın  21-22 Mart 2016’da ABD’ye vardığında tutuklanması üzerine, bu köşede 4 Mart 2016 tarihli yazıda şöyle deniyordu: “Sarraf’ın tutuklanması ile yeni bir sayfa açıldı Türkiye’de.. Bu kesin gibi. Türkiye’de iktidarın hem de ABD ile tam papaz olduğu bu sırada, Sarraf’in şirketleri ve parasal ilişkileri soruşturulurken, Türkiye’deki siyasilerin büyük koruması altında sürdürdüğü parasal faaliyetin, ilişkilerin, rüşvetlerin es geçileceğini düşünmek, büyük safdillik olur..”
Olaylar tam da bu çizgide gelişti.

Dördüncü şok gelir mi?
Zarrap ile birlikte davanın İktidara uzanacağı belliydi. Zarrap iktidarın adamı ve İran’la alış verişin beyni idi, hem de altın transferi sırasında iktidar düzeyinde dağıttığı rüşvetleri ayyuka çıkmıştı. Olay, Zafer Çağlayan’ın 700 bin liralık kol saatinde simgeleşmişti.
Unutmayalım: 4 Bakan siyasi olarak aklanmış, ama AKP’den ve siyasetten tasfiye edilmişti. Ahmet Davutoğlu’nun “gitsinler Yüce Divan’da aklansınlar,” demesine rağmen..
Erdoğan’ın sahip çıktığı Zarrap’dan bir yıl kadar sonra, 29 Mart 2017’de bu kez Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, ABD’ye gittiğinde tutuklandı.
Üçüncü “şok karar” için bu kez 1 yıl beklenmedi, 5 ay kadar sonra, 8 Eylül’de Zafer Çağlayan davanın içine çekildi: Tutuklama kararı.
Davanın hızlandığı görülüyor... Erdoğan’ın “pis kokular” lafının derinliğinde ne var? CİA oyunun neresinde, sonra bakacağız.

“Yasadışılık durumu..”
Şüphesiz ki Zarrap – Atilla – Çağlayan’ı kapsayan, bir adli davanın çok ötesinde, aynı zamanda siyasi niteliği öne çıkan bir olay.. Cumhurbaşkanı da Çağlayan’ı savunarak “Bir hükümet kararını uygulamıştır” diyerek, siyasi sorumluluğa ortaklığını açıkladı.
ABD’de savcılar bunu bir “suç ikrarı” sayar ve dava dosyasına koyarlar mı, bilinmez. Ama hedefte zaten Çağlayan’ın nezdinde, hükümet ve AKP siyaseti var. Ve şüphesiz ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
ABD’de bu “Zarrap – AKP iktidarı” üzerindeki ağ, adım adım örülmeye devam edecek. Zarrap’ın, kazaen, kağıt üzerinde tahliye edilmesi de oyunun bir parçası sanki. Bu “yanlışlık”, Zarrap’a tünelin ucundaki ışık gibi gösterilmiş olabilir: Konuş ve kurtul.
ABD Ankara için bir  evrensel “yasadışılık durumu” yaratma çabasında.

Tren son istasyonda mı?
Erdoğan’ın kafası içinde ise daha çok 2019 seçimleri stratejileri ve taktikleri oynuyor.
Yargı ve hukuk, siyasetin tam bir aleti durumuna, bugüne kadar ve hiç bu kadar gelmemişti!
Sırtını iktidara dayayarak muhalefete bindiren bir üst düzey yargıç bu ülke topraklarında böylesine yeşermemişti. Bu konuşmayla da kendisini en kısa sürece şüphesiz yargı sisteminin dışına atmış oldu.
Seçim stratejisinin bir ayağının, Kılıçdaroğlu’nu tecrit üzerine kurulduğu görülüyor. Yardımcısı Enis Berberoğlu’na şok hapis cezası ve arkasından, “Digitürk üyeliğini iptal etti” gibi en aşağılık bir bahane ile Kılıçdaroğlu’nun avukatı, CHP yüksek Disiplin Kurulu üyesi hakim –avukat Celal Çelik’i “FETÖ’cülük” iddiasıyla gözaltına alınması, bu stratejinin uygulamaları gibi. Cumhurbaşkanı, soruşturmanın Kılıçdaroğlu’na uzanabileceğini de resmen dile getirmişti, “bakarsın..” ifadesiyle.
Şimdi bu iç konuyu neden olayın içine soktum?
RTE, bir yandan içerideki bu politikasının evrensel ölçekte gördüğü büyük tepki ve içine girdiği yalnızlık sarmalı ile ABD’de örülen ağı birlikte düşünürsek, seçimlere kadar bu durumu nasıl sürdüreceğini merak ettiğimden.
Belki de bunu bilerek oynuyor: Demokrasi treninin son durağa geldiğini ilan etmek için.

17 Eylül 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder