Zor bir durum, bilgisayarıma
düşen Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yeni raporu, bizim için şüphesiz
ki bir yüzkarası durumun ağırlaşarak sürdüğünün kanıtı. 4 sıra daha gerileyerek
180 ülke arasında 155.sıradayız. Biz buna bakarak üzülüyor olabiliriz, ama bu
durumun sorumlusu iktidarın ellerini ovuşturduğunu söylersek abartmış mı
oluruz?
Kesinlikle hayır! Yüzlerinden
bir üzüntü kıpırtısı geçseydi bugüne kadar, sıralamamız 4 basamak artmaz, ama
en azından 4, en iyisinden 20 basamak inerdi.
İktidarın kendisine
yakıştırdığı “muhafazakar demokrat” maskesinin ahlakla, hukukla, yasayla, yargı
ile, din ile, özgürlüklerle ilişkisinin düzeyini veya niteliğini görüyoruz. Yelpaze
geniş, çağdaşlığın ve uygarlığın göstergelerinden hiç birinin karşısına artı
işareti konamıyor. Şüphesiz, sandıkta yapılan sahtecilikleri onaylar demeçleri
de, bütünün bir parçası olarak fotoğrafı tamamlıyor.
“Beni
diktamla kabul et”
Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi (AKPM)’nin Türkiye’yi yeniden siyasi denetlemeye alma kararını
tanımadıklarını söylüyor Cumhurbaşkanı. Şimdilik bu ifadelerin Avrupa’nın çok
umurunda olduğunu sanmıyorum. Yani belirli ilkeler doğrultusunda karşılıklı
ilişkiye giriyorsunuz, sonra da “bu ilkeleri fırlatıp atıyorum, beni bu şekilde
kabul edeceksin” diyeceksin ve ekleyeceksin “istersen kabul etme, yoksa...”
Tüm Cumhuriyetten tutuklanan
yönetici, çalışan ve yazarlara karşı açılan dava ve yöneltilen suçlamaların
Avrupa’nın hiç bir ülkesinde adalette ve yargıda (boş verin demokrasiyi!)
karşılığı yoktur. Hepsini tek tek yazamayacağım için, iki örnekten yola
çıkalım, mesela Ahmet Şık ve Kadri Gürsel’i ne ile suçladığınızı
anlatın.
Türk ceza yasasını bilen bir
Avrupa mahkemesinin karşısına bile çıkartılamazlar. Herhangi bir savcı,
elindeki verilerle bir iddianame bile hazırlayamaz, hazırlasa bile bunu kabul
edecek mahkumu bulamaz.
Kadri Gürsel, uluslararası
nitelikte ciddi bir gazeteci yazardır ve hayatı boyunca bunu kanıtlayan
davranışları bir gazetecilik normu olarak bile kabul edilebilir. Savcılar suçlama
yapacak yapamıyor, “adeta” ile başlayan, özür dilercesine laflar. “Adeta
cinayet işledi..” gibi bir suçlama yapılabilir mi, evet, Türkiye’de..
Gösterin
tek bir FETÖ’cüyü
Kadri Gürsel meydan okudu: 92
Fetöcü ile ilişkimi yazıyorlar, tek biriyle telefon konuşması yaptığımı
göstersinler..
Bugüne kadarki iddianameler bu
tür suçlamalara hiç olmazsa kanıt diye, yapılan telefon konuşmalarını deşifre
eder cümle cümle yazarlardı. Tek bir cümle yok. Ayrıca cep telefonunda bazı
cemaatçilerin telefonlarını bulunması neye göre suç olabilir, diye sorduk.
Bunların hepsi gereksiz
sorular, çünkü yanıtları yok.
Savcıların yaptıkları da
suçlamalarının bir karşılığının olmadığını bile bile, bir sanal iddianame ve
karşılıkları olmasa bile bir senaryo yazmak zorunda olmaları. Çünkü “Başsavcı”
ve medya tetikçileri yazarlarımızı terörist ilan etti.
Hukuk ve yasalarla ilgisi
olmayan bu suçlamaların ayıp bir senaryoya dönüştürülmek zorunluluğunun
yaşandığı bir ülkede, bir değil, iki değil, beş değil, 10-20-30.. ihlal
karşısında, Avrupalılar ne yapsaydı?
Avrupa’ya
“vicdani” gerekçeler
Ahmet Şık’tan, Kadri
Gürsel’den, karikatür emekçisi Musa Kart’dan,
onyılların kitap emekçisi Turan Günay’dan...
“Fetöcü” çıkartmaya çalışan bir iktidar, acaba Almanlar, Avrupalılar neden
“Darbe girişiminin FETÖ ile bağlantısını gösteremedi hükümet...” demesine de
bir gerekçe sunduğunu görmüyor mu?
Adamlar zaten saldırmak, terör
örgütlerine kucak açmak ve onları masum ve haklı görmek için bahane arıyor..
FETÖ ile en çok mücadele eden
insanları gel FETÖ’cü diye içeri at.
İnandırıcılığın sıfırı tüketir,
ayrıca tabii ki, umurunda olmasa bile, haklı gerekçelerle diktatörlükle
suçlanırsın.. Ve vicdani gerekçeler hazırlarsın onlara: Diktatörlüğün ezdiği
insanlara koruma!
Bu iktidarın yaptığı Türkiye’ye
eziyettir, çökmekte olan bir ekonomi ve tamamen mezarı kazılan bir demokrasi,
hak ve özgürlükler, hukuk, yasalar ve adalet...
Bir
enkaz ülkeye doğru
Avrupa’nın kararına “tamamen
siyasi, asla kabul etmiyor yok sayıyoruz” diyorsunuz.
Tabii ki siyasi! Çünkü bu
ülkede yaptıklarınızın da hepsi siyasi! Hiç olmazsa onların sıraladıkları
maddelerin hepsi teknik, ve hepsinin Türkiye’de karşılığı var
Türkiye’de basın özgürlüğünü
çukura ittiniz.. Sadece Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü değil, aynı zamanda Freedom House kurumunun yıllık özgürlük
raporlarında da hem özgürlükler hem de basın özgürlüğü göstergelerinde
yıllardır çukurun dibindeyiz.
Buna göre notumuz: 2016-2017
Basın özgür değil –6 puan daha
düşüş,
İnternet özgür değil; 3 puan
daha düşüş;
ülke yarı özgür; 10 yılda
toplam 28 puan düşüş...
Debeleniyoruz, buradan nasıl
çıkacağız...
27 Nisan 2017 Perşembe / Bilim ve Siyaset
21 mayıs 2017,de ülke geleceğini değiştirecek bir kongreye şahit olacak..ülkede yarı başkanlık sistemi bu tarihten sonra resmen başlamış olacak..atı alan üsküdarı geçti meselesini yaşıyoruz..artık AB'nin denetimiş falan filan bunlara pek gerek kalmadı..çünkü artık kimse takmıyor bunları..maalesef..
YanıtlaSil